Yaklaşık bir buçuk senedir tüm dünyayı olumsuz etkisi altına alan Covid - 19 pandemisi, virüsün sosyal, ekonomik, insani velhasıl tüm etki ve yansımaları dünyamızı etkilemeye ve bir yandan da tartışılmaya devam ediyor.

İnsanlık alemi, gelişkinleri de dahil daha düne kadar elde var olan tedavi etkinliği tartışılır birkaç ilaca mahkumken, gelişen teknoloji ve bilimin özellikle de tıp biliminin geldiği inanılmaz nokta, ilaveten gururlandığımız Özlem Türeci ve Uğur Şahin çiftinin özverili fantastik buluşlarıyla özetle yine bilim ve bilim adamları sayesinde “AŞI” buluşları ve bu ölümcül hastalığa yarattığı çare , hepimizin umudu, dünyamızın kurtarıcısı olmaya da çok ciddi aday oldu.

On binlerce tıp insanı, genetik mühendisler, araştırmacılar, hastanelerdeki saha gözlemcileri, hemşireler yani bu dünyayı 7/24 yaşayanlar, ömrünü virüs bilimine adamış uzmanlar, etkinliği neredeyse kanıtlanmaya yakın aşıları bir an evvel olun diye “bas bas feryat figan bağırırken” diğer yandan da çeşitli hesaplarla taraftar toplamaya çalışan farklı milliyetlerden bir kısım güruh, aşı karşıtı kampanyalar üretmeye başladı. Geçenlerde ciddi bir haber sitesinde okudum; bu aşı karşıtı kampanya yapanların başları, sahte içeriklerle sosyal medyadan inanılmaz paralar kazanırken, kendilerini takip edip etkilenen milyonlarca saf, temiz, ancak önyargısını içselleştirmiş insanları, toplulukları aşı karşıtlığı, bilimsel temeli olmayan sahte haberler yayarak, insanları olumsuz etkileyip kendi haksız menfaat alanlarını genişletmekle kalmıyorlar, yarattıkları bu inanılmaz sahte gücü, başka alanlara da yaymaya çalışıyorlar. Her neyse, akıl galip gelecek, insanlık bilim akıl ve vicdan sayesinde bu günleri de atlatacak, tarih her zaman olduğu gibi iyileri , insanlığa - iyiliklere liderlik edenleri iyi anacaktır.

Araştırma ve gözlemlere göre sokaktaki vatandaş aşı yaptırmanın “zorunlu olması gerektiğini” düşünüyor. Şüphesiz sadece bizde değil tüm dünyada “aşı yaptırma zorunluluğu” tartışılıyor. Ancak bu “zorunluluk” olayı beraberinde bir dünya soru ve sorunlar içeriyor. Hukuk dünyası da elbette olaya farklı görüşlerle yaklaşıyor. Covid - 19 aşısı bir yana, günümüzde 30’a yakın hastalığın aşı sayesinde önlenebildiği kesinlik kazanmış.

Diğer aşılar sayesinde yine her sene bir milyona yakın çocuk engelli kalmıyor. Üç milyona yakın insan her sene aşılar sayesinde “ölmüyor.” Aşıların insanlığa yararı bu kadar “açık ve net”olarak ispatlı. Covid- 19’a ve türevlerine dair etkinliği dahi kısa zamanda hayatımızı kolaylaştırmaya, yararları fark edilmeye başlandı mı? İşin hukuki boyutuna geçelim. Pek çok Avrupa mevzuatında çocuklara gerekli aşıları yaptırmayan ebeveynlere ceza yaptırımlar halen geçerli. Bizim mevzuatımızda da yine dağınık pek çok hükümler var.

Öncelikle Anayasamız temel hak ve ödevleri yazmış, “Tıbbi zorunluluklar ve yasalarda yazılı durumlar dışında,rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve öbür kişilik haklarına dokunulamaz.” (AY md. 17/2),yine “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da içerir.’’ Gibisinden, temel haklarla, toplumsal sorumluluk ilkeleri çarpışmalarına zemin verebilecek nereye çekersen çek! (AY md. 12/2) hükümler yer alıyor. Umumi Hıfzısıhha Kanunumuzda (UHK) hükümler var ancak Kanun 1930 tarihli, anlayabilmek için tercüman gerekli. (Buradan TBMM ve ilgililere çağrım var, ilk elden Allah aşkına bu önemli yasayı bir gözden geçirip güncellemememiz gerekli.) UHK 69. ve 72. maddeler ilgi çekici, zira salgın durumunda sağlık memurlarının emirlerinin tatbik edileceği, hatta 72. maddesinde aşı tatbikinin zorunlu tutulabileceğine dair yoruma “biraz” açık hükümler yer alıyor. Yine Türk Ceza Kanunu (TCK) 175. maddede yer alan “ ….başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde ihmal eden kişi, altı aya kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” hükmü var.

Anayasa mahkemesi ve yüksek mahkeme kararlarında ise henüz aşı zorunluluğuna dair doğrudan emsal alınabilecek maalesef bir karar oluşmamış. Genel hatları ile göz atıldığında yetkililerin, sorumluların salgın dönemlerinde ellerini sağlamlaştıracak bir kısmı yoruma muhtaç önemli dayanak hükümlerin halen yasa ve sair mevzuatta halen yer aldığı gözemlenmekte ise de, özellikle UHK mevzuatının neredeyse 100 yaşına ermiş ve yasanın dilinin paslanmış olması, gerekse her alandaki güncellemeden uzak kalmış dolayısıyla etkinliğinin tartışılır olması karşısında gerçekten güncel ve etkin bir hukuki düzenlemeye ihtiyaç olduğu çok açık. Hukukçu gözüyle kişisel görüşüm de, AY 12. maddede yazıldığı üzere vücut bütünlüğü ve dokunulmazlığına, bu anlamdaki kişilik haklarına bu tür salgınların olumsuz etkilerinin azaltılması amacı ile dikkatkle hazırlanıp uygulanacak kanunlarla sınırlanabileceği yolunda. Aşısını ısrarla olmayan yetişkinler için kollara belki zorla iğne uygulanamasa da, marketler, kamu kurumları da dahil hemen tüm alanlara girişlerde kısıtlamalar müeyyideler , daha ilerisi işten çıkarma hükümleri gibi sert önlemlere kadar gidebilir ki evrensel iş hukuku dünyasında bu husus tartışılmaya başladı bile. Global kurum ve şirketler, çeşitli teşvik ve müeyyidelerle aşı olunmayı neredeyse zorunluluk biçimine sokmayı hedefliyor. Sözün özü. Kendimizin ve başkalarının yaşamına saygı duyuyorsak aşımızı olalım. Hukuk ta dahil tüm evrensel kural ve değerler insan ve doğa içindir. Saygılarımla.