Demokrasi en iyi rejim. Ama söylemekle olmuyor. Seçen demokrat kültüre sahip değilse, seçilenin istismarlarına tepkisiz kalabiliyor. Sistemin istismar yolları da açıksa demokrasi lafta kalıyor. Bu defalarca kanıtlanmış bir gerçek. Sözde demokratik olunabiliyor ancak özde mümkün olamıyor, böyle olunca demokrasi kültürü de gelişemiyor.

Gerçekten demokrat ülkeler, tecrübelere endeksli sensörlerle donatılmış ve kendisini geliştirebilen bir beyine sahip. Öyle ki bu sayede anayasa ihtiyacı duymayan ülkeler dahi var. İngiltere’de Başbakan’ın ya da Kraliçe’nin anlık bir sözü ya da anlık kararıyla değişen herhangi bir uygulama duydunuz mu? Ya da Fransa’da, Almanya’da, Japonya’da, İspanya’da hatta Amerika’da böyle bir ucubelik yaşanabiliyor mu? Başkan dahi olsa kararları tartışılıp, ortak aklın süzgecinden geçmek zorundadır. Devletin geleneksel ve istikrarlı politikaları ile uyumu irdelenmeden uygulamaya yansıması görülmüş vaka değildir. Demokrasinin layığı ile uygulandığı gelişmiş ülkelerde, gerektiğinde başkanların, başbakanların, bakanların soruşturmalara muhatap olabildiklerini defalarca duyduk, gördük, okuduk.

Her devletin bir hafızası ve politikaları vardır elbette. Ancak kullanılmıyorsa ya da doğru kullanılmıyorsa işe yaramayacağı malum. Gerçek gelişmiş demokrasilerde herhangi bir makamın tek başına ben yaptım oldu demesi olası değil. Çünkü bu tavır bizatihi demokrasinin mantığı ile uzlaşmaz. Bu nedenle gerçek demokratik ülkeler her 3-5 senede bir krizlere muhatap olmazlar. Denenmiş başarılı olmuş politikalar kolayca bozulamaz, geleneklerden devlet anlayış ve bakışından vaz geçemezler. Medya gibi, adalet gibi bağımsız kurumları vardır; devleti ve rejimi ortak akılla korurlar. Bütün bunlar yılların denemeleri, tecrübeleri ile ortaya çıkmış devlet gelenekleridir, halkları tarafından benimsenmiştir, kurallara uyarlar ve sahip çıkarlar, çünkü toplu yaşamda demokrasinin faziletini görmüşlerdir.

Bizdeki anlaşılamamış demokrasiye bir bakın. 1950’lerden başlayıp olanları çok kısa irdeleyin. Köy ağasının inisiyatifi ile toprak reformundan vazgeçilmiş, köy enstitüleri kapatılmış. Ne getirir ne götürür diye tartışılmamış, uzmanlara sorulmamış, bilim insanlarının düşüncesi alınmamış. Siyasi iktidar istemiş, şakşakçıları kafa sallamış, konuyu dahi bilmeyenler parmak kaldırmış ve olmuş bitmiş. Meclisin onayına gerek duymadan Kore’ye asker yollanmış. Mehmetler neden savaştığını bilmeden şehit olmuş, pek çoğu dönememiş.

Cumhuriyetin ilk 25 yılında 10 bin km demiryolu inşa edilmiş. Kayseri’de Uçak fabrikası kurulmuş. Yerli ve milli savaş uçakları, yolcu uçakları yapılmış. Sonra Amerika üç-beş kamyon, birkaç iş makinesi bağışlayıp “karayolu yapın, demiryolunu boş verin, biz size uçak veririz boşuna uğraşmayın” demiş. Mazotun ithal olduğu unutulup bir anda en ekonomik taşımacılık sağlayan demiryolundan vazgeçilmiş, milli uçak fabrikası da kapatılmış. Kimseye sorulmamış, etüt yok, bilimsel çalışma, araştırma yok. Ne yaptığını bilmeyen parmaklar kalkmış, cehalet Türkiye için bir yol ayrımı daha belirlemiş.

İspanyollar odun kömürü istemişler. Ancak “kömürler incir ağacının odunundan olacak” diye şart koşmuşlar. Bir Allah’ın kulu da “neden incir” diye sormamış. Büyük ihtimal bu “İspanyollar salak” diye düşünenler bile çıkmıştır. Zeytinlikler arasındaki incir ağaçlarını kesip kömür yapmışlar. Hiç kimse bu işi zeytin kalitesi ile eşleştirmemiş. İncirin balı ile zeytin zararlılarını kendine çektiğini, talebin iki yüzlülüğünü görmemiş. Bir bilene sormaya gerek dahi duymamışlar. O zamanlar dünyanın en kaliteli zeytini olan Türk zeytini bugün ilk sıraları İspanyola, Yunana bırakmış.

Başarıda sürekliliğin olmazsa olmazlardan birinin istikrar olduğunu biliriz. Neden bir türlü istikrarın yakalanamadığı sorusunun cevabı ise keyfi kararlar ve yönetim hatalarıdır. Ülkemizde oy adına feda edilenlerin bir hesabı yapılabilse ve bu kayıplar geri kazanılabilse dünyanın en güçlü ülkesi olmamız işten bile olmazdı herhalde. Sistem ne yazık ki her türlü kötü niyete açık. Denetim mekanizmaları ise kolayca yok edilebilecek kadar zayıf. Ayrıca siyasi iktidarın neredeyse sonsuz yetki kullanımı serbest, ancak siyasi kayıplar dışında sorumluluk yok.

Yerleşmiş demokrasi kültüründe seçilenler devlet olmadıklarını, halka hizmet için geçici bir süre vekalet aldıklarını, harcadıkları her kuruşun halkın olduğunu ve bunun hesabını vermek zorunda olduklarını bilirler.