Şükrü Süreyya Aydemir, Suyu arayan adam isimli eseri­nin bir bölümünde özetle şöyle anlatıyor; Öğretmen okulu öğrencisi 18 yaşında delikanlı ısrarla gönüllü olarak askere gitmek ister. Nihayet arzusu kabul görür. Kısa bir eğitim sonrası, kurası talim bölüğüne çıkar. Kurası Kazak cephesine çıkan bir arkadaşı ile yer değiştirir ve Kazak cep­hesinde bulunan kolorduya yedek subay olarak atanır. Kol­ordu komutanı yüzbaşı kendisini makineli tüfek bölüğü komutanı yapar. Çetin çatışmalar devam etmektedir. Kol­ordu sayısı, verilen kayıplar nedeni ile alay sayısının dahi al­tına düşmüştür. Rus düşman kendilerinden çok üstün sayıda ve donanımdadır, ikmal imkanları da daha iyidir.

Asteğmen fırsat bulduğu anlarda yapabildiği talim ve eğitim çalışmalarında sorduğu sorularla asker­leri daha yakından tanı­mak ister. Okuma yazma bilen sadece bir asker vardır. İstanbulludur. Ne­relisin sorusuna verilen cevaplardan, büyük ço­ğunluğun yaşadığı köy ya da ilçe dışında bir yeri tanımadığını anlar. “Hangi millettensin?” so­rusuna dahi çoğunluk yaşadığı yerin ismi ile yanıt vermektedir. Birkaçı Osmanlı­yım demiştir. “Hepimiz Türk değil miyiz?” dendiğinde “Es­tağfurullah” demişlerdir. Vatanın sınırlarından bihaberdirler. Kimisi genç çocuklar kimisi yıllardır askerdir. “Dininiz ne?” sorusuna bazıları İmamı Azam, bazıları haz­reti Ali dinindeniz ve çok azı Müslümanım demiştir. Hal­buki hepsinin nüfus cüzdanında İslam yazmaktadır. Peygamberimizin adı nedir sorusuna verilen cevaplarda “Enver Paşa” diyen dahi vardır. Asteğmen, böylesine eği­timden yoksun bir askerden birlik beraberlik vatan sevgisi üretip savaşma gücü çıkarma çabasında olduğunu söyle­mektedir. Bu çocuklar biraz da zorunlulukla, kulaktan duy­dukları ile düşmanı öldürmeye ve kısmetse şehit olmaya gelmiş, birliklerdeki acil ihtiyaç nedeni ile yetersiz eğitim ve talimle cepheye gönderilmişlerdir. 100 yıl önce bu ülke için fedakârca can veren, ka­nını akıtan atalarımızı saygıyla anıyorum.

Peki onları eğitim­den bilgiden yoksun bırakan, can verdikleri savaşın kutsallı­ğını hak ettikleri gibi yaşama­larına engel sorumlular kendileri mi idi? Kayıtlar, 1923’te Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye’de 4.894 ilkokul, 10.238 öğretmen 341.941 de öğrenci olduğunu, yaklaşık nüfusun 13,5 milyon ve nüfusun çoğunun kadın ve çocuk olduğunu, öğrenim çağına gelmiş yaklaşık 4 milyona yakın çocuğun sadece yüzde 4’ünün okula gidebildiğini, onların da tamamının şehirlerde yaşayanlar olduğunu, 40 bin köyün 35 bininde okul ve öğretmen olmadığını söylüyor. Var olan öğretmenlerin sadece yüzde 32’sinin öğretmen yetiştiren kurumlardan, kalan yüzde 68’inin ise medrese­lerden, imamlardan ve askerliğini yapmış okuma yazma bilenlerden karşılandığı, ayrıca nüfusun yüzde 84’ü köy­lerde yaşarken öğretmenlerin yüzde 78’inin şehirlerde ol­duğu ve ar olan okulların yüzde 24,7’sinin öğretmen yokluğundan kapalı olduğu da kayıtlarda geçmekte.

1923 yılında Türkiye nüfusunun 11 milyonu, yani nüfusun yüzde 84’ü köylerde yaşamaktaydı. Diyanet İşleri Başkanlığı verilerine göre 1923 yılında bütün Türkiye’de sadece 10 bin cami vardı. Türkiye’de 40 bin köy olduğu düşünülürse Os­manlı döneminde her 4 köyden 3’ünde bir tane cami bile yapılmamıştı. Cumhuriyet döneminde cami sayısı 8 kattan fazla artarak 84 bin 864’e çıktı.

Kayıtlara bakılırsa Osmanlı’nın, Türkiye Cumhuriyeti’ne ye­tişmiş insan manasında mirası oldukça kötü. Kazak cephe­sinde canlarını veren askerlerin eğitimsizlik konusunda bir günahları yoktu. Kahraman çocuklar, okulu, camisi, öğret­meni imamı olmayan yerde vatanını, dinini nereden öğre­necekti. Ne olduğu meçhul tarikatların insafına terkedilmiş Anadolu insanının günahı onların olmayacak elbette. 100 yıl sonra bugüne gelindiğinde kayıtlar hala umut vermiyor. Eğitim konusunda her gün biraz daha geriye giden halkımı­zın da bir günahı olmadığı ortada. 20 yılda 17 kez değişen eğitim sistemi, sanki bu sonuç için çabalıyor. Ve ülkemizde cehalet ne yazık ki artıyor. Başta ekonomi olmak üzere yaşa­nan tüm problemlerin kaynağındaki en önemli faktörün ce­halet olduğu aşikâr. Bunu çözmeden diğer sorunların çözülebileceğine inananlar yanıldıklarını anladıklarında zarar çok daha büyük olacaktır.