Geçtiğimiz hafta aynı gün iki kötü haberle uyan­dık. Bunlardan birinde şiddet görüp yaralanmış bulunan bir müvekkili adına tazminat davası açan bir avukatla ilgiliydi. Görevi, yaralama eylemini yapıp tutuk­lanan şahsa karşı müvekkillesi adına maddi manevi tazmi­nat davası açmaktı. Bu kadar basit ve sıradan. Görevini yaptı, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde dava açtı.

Sizin avukatınız da olabilirdi.

Müvekkilesi olan kadını ağır yaralamış bulunan şahıs cezaevinden bir süre sonra çıktı. Çıkınca avukatı tehdit etti, müvekkilini tehdit etti, sonunda da tehdide boy eğ­meyen avukatı ve müvekkilesini öldürdü. Adaletin, avuka­tın, hukukun, insanlık tarihinin ne olduğunu idrak edememiş bir yobazlık, cehalet, yozlaşmış şiddet kültürü­nün son zamanlarda sıkça rastlanan hatta “hoş görülen” tezahürü.

Aynı gün bir başka ilde, olayda bir hasta yakınının bir doktoru katlettiği haberini aldık.

Kötü olan, eskiden ayda yılda bir denk gelinen ve top­lumda büyük infial yaratan eylemler sıradanlaşmaya, günlük yaşamımızın bir parçasını almaya başladı. (Asıl irdelenmesi gereken budur ve buradan bir an evvel kurtulmalıyız.)

Bilginiz dahilinde midir bilmiyorum, zaten oldukça “yumuşak” olan pandemi nedeniyle de büsbütün “yu­muşatılan” ceza infaz rejimi neticesi on yıl hapis cezası alanlar bile orasın­dan girilip burasın­dan çıkılarak altı aylık bir hükümlülük sonunda serbestler. Ecevit affına hep kı­zarız ya, kızmayalım o kadar. Sonrakiler popülist düşünce­lerle daha âlâsını or­taya koyuyor.

On yıl ceza deyip geçmeyin, ülkede işlenen suçlara verilen cezaların yüzde biri bu yüksek kalemde değildir. Ortalaması bir yıldır. Ceza mahkumiyetlerinin çok az bir yüzdesi ce­zaevi ile sonuçlanır. HAGB alınır, erteleme alınır, pa­raya çevirme alınır, zaman aşımından düşme kararı alınır, alınır da alınır. Yegane istisnası “siyasi” olarak nitelenen suçlardır. Orada iltiması bırakın, tüm özenler (!) en ağır biçimde gösterilir. Öteden beri sokağın, asayi­şin, kamu düzeni anlamında en az siyasi suçlar kadar ilgi görmesi gerektiğine inanan biri olarak terör ya da siyasi olarak adlandırılan suçlara dair hakim anlayış tarafından gösterilen hassasiyetin yaşamın diğer alanlarında önem­senmemesinin vatandaşın adalete, sisteme güvenini aşağıya çektiğini belirtir dururum.

Neticesinde ekonomisi, eğitim ve kültür seviyesi belli baremi aşamamış, üstüne üstelik milyonlarca okur yazmaktan bile yoksun düzensiz sığınmacı - göçmen alan bir ülkenin yaşam alanlarına, sokağa dair diğer ted­birler yanında ceza mevzuat ve uygulaması bu kadar esnek ve yumuşatılmış olunca her yer suç işleme alanları haline dönüşür, öldürme, yaralama, yağma, dolandırıcılık, çete, hırsızlık, kaçakçılık hadiseleri medyayı, sokakları ve mahkemeleri taşırır. Nihayetinde de bazen eleştirsek de yaşanacak memleket havası yerini terk etme dü­şüncelerine bırakır.

Sıkça vurgulamayı görev addederim, mesleğinde şira­zeyi şaşırmış az sayıda istisna maalesef her meslekte var ve elbette ki eleştirilebilir, ancak temelde avukatlar ve meslek, en temel insan haklarınızın, mülkiyet, can, özgür­lük tümünün savunmasının bir parçası. Hukukun insan haklarının hakim olduğu bir ikliminde can damarıdır sa­vunma. Savunma gücü korkutulmuş sindirilmiş hakimleri, savcıları, avukatları görevlerini yaparken siyasetten, şid­detten kaçan bir toplum tahayyül edebiliyor musunuz?

Bu iklim, herkesin sığınmacı olarak Amerika’ya kaçtığı Meksika gibi Orta Amerika’daki ülkeleri çağrıştırmıyor mu hepimize? Ya da her tür yer altı üstü zenginliğe rağmen medeniyet, demokrasi, yaşam kalitesi ya da insani değer­lerinden haktan hukuktan bahsedemeyeceğiniz diğer yakın coğrafyaları. İşte HUKUK O KADAR ÖNEMLİ. Bir avukata, savcıya, hakime, yargı görevlisine yapılan her tür baskı ve hukuksuz saldırılar neticesinde toplum ve ülkeyi bu iklime zorlar.

Bununla savaşmalıyız.

Sonuç olarak, bu kutsal görevleri yaparken, görev­leriyle ilgili şiddet gören tüm meslektaşlarımıza ve tüm meslek mensuplarına geçmiş olsun diliyorum. Kaybettiklerimiz ise vicdanımda aynen bu ülke için, memleket için bizler için hayatını feda eden güvenlik görevlilerimiz gibi ki hepsine rahmet diliyorum, ken­dilerine manen borçlu olduğumuz şehitlik mertebe­sindedir.

Bizleri mutlandıracak, umutlandıracak bayramlara kavuşmak dileklerimle buruk girdiğimiz Kurban bay­ramınızı tebrik ederim.