Önceki yazılarımda; Teknik eğitimin ilk aşamalarına değinmiş ve bu hafta konuyu tamamlayacağımı belirtmiştim.
Öncelikle, Yükseköğrenim'deki duruma bir göz atalım. Ülkemizde Yükseköğretim Kurumu (YÖK) tüm düzenlemeleri yapan yetkili kuruluş. YÖK; 2018-2019 Öğretim dönemine ait istatistikleri yayınladı. Buna göre206 üniversitede; 4.064.516'sı erkek, 3.675.986'sı kız olmak üzere; toplam 7.740.502 öğrenci okuyor. Bunların 7.134.674'ü Devlet, 595.116'sı Vakıf Üniversitelerinde, 10.712'si de Vakıf Meslek Yüksekokullarında öğrenime devam ediyor.
Bu okullardaki öğretim elemanlarının sayısı 166.225 kişi. Bu akademisyenlerin 26.453'ü profesör, 15.451'i doçent, 39.464'ü doktor öğretim üyesi. Ayrıca; 36.461'i öğretim görevlisi, 48.396'i de araştırma görevlisi olarak çalışıyor. Akademisyenlerin 74.391'i kadın, 91.834'ü erkek.
Ülkemizin 81 ilinde de üniversite var. Özellikle büyük kentlerimiz başta olmak üzere bazı illerimizde birden fazla üniversite mevcut.
Öğrenci sayısına, öğretim elemanı sayısına bakılınca, Türkiye üniversite açısından çok ileri diye düşünülebilir. Ama gerçek durum hiç de öyle değil. Nitelik ve nicelik açısından baktığımızda, daha çok yol almamız gerektiği anlaşılıyor.
Önceki yazılarımda değindiğim PISA değerlendirmelerinde, Türkiye'nin ortaokullar düzeyindeki puanlamasının ne kadar düşük olduğunu, 60'ı aşkın ülke arasında 50.sırada olduğumuzu hatırlarsınız. Böyle bir altyapıdan üniversiteye taşıdığınız gençlerin performansları iyi olabilir mi?
Yine uluslararası ciddi kuruluşların yaptıkları değerlendirmede, ilk 500 üniversite sıralamasına iki veya üç üniversitemiz girebiliyor.
Az gelişmiş bölgelerimizde kurulan üniversiteler, ilçelerde öğretim yapan fakülte veya yüksekokullar maalesef başarı çıtasını düşürüyorlar.
Dünyada bizim kadar eğitim ve öğretim düzenini değiştiren ülke yoktur sanıyorum. Alelacele kurulan okullarda bina bulunmadığından, İlkokullarda bile ders yapıldığını hatırlayalım. Bugün durum daha değişik. Bazı üniversite kampüsleri; zengin ve gelişmiş ülkeleri kıskandıracak nitelikte. Ancak; öğretim elemanı, laboratuvar, yurt imkanları kısıtlı. Sosyal çevre ve etkinlikler daha da sınırlı.
Bu bilgilerden sonra teknik eğitimi mercek altına alırsak, tablo şöyle: Öğrenciler bazı bölgedeki Teknik Fakültelere çok düşük puanlarla gelmiş.Laboratuvarlar yetersiz. Öğrencilerin bursları düşük. Ben; yüksek eğitimimi, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde devletin verdiği kredi ile tamamladım. Aldığım kredi, 8 yılda taksitle ödemek kaydı ile, ayda 350 TL idi ve 12 ay alıyorduk. Yeni bir devlet memurunun maaşı 500 lira civarındaydı. Tüm ihtiyaçlarımı giderebiliyordum. Devlet yazın staj yapabilmemiz için kamu kurumlarından kontenjan tahsis ediyor, ayrıca 750 TL de maaş veriyordu.Bize kalan, iyi bir öğrenci olmak ve çok çalışmak idi. Bugün bu koşullar sağlanamadığından, pek çok kaynaktan burs verilmeye çalışılıyor. Ama yeterli olmuyor. O zaman da öğrencinin verimi düşüyor.
Bir diğer önemli konu üniversitelerde, teknik konularda yapılması gereken Ar-Ge çalışmaları. İleri ülkelerin üniversitelerinde; yalnız teknik değil, tüm dallarda ileri teknoloji ve bilimsel aşamaları içeren araştırmalar yapılıyor ve bundan çok ciddi mali gelir elde ediliyor. Ülkemizde ise çok sınırlı başarılar elde edilebiliyor.
Bence öncelikle yapılması gereken, üniversite sayısını mümkün olduğunca azaltmak. Yüksek nitelikte öğretim elemanı yetiştirip, onlara iyi mali ve sosyal imkanlar sağlamak. Öğrencileri maddi sıkıntılardan kurtarıp, yurt sorunlarını çözmek ve en önemlisi geleceklerinin iyi olacağını onlara inandırmak.
Halen ülkemizde, 828.000 üniversite mezunu işsiz var. Bunların 73 bini mühendis. Çalışmakta olanların bir bölümü de asgari ücretten maaş alıyor.
Size iyi bir tablo sunamadım. Bir mühendis olarak çok üzgünüm. Ama maalesef durum bu
Kalın sağlıcakla.
Öncelikle, Yükseköğrenim'deki duruma bir göz atalım. Ülkemizde Yükseköğretim Kurumu (YÖK) tüm düzenlemeleri yapan yetkili kuruluş. YÖK; 2018-2019 Öğretim dönemine ait istatistikleri yayınladı. Buna göre206 üniversitede; 4.064.516'sı erkek, 3.675.986'sı kız olmak üzere; toplam 7.740.502 öğrenci okuyor. Bunların 7.134.674'ü Devlet, 595.116'sı Vakıf Üniversitelerinde, 10.712'si de Vakıf Meslek Yüksekokullarında öğrenime devam ediyor.
Bu okullardaki öğretim elemanlarının sayısı 166.225 kişi. Bu akademisyenlerin 26.453'ü profesör, 15.451'i doçent, 39.464'ü doktor öğretim üyesi. Ayrıca; 36.461'i öğretim görevlisi, 48.396'i de araştırma görevlisi olarak çalışıyor. Akademisyenlerin 74.391'i kadın, 91.834'ü erkek.
Ülkemizin 81 ilinde de üniversite var. Özellikle büyük kentlerimiz başta olmak üzere bazı illerimizde birden fazla üniversite mevcut.
Öğrenci sayısına, öğretim elemanı sayısına bakılınca, Türkiye üniversite açısından çok ileri diye düşünülebilir. Ama gerçek durum hiç de öyle değil. Nitelik ve nicelik açısından baktığımızda, daha çok yol almamız gerektiği anlaşılıyor.
Önceki yazılarımda değindiğim PISA değerlendirmelerinde, Türkiye'nin ortaokullar düzeyindeki puanlamasının ne kadar düşük olduğunu, 60'ı aşkın ülke arasında 50.sırada olduğumuzu hatırlarsınız. Böyle bir altyapıdan üniversiteye taşıdığınız gençlerin performansları iyi olabilir mi?
Yine uluslararası ciddi kuruluşların yaptıkları değerlendirmede, ilk 500 üniversite sıralamasına iki veya üç üniversitemiz girebiliyor.
Az gelişmiş bölgelerimizde kurulan üniversiteler, ilçelerde öğretim yapan fakülte veya yüksekokullar maalesef başarı çıtasını düşürüyorlar.
Dünyada bizim kadar eğitim ve öğretim düzenini değiştiren ülke yoktur sanıyorum. Alelacele kurulan okullarda bina bulunmadığından, İlkokullarda bile ders yapıldığını hatırlayalım. Bugün durum daha değişik. Bazı üniversite kampüsleri; zengin ve gelişmiş ülkeleri kıskandıracak nitelikte. Ancak; öğretim elemanı, laboratuvar, yurt imkanları kısıtlı. Sosyal çevre ve etkinlikler daha da sınırlı.
Bu bilgilerden sonra teknik eğitimi mercek altına alırsak, tablo şöyle: Öğrenciler bazı bölgedeki Teknik Fakültelere çok düşük puanlarla gelmiş.Laboratuvarlar yetersiz. Öğrencilerin bursları düşük. Ben; yüksek eğitimimi, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde devletin verdiği kredi ile tamamladım. Aldığım kredi, 8 yılda taksitle ödemek kaydı ile, ayda 350 TL idi ve 12 ay alıyorduk. Yeni bir devlet memurunun maaşı 500 lira civarındaydı. Tüm ihtiyaçlarımı giderebiliyordum. Devlet yazın staj yapabilmemiz için kamu kurumlarından kontenjan tahsis ediyor, ayrıca 750 TL de maaş veriyordu.Bize kalan, iyi bir öğrenci olmak ve çok çalışmak idi. Bugün bu koşullar sağlanamadığından, pek çok kaynaktan burs verilmeye çalışılıyor. Ama yeterli olmuyor. O zaman da öğrencinin verimi düşüyor.
Bir diğer önemli konu üniversitelerde, teknik konularda yapılması gereken Ar-Ge çalışmaları. İleri ülkelerin üniversitelerinde; yalnız teknik değil, tüm dallarda ileri teknoloji ve bilimsel aşamaları içeren araştırmalar yapılıyor ve bundan çok ciddi mali gelir elde ediliyor. Ülkemizde ise çok sınırlı başarılar elde edilebiliyor.
Bence öncelikle yapılması gereken, üniversite sayısını mümkün olduğunca azaltmak. Yüksek nitelikte öğretim elemanı yetiştirip, onlara iyi mali ve sosyal imkanlar sağlamak. Öğrencileri maddi sıkıntılardan kurtarıp, yurt sorunlarını çözmek ve en önemlisi geleceklerinin iyi olacağını onlara inandırmak.
Halen ülkemizde, 828.000 üniversite mezunu işsiz var. Bunların 73 bini mühendis. Çalışmakta olanların bir bölümü de asgari ücretten maaş alıyor.
Size iyi bir tablo sunamadım. Bir mühendis olarak çok üzgünüm. Ama maalesef durum bu
Kalın sağlıcakla.
Sayı: 1200 - Sayı'nın Kapağı