Türkiyede iyimser olmak
Gerçekten, geçen perşembeye kadar hayata pozitif bakan biri olarak "Türkiyede iyimser olmak dendiğinde kendimin de yaşadığı sıkıntıları hiç düşünmemiştim. İnsanları motive etmek, insanların bakış açılarını değiştirmek için uğraştığım kendi etki alanımda, yenilikleri denemek bu ülkeye ve bu ülkenin gencine güvenmek ile "insan temelli bir pozitifist hayat... Ama geçen perşembe, Deniz Gökçenin inanılmaz bir sunumunda "iyimserlerin nasıl eleştirildiğini anlattığı kısımda fark ettim ki, kendini siyasi olarak şartlamış çevreler; hayat biçimini, yaşam duruşunu siyasi algılama üzerine kurmuş olan kişiler yapılan tüm tespitleri bu zihniyetle dinliyor ve bazen yaptıkları yorumlar bilimselliğe ve fenne dayanmıyor.
Aslında Deniz Gökçenin Bursada geçen perşembe yaptığı konuşmanın ortamının yaratılma sebebi de, yeni söyleyecek sözleri Bursaya getirip, zihinsel dönüşümüne katkı koymak içindi. Eşimin organize ettiği, ismimi verdiği ve benim de mentorluk ettiğim strateji okulunda babamın adını taşıyan bir üst düzey yönetici programında dersini verirken anlattı, Bursalının sayılı firmalarından ve ailelerinin ikinci kuşaklarından oluşan 25 kişilik öğrencili sınıfa.
Küreselleşme ile beraber, iş hayatında kendini yenilemeyen, pratik ile teoriyi bağdaştırıp derinliğini arttırmayanlar küçülüyor, satın alınıyor ya da yok oluyor. İleriyi görmek, planlamak ve kararlarını alırken daha geniş coğrafyalara ve disiplinlere hakim olmak yönetici ve liderin günlük işlerinin yapılma şeklinin bile kalitesini arttırıp, şirket ömürlerini uzatabiliyor.
Dikkat edin, bambaşka bir maceradan bahsediyorum aslında. Türkiyenin ilk ve tek strateji okulu bu...Yani şu anda bir ikincisi yok ve Bursada... Alın size iyimser olup, diretmenin, hala bu ülkeden umutlu olmanın bir kavgasının örneği... Bakın kimler inanmış bu maceraya... 30-40 işadamı ve aralarından ders vermeye kadar yüreğini de koyan; Fahrettin Gülener, Gürcan Şirin, İbrahim Yaşar, Bülent Parlamış... Okulda teori ile pratiği ve liderin ihtiyacı olan, strateji oluşturulurken evrensel kavramları yerel bir anlayışla süsleyen dersleri verdiler, veriyorlar. Peki İstanbullu cengaverlere bakın; Deniz Gökçe, Kerem Alkin, Ali Saydam, Rauf Ateş, Sinan Ülgen, Cengiz Cemri, David Judson... Ve bu işe emek sarf eden beş kişilik genç ve fedakar bir kadro...
Öğrenciler... 25 tane aslan... Hepsi tam iki ay boyunca derslere girecekler, öyle az buz da değil hani... Haftada iki günden toplam sekiz saat.. .64 saatlik bir süreç... Ekim ayının 18inde başladılar, 8 Aralıka kadar; "aile şirketleri, "kurumsallaşma, "makroekonomi nasıl okunmalı?, "patronlar için finansman nasıl yürütülmeli?, "stratejik planlama ve karar alma, "dünya,ab ve türkiye nereye gidiyor?, "algılama ve itibar yönetimi, "iletişim ve halkla ilişkiler, "teknolojik değişimler ışığında iş yapma biçimleri, "inovatif düşünce tarzı ve "işçi-işveren ilişkileri derslerini Harwardda olduğu gibi hem derste, hem de internet ortamında kendilerine özgü sayfalarında devam edecekler...
Bursanın zihinsel dönüşümüne 25 savaşçı daha yetişiyor... Mart 2008de yeni savaşçılar katılacak... Bu süreç böyle devam edecek... Artarak, çoğalarak ve zihinsel dönüşüm Bursadan tüm Türkiyeye yayılacak... Onlar bu aldıklarını şirketlerinde, evlerinde, çevrelerinde yayacaklar... Evet, Türkiyede iyimser olmak, bunun için mücadele etmek gerçekten yorucuymuş... Ama ya başarıları... Hayata geçtiğinde Bursanın katma değerine insan üretmek kadar kutsal bir iş olabilir mi?
Hayatta, hiçbir şey yapmayanların eleştri almadığı, ama verileri okuyarak iyimser olanların kişisel bakış açıları ile yıpratıldığı bir ülke yerine yeni birşeyler koymak ve söylemek üzere...

Sayı: 602 - Sayı'nın Kapağı