Bilim insanları küresel iklim değişikliği noktasında tam bir mutabakat varamasa da sokaktaki insanlar, bizler iklimin değiştiğini bir şekilde hissediyoruz. Ülkenin bir bölgesi yanarken, diğer yerlerinde sellerde hayatlar yitiriliyor. Marmara ve Karadeniz Bölgelerinde dahi hortum olaylarına rastlanmakta.  Sadece Türkiye’de mi bu anormallikler yaşanıyor? Tabi ki hayır. Bu sene Kanada’ da 45-50  C sıcaklılar görüldü, yaz ortasında Belçika, Almanya, Fransa ve İngiltere’ de seller yaşandı. İngiltere‘de yaz normalin çok üstünde bir serinlikte geçiyor, İngilizler bu yazı ceketle geçirmekten şikayetçi. Orman yanıyor, sel oluyor ve doğal denge daha da bozuluyor. İklim gerçekten değişiyorsa bu durum pandemiden daha tehlikeli bir doğal felakettir. Pandemilerden insanoğlu bir şekilde kurutularak yoluna devam etmiştir ancak küresel iklim değişikliğinin sonuçlarından kaçabilmek mümkün değildir.
Acilen küresel boyutta iklim değişikliğinin tespiti yapılarak gerekli önlemler devreye sokulmalıdır.
Yıllardır iklim değişikliğine neden olan hava emisyonlarının azaltılması için küresel boyutta karar alınmaya çalışıldığını biliyoruz.  Bazı ülkelerin emisyon azaltımı için taahhütler ve hedefler koyduğuna şahit olduk. Ancak süreç istenen sonuçları vermemiştir.
Gelinen noktada küresel düzeyde sonuç alıcı, etkin önlemlere ihtiyaç vardır. Bunlardan en muhtemeli tüketime vergi uygulanması olabileceği görülmektedir. Kaynak kullanımının azaltılmasından başka bir çözüm yolu yoktur. Tüketim seviyesinin azaltılması ekonomistler için korkulu rüyadır. Arz talep dengesindeki bozulmanın iktisadi hayatın gelişmesi için gerek şart olduğu söylenir. Kısmen doğru olan bu önermenin bugünkü verilerle sürdürülebilirlik açısından ele alındığında içi boşalmaktadır.
Hayatın doğal dengesinde ilerlemesi için tüketimin hiç değilse desteklenmesinden vazgeçilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Küresel iklim değişikliği kendisini gösterdikçe neyi, ne kadar tüketebileceğimizi sorgulamaya başlayacağız.