Türk Borçlar Kanunu’nun “Genel Hükümler” başlıklı bi­rinci kısmının “Borç İlişkilerinde Özel Durumlar” baş­lıklı dördüncü bölümünün üçüncü ayrımında bağlanma parası, cayma parası ve ceza koşulu (TBK m. 177-182) bir arada düzenlenmiştir. Kanun koyucu­nun bu üç farklı kurumu aynı çatı altında düzenlemiş ol­masının sebebi, aralarındaki benzerliklerdir. Bu üçü, aralarında birçok yönden benzerlikler bulunmasına rağ­men, aslında nitelik olarak birbirinden farklı kavramlardır. Uygulamada bu üç kavramın çoğu zaman birbiriyle karış­tırılması nedeniyle, bunlardan biri olan “Bağlanma pa­rası”nı bu çalışmada sunmuş bulunmak­tayız. “Bağlanma parası” (kaparo ya da pey ak­çesi); sözleşme kuru­lurken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para olup, cayma parası olarak değil, sözleşmenin yapıldığının ispat hakkı için verilmiş kanıt (delil/özel belge) sayılır (HMK m.177/I; HMK m.203/I.ç).

Sözleşme yapılır yapılmaz taraflardan birinin diğerine bir miktar para vermesinin ne gibi bir maksada dayandığı açık bir şekilde anlaşılamıyorsa verilenin bağlanma pa­rası (pey akçesi) olduğu karine olarak kabul edilir.1

Bu anlamda “bağlanma parası,” cayma parası değil, söz­leşmenin kurulduğu konusunda adi bir kanuni karine olup, aleyhine olan karşı taraf bunun aksini ispat edebilir.

Nitekim bağlanma parası, sözleşmenin geçerli olması için gerekli bir şekil şartı olmayıp, sözleşmenin kurulduğu yönünde ispat aracıdır.2 TBK’nın 177/II nci madde fıkra hükmüne göre; “Aksine söz­leşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür.”

Bu kural çerçevesinde bağlanma parası, aksine söz­leşme veya yerel âdet olmadıkça, esas alacaktan düşürül­düğünden, kısmi ifa niteliğinde sayılır.

Sözleşme kurulurken bir kimsenin vermiş olduğu para yani, bağlanma parası, aşağıdaki hallerde, alacaklı tarafın­dan borçluya iadesi gerekmektedir:

a) Sözleşme içeriğine bağlı sebeplerle

TBK’nın 26 ncı madde hükmü uyarınca; Taraflar bir söz­leşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde öz­gürce belirleyebilirler.”

Ancak, bu madde hükmünde öngörülen sözleşme öz­gürlüğü ilkesinin sınırlarının aşılmasının yaptırımı niteli­ğindeki aşağıdaki hallerde, sözleşme kurulurken bir kimsenin vermiş olduğu para yani, bağlanma parasının, alacaklı tarafından borçluya iadesi gerekmektedir:

- Kesin hükümsüzlük (TBK m.27)

- Aşırı yararlanma (TBK m.28).

b) İrade bozukluklarında

- Yanılma (TBK m.30 vd.),

- Aldatma (TBK m.36),

- Korkutma (TBK m.38).

c) Sebepsiz zenginleşmen doğan borç ilişkilerinde

Haklı bir sebep olmaksızın, sözleşme kurulurken bir kimsenin vermiş olduğu para yani, bağlanma parası ile zenginleşen alacaklı, bu zenginleşmeyi borçluya geri ver­mekle yükümlüdür (TBK m.77 vd.).

Her ne kadar TBK ve sair mevzuatta fahiş bağlanma pa­rasına ilişkin bir hüküm bulunmasa da, TBK m. 177/II’de yer alan adi karine kapsamında, bağlanma parası olarak karşı tarafa verilen meblağın asıl borca oranla küçümsen­meyecek bir miktar olması halinde, bunun sözleşme esna­sında bağlanma parası olarak verilen ve asıl borçtan mahsup edilecek bir avans olarak ödendiği kabul edilme­lidir.3

Cezai koşuluna ilişkin fahiş uygulamalar, bağlanma pa­rası için söz konusu olmamaktadır. Nitekim cezai şart ile bağlanma parası farklı şeyler olup, birinde para vaadi söz konusuyken diğerinde para, daha sözleşme kurulurken karşı tarafa verilmektedir.4

Bağlanma parası asıl sözleşmeye bağlı fer’i bir hak oldu­ğundan sözleşmenin geçerliliğine ilişkin tüm hüküm ve sonuçlara da tabii olacaktır. Dolayısıyla, bir sözleşmenin geçersizliği durumunda, yukarıda açıkladığımız bağlanma parasının iadesi ile birlikte aşkın zararın da menfi zarar ola­rak karşı taraftan istenebilecektir. Nitekim menfi zarar, söz­leşmenin kurulmamasından veya geçerli olmamasından dolayı alacaklının söz konusu sözleşmeyi yapmamasın­daki menfaate tekabül eden zarar olup, bağlanma parası­nın mahsubu ile birlikte istenebilir niteliktedir.5

Ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.