Toplumsal dayanışma
Kentimizin ve kent yaşamımızın çeşitli kesitlerini tarih sayfalarından çıkarıp önümüze seren, bugün yaşananları gelecek nesiller için tarih sayfalarına belgeleyen çok değerli bir yayınımız var, BURSA DEFTERİ, bilmiyorum farkında mısınız?
Bursa Gazeteciler Cemiyetinin sahiplendiği bu yayın her sayısında bir ana temayı işliyor, kentimizin değerli yazarları, uzmanları ve bilim adamlarımız seçilen tema üzerindeki incelemelerini, araştırmalarını ve görüşlerini aktarıyorlar. Her sayının düzenlenme sürecinde, seçilen tema bir panelde tartışılıyor.
Önümüzdeki sayının ana teması, Toplumsal Dayanışma, bu tema geçenlerde Kent Müzesi'nde düzenlenen bir panelde tartışıldı, tartışmaların özetini sevgili Erol Nural, Kent Gazetesi'ndeki köşesinde değerlendirdi. Ben bu hafta, bu temanın, demokrasi ile yönetilen çağdaş toplumlarda işleyen bir başka yönünü sizlerle paylaşacağım. Toplumsal Dayanışma denildiğinde genelde, toplumun yaşam koşulları kısıtlı olan kesimlerine, yardım sandıkları, dernekler, vakıflar aracılığı ile destek olmak akla gelir. Bu arada, kentimizin eğitim alanında oluşturduğu, dünyada eşine ender rastlanan bir oluşumu, Çağdaş Eğitim Kooperatifini, toplumsal dayanışma için yeni bir model olarak görüyoruz. Bunlardan ayrı olarak, özellikle çağdaş demokrasilerde, toplumların üstlendiği, fertlerin taa küçük yaştan itibaren üstlenmek üzere yetiştirildiği, etkin ve topyekün bir toplumsal dayanışma modeli daha var, isterseniz bazı örneklerle sizlere aktarayım bu modeli.
Biliyorsunuz 30 yılı aşkın süredir, karşılıklı ilişkilerimizin daima canlı kaldığı kardeş kentimiz Darmstad'tır. 25. yıl kutlamaları vesilesiyle Darmstad Belediye Başkanını Bursa'da misafir ettik, bir akşam yemeğinde sürdürdüğümüz sohbet içinde, Darmstad'ın tarihi bir kent olduğunu, tüm yapıların tescilli olduğunu, çevrelerinde ise, Almanya'nın çok aktif sanayi ve ticaret yaşamının sürdüğünü, bu nedenle Darmstad'a yerleşme talebinin çok yoğun olduğunu, yeni yerleşim alanı açmanın ise, tescil nedeniyle imkansız olduğunu, bu nedenle kira ve satış değerlerinin çok yüksek olduğunu anlattı bize. Ben de kendisine, Bursa'nın benzer tarihi ve doğal değerlere sahip olduğunu, ancak sanayileşmenin yarattığı koşullarda ürettiği kaçak inşaat, arsacıların yaptığı imar planı, gecekondu sanayi yerleşimlerini anlatmaya çalıştım ve bu tür girişimler için, sizde hiç olmaz mı? diye sordum. Verdiği cevap şuydu, "..... eğer böyle bir girişime kalkarsanız, daha kazmayı havaya kaldırdığınızda komşunuz görür, polise haber verir, polis hemen gelir ve sizi karakola götürür, o gece misafir eder, ertesi sabah mahkemeye çıkar ve yüklü bir para cezasına çarptırılırsınız, eğer bozduğunuz bir şey varsa, onu da hemen eski haline sokarsınız.
Gene Almanya'nın Mannheim kentinde yaşayan, orada çalışan, çalışkan bir işçi dostum var, yolum Frankfurt'a düştüğünde mutlaka beni havaalanından alır, bir gece onların evinde kalırım. Kendisi hem bir fabrikada çalışıyor, hem de becerisi ile taksi işletme lisansı almış, taksi çalıştırıyor. Zannediyorum bir Şubat ayıydı, gene beni alandan aldı, evlerine getirdi. Kapıdan girdiğimizde eşi eline bir zarf tutuşturdu, bir polis ihbarnamesiydi, karakola gelmesini, ehliyetini teslim etmesini istiyorlardı. Hemen avukatıyla konuştu, derhal polisin dediğini yapması gerektiği cevabını aldı. Olay şu imiş, yılbaşı gecesi taksisiyle bir müşteriyi götürürken, yol kayganmış, bir ara sokakta araba hafif kaymış, yanda parketmiş bir araca değmiş, inip bakmış, bir şey görememiş ve yoluna devam etmiş. Olayı biri görmüş, numarasını parktaki aracın sahibine vermiş, meğer kapının üzerindeki çıtada hafif bir ezilme varmış, ertesi günü mahkemeye çıktı, tazminat ödedi ve 6 ay ehliyeti elinden alındı. Oysa çarptığı aracın camına kartını bıraksaymış böyle bir ceza bahse konu olmayacakmış.
Bir başka olay gene aynı arkadaşımın başına geldi, ailesiyle birlikte yağışlı bir gün otobanda giderken arkadan gelen bir araç kendisine çarpmış ve kaçmış, onlar aşağı yuvarlanmışlar, arabadan çıkmaya çalışırlarken yukarıdan bir hanım seslenmiş, tırmanıp yanına gittiğinde, hanım kartını ve çarptığını gördüğü arabanın plakasını vermiş, beni şahit gösterin demiş, nitekim onu şahit göstermişler ve mahkemede kendilerine çarpan kişiden 6000 DM maddi, manevi tazminat almışlar.
Şahitlik yapan hanım arkadaşıma kartını verebilmesi için, en az 10-15 km. ileriye gidip bir otoban kavşağından geri dönmesi gerektiğini de düşünürseniz ortaya koyduğu dayanışma sorumluluğunun önemi çok iyi anlaşılır.
Mutlaka sizlerin de şahit olduğunuz veya dinlediğiniz yüzlerce bu tür dayanışma örneği vardır. Bu örneklerin hepsi, topyekün bir toplumsal dayanışma sorumluluğunu ortaya koyuyor, öyle bir sorumluluk ki, önce kişi hakkını koruyor, sonra da demokrasinin koyduğu kuralları keskin çizgilerle uygulamada tutuyor. Tabii burada, toplumun bu keskin demokrasi dayanışması, toplumu yöneten mekanizmaların ve hukuk sisteminin de aynı keskinlikte cevap vermesiyle güç kazanıyor, süreklilik kazanıyor, saygınlık kazanıyor.
Yazımı, yorumu size bırakarak, bizden bir haberle sonlandırıyorum. Hürriyet Bursa'da sevgili Erdoğan Paçin'in düzenlediği bir haber, "Bursa'da, merkez ve taşradaki belediye sınırları içinde, son iki yılda 5 bin 454 ruhsatsız yapıya tutanak tutulmuş, yine 5 bin 150 kaçak yapı sahibi belediyelerce mahkemeye verilmiş, iki yılda ancak bin 232 bina yıkılmış... Tabii belediyelerin farkına varmadığı veya varmak istemediği, en az bir bu kadar ruhsatsız yerleşim, fabrika binası olduğunu da unutmayalım.
Kentimizin ve kent yaşamımızın çeşitli kesitlerini tarih sayfalarından çıkarıp önümüze seren, bugün yaşananları gelecek nesiller için tarih sayfalarına belgeleyen çok değerli bir yayınımız var, BURSA DEFTERİ, bilmiyorum farkında mısınız?
Bursa Gazeteciler Cemiyetinin sahiplendiği bu yayın her sayısında bir ana temayı işliyor, kentimizin değerli yazarları, uzmanları ve bilim adamlarımız seçilen tema üzerindeki incelemelerini, araştırmalarını ve görüşlerini aktarıyorlar. Her sayının düzenlenme sürecinde, seçilen tema bir panelde tartışılıyor.
Önümüzdeki sayının ana teması, Toplumsal Dayanışma, bu tema geçenlerde Kent Müzesi'nde düzenlenen bir panelde tartışıldı, tartışmaların özetini sevgili Erol Nural, Kent Gazetesi'ndeki köşesinde değerlendirdi. Ben bu hafta, bu temanın, demokrasi ile yönetilen çağdaş toplumlarda işleyen bir başka yönünü sizlerle paylaşacağım. Toplumsal Dayanışma denildiğinde genelde, toplumun yaşam koşulları kısıtlı olan kesimlerine, yardım sandıkları, dernekler, vakıflar aracılığı ile destek olmak akla gelir. Bu arada, kentimizin eğitim alanında oluşturduğu, dünyada eşine ender rastlanan bir oluşumu, Çağdaş Eğitim Kooperatifini, toplumsal dayanışma için yeni bir model olarak görüyoruz. Bunlardan ayrı olarak, özellikle çağdaş demokrasilerde, toplumların üstlendiği, fertlerin taa küçük yaştan itibaren üstlenmek üzere yetiştirildiği, etkin ve topyekün bir toplumsal dayanışma modeli daha var, isterseniz bazı örneklerle sizlere aktarayım bu modeli.
Biliyorsunuz 30 yılı aşkın süredir, karşılıklı ilişkilerimizin daima canlı kaldığı kardeş kentimiz Darmstad'tır. 25. yıl kutlamaları vesilesiyle Darmstad Belediye Başkanını Bursa'da misafir ettik, bir akşam yemeğinde sürdürdüğümüz sohbet içinde, Darmstad'ın tarihi bir kent olduğunu, tüm yapıların tescilli olduğunu, çevrelerinde ise, Almanya'nın çok aktif sanayi ve ticaret yaşamının sürdüğünü, bu nedenle Darmstad'a yerleşme talebinin çok yoğun olduğunu, yeni yerleşim alanı açmanın ise, tescil nedeniyle imkansız olduğunu, bu nedenle kira ve satış değerlerinin çok yüksek olduğunu anlattı bize. Ben de kendisine, Bursa'nın benzer tarihi ve doğal değerlere sahip olduğunu, ancak sanayileşmenin yarattığı koşullarda ürettiği kaçak inşaat, arsacıların yaptığı imar planı, gecekondu sanayi yerleşimlerini anlatmaya çalıştım ve bu tür girişimler için, sizde hiç olmaz mı? diye sordum. Verdiği cevap şuydu, "..... eğer böyle bir girişime kalkarsanız, daha kazmayı havaya kaldırdığınızda komşunuz görür, polise haber verir, polis hemen gelir ve sizi karakola götürür, o gece misafir eder, ertesi sabah mahkemeye çıkar ve yüklü bir para cezasına çarptırılırsınız, eğer bozduğunuz bir şey varsa, onu da hemen eski haline sokarsınız.
Gene Almanya'nın Mannheim kentinde yaşayan, orada çalışan, çalışkan bir işçi dostum var, yolum Frankfurt'a düştüğünde mutlaka beni havaalanından alır, bir gece onların evinde kalırım. Kendisi hem bir fabrikada çalışıyor, hem de becerisi ile taksi işletme lisansı almış, taksi çalıştırıyor. Zannediyorum bir Şubat ayıydı, gene beni alandan aldı, evlerine getirdi. Kapıdan girdiğimizde eşi eline bir zarf tutuşturdu, bir polis ihbarnamesiydi, karakola gelmesini, ehliyetini teslim etmesini istiyorlardı. Hemen avukatıyla konuştu, derhal polisin dediğini yapması gerektiği cevabını aldı. Olay şu imiş, yılbaşı gecesi taksisiyle bir müşteriyi götürürken, yol kayganmış, bir ara sokakta araba hafif kaymış, yanda parketmiş bir araca değmiş, inip bakmış, bir şey görememiş ve yoluna devam etmiş. Olayı biri görmüş, numarasını parktaki aracın sahibine vermiş, meğer kapının üzerindeki çıtada hafif bir ezilme varmış, ertesi günü mahkemeye çıktı, tazminat ödedi ve 6 ay ehliyeti elinden alındı. Oysa çarptığı aracın camına kartını bıraksaymış böyle bir ceza bahse konu olmayacakmış.
Bir başka olay gene aynı arkadaşımın başına geldi, ailesiyle birlikte yağışlı bir gün otobanda giderken arkadan gelen bir araç kendisine çarpmış ve kaçmış, onlar aşağı yuvarlanmışlar, arabadan çıkmaya çalışırlarken yukarıdan bir hanım seslenmiş, tırmanıp yanına gittiğinde, hanım kartını ve çarptığını gördüğü arabanın plakasını vermiş, beni şahit gösterin demiş, nitekim onu şahit göstermişler ve mahkemede kendilerine çarpan kişiden 6000 DM maddi, manevi tazminat almışlar.
Şahitlik yapan hanım arkadaşıma kartını verebilmesi için, en az 10-15 km. ileriye gidip bir otoban kavşağından geri dönmesi gerektiğini de düşünürseniz ortaya koyduğu dayanışma sorumluluğunun önemi çok iyi anlaşılır.
Mutlaka sizlerin de şahit olduğunuz veya dinlediğiniz yüzlerce bu tür dayanışma örneği vardır. Bu örneklerin hepsi, topyekün bir toplumsal dayanışma sorumluluğunu ortaya koyuyor, öyle bir sorumluluk ki, önce kişi hakkını koruyor, sonra da demokrasinin koyduğu kuralları keskin çizgilerle uygulamada tutuyor. Tabii burada, toplumun bu keskin demokrasi dayanışması, toplumu yöneten mekanizmaların ve hukuk sisteminin de aynı keskinlikte cevap vermesiyle güç kazanıyor, süreklilik kazanıyor, saygınlık kazanıyor.
Yazımı, yorumu size bırakarak, bizden bir haberle sonlandırıyorum. Hürriyet Bursa'da sevgili Erdoğan Paçin'in düzenlediği bir haber, "Bursa'da, merkez ve taşradaki belediye sınırları içinde, son iki yılda 5 bin 454 ruhsatsız yapıya tutanak tutulmuş, yine 5 bin 150 kaçak yapı sahibi belediyelerce mahkemeye verilmiş, iki yılda ancak bin 232 bina yıkılmış... Tabii belediyelerin farkına varmadığı veya varmak istemediği, en az bir bu kadar ruhsatsız yerleşim, fabrika binası olduğunu da unutmayalım.
Sayı: 575 - Sayı'nın Kapağı