Nereden Buldun Yasası veya gider bildirimi gelirse ne olur?
Nasıl ve ne kadar hatırlarsınız bilmem, 1998 yılında Zekeriya Temizel Maliye Bakanı, Ecevit Hükümeti iş başında idi.
Ekonomik İlişkilerden Sorumlu Bakanımız da Orhangazili Recep Önal Bey idi.
Zekeriya Temizel idaresindeki Maliye Bakanlığı uzun bir çalışmadan sonra yeni bir yasa hazırlamıştı. 4369 sayılı bu yasa 29.07.1998 tarih ve 23417 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştı. Türk vergi sisteminde radikal değişiklikler yapan bir yasa idi. Daha doğrusu bana göre, bozulmuş olan vergi sisteminde çağa uygun değişiklikler ve düzenlemeler yapan bir yasa idi.
Hatta Kocaelideki Ford fabrikasının kurulması, yatırım teşvikleri bu yasa sayesinde gerçekleşmiştir.
O gün için Forda arazi tahsisine, %100ün üzerinde yatırım indirimi uygulamasına, işçi alımı ile ilgili teşvikler o kadar abartılı idi ve inanılmaz idi ki ben bile karşı çıkmıştım. Ancak, bugün Ford fabrikasının performansına baktığımızda o gün yapılanın doğru olduğunu anlıyoruz. Peki, o günkü yasa doğru mu idi ve bugün yapılmak istenen değişiklikler doğru olacak mı?
Ne dersiniz? Gelin, geçmişi inceleyelim ve şimdi yapılmak istenen değişikliğin doğruluk veya yanlışlığı için kafa yoralım.
4369 sayılı yasa ile değiştirilen Gelir Vergisi Yasasının daha birinci ve ikinci maddesi ne diyordu?
Madde 1- Gerçek kişilerin gelirleri, gelir vergisine tabidir. Gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarıdır.
Madde 2- Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır:
1. Ticari kazançlar,
2. Zirai kazançlar,
3. Ücretler,
4. Serbest meslek kazançları,
5. Gayrimenkul sermaye iratları,
6. Menkul sermaye iratları,
7. Kaynağı ne olursa olsun diğer her türlü kazanç ve iratlar.
Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve iratlar gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile nazara alınır. Böylece gelirde kaynak esasına geçiliyordu. Başta Maliye Bakanı Zekeriya Temizel olmak üzere sayın Şükrü Kızılot da televizyonlara çıkarak bu yasanın savunmasını, tanıtımını ve bayraktarlığını yapıyorlardı. Fakat, bazı sorularda sayın Maliye Bakanı, "yani, fakat, ıııı, yani öyle olması gerekir ama, bizim maliyeciler başka şekilde de düşünebilirler gibi laflar sarfediyordu. Sanki, bıyık altından gülüyor gibi oluyordu. Nitekim, bir müddet sonra yasadaki bazı tuzak maddelerden sonra sayın Kızılot da yasayı savunan ekipten ayrılarak yanlışları belirtmeye başlamıştı.
Ben, her şeye rağmen bu yasadan çok ümitliydim. Yasa çıkar çıkmaz, bir kitapçık da hazırlamıştım. Her yerde yasayı savunuyor, kitapçığımı dağıtıyor, anlatıyor ve ülke için ne kadar yararlı olacağını belirtiyordum. Yanlış hatırlamıyorsam bu kanunun geçici 47-48-49 ve 50. maddeleri stok affı ve beyanı getiriyordu. Bu yasanın getirdiği aftan yararlanmak için 30.09. 1998e kadar beyanda bulunmak gerekiyordu.
Fakat yasa çıkar çıkmaz birdenbire Maliye Bakanlığı tam bir sessizliğe gömüldü. Maliye Bakanlığında yeni yasa konusunda açıklama yapacak kimse bulunmaz oldu. Bütün etkili ve yetkililer senelik izne çıktılar, kayboldular, arazi oldular. Millet, bir açıklama bekliyor, hazırlık yapacak. Maalesef çıt yok.
Bizim Karadenizlilerin dediği gibi (SESSUZLUK). Fakat sessuzluk halkı korkutuyor. Halk, eskiden kalma olarak biliyor veya zannediyor ki sessuzluk olduğunda devletin yetkilileri bir takım planlar hazırlıyordur. Tabii, yasayı savunan bütün iyiniyetlilere rağmen korku bir çığ gibi büyüdü. Üstüne üstlük, kanunun nasıl uygulanacağına dair açıklamalar geciktikçe gecikti ve yine yanlış hatırlamıyorsam, 15 Eylül 1998den sonra tebliğ yayımlandı.
Tebliğde yine tam bir açıklama yoktu ve milletin devletine itimadı tamamen kaybolmuştu.
SONUÇ: Yasa ile getirilmek istenen düzenlemeler tutmadı, yasa ile yapılanlar başka yasalarla iptal edildi, gittiii..
Sayın Temizel, bugünlerde bazı gazetelerde beyanat veriyor ve hala Maliye Bakanlığının açıklamada gecikmesinin de bu yasanın yok olmasına, tutmamasına sebep olduğu konusunu hiç göz önüne almıyor. Ben, milletimin çok da kötü niyetli olmadığını zannediyorum. O yasa ile ilgili açıklamalar zamanında yapılsa idi, yasanın tutabileceğini düşünüyorum.
Gelelim, bugüne.
2008 yılının ilk aylarındayız. Piyasa hemen hemen durmuş vaziyette. Devletin 2007 performansı pek iyi değil, vergi toplanamamış. Bu sene bir şekilde, gerek transfer fiyatlandırması diye ve gerekse stok kontrolu ve başka adlarla mükellefin üzerine gidilecek ve ek vergiler, cezalar, gecikme zamları alınmaya çalışılacak. Devletin iç borcu 200 milyar doların üzerinde, dış borcu 90 milyar dolarlarda. Özel sektörün dış borcu 150 milyar doları bulmuş.
Öte yandan, ithalat, ihracat ve dış alem gelir gider dengesi sonucunda cari açık ise döviz olarak 35 milyar dolarlarda.
Tüccarından sanayicisine, işçisinden memuruna her vatandaş bu durumun farkında.
Çözümün de ne olacağının farkında.
Ya herkes vergisini verecek ya da herkes vergisini verecek.
Borçla kalkınmanın sonuna geldik. Bazı varlıkları satarak da kalkınma belli bir süre olur.
Ondan sonra bazı varlıkların satılması da durur.
Öyle ise, yapılacak şey, sağlam kaynak bulmaktır. Bu da herkesin kayıt içine girmesi ve vergisini tam olarak vermesidir.
Tabii, milletin devletine, devletin milletine itimat etmesi de şarttır.
Bütün bu yazdıklarımızdan sonra sonuca gelelim.
Bugün, gerek kaynakta vergileme ve gerekse harcamadan gidilerek gider bildirimi esasına göre vergileme olsun, hangisi olursa olsun, bir düzenlemenin yapılması gerektiğini halkımız biliyor.
Bütün mesele, bunu halka açıklayabilmek ve yapılacak yasalarda tuzaklar hazırlamadan açık açık, herkesin anlayabileceği ve zamanında kanunları, tebliğleri ve açıklamalarının halka ulaşacağı düzenlemeler yapabilmektir.
Böyle bir düzenleme yapılırsa tutacağı kanaatindeyim.
Nasıl ve ne kadar hatırlarsınız bilmem, 1998 yılında Zekeriya Temizel Maliye Bakanı, Ecevit Hükümeti iş başında idi.
Ekonomik İlişkilerden Sorumlu Bakanımız da Orhangazili Recep Önal Bey idi.
Zekeriya Temizel idaresindeki Maliye Bakanlığı uzun bir çalışmadan sonra yeni bir yasa hazırlamıştı. 4369 sayılı bu yasa 29.07.1998 tarih ve 23417 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştı. Türk vergi sisteminde radikal değişiklikler yapan bir yasa idi. Daha doğrusu bana göre, bozulmuş olan vergi sisteminde çağa uygun değişiklikler ve düzenlemeler yapan bir yasa idi.
Hatta Kocaelideki Ford fabrikasının kurulması, yatırım teşvikleri bu yasa sayesinde gerçekleşmiştir.
O gün için Forda arazi tahsisine, %100ün üzerinde yatırım indirimi uygulamasına, işçi alımı ile ilgili teşvikler o kadar abartılı idi ve inanılmaz idi ki ben bile karşı çıkmıştım. Ancak, bugün Ford fabrikasının performansına baktığımızda o gün yapılanın doğru olduğunu anlıyoruz. Peki, o günkü yasa doğru mu idi ve bugün yapılmak istenen değişiklikler doğru olacak mı?
Ne dersiniz? Gelin, geçmişi inceleyelim ve şimdi yapılmak istenen değişikliğin doğruluk veya yanlışlığı için kafa yoralım.
4369 sayılı yasa ile değiştirilen Gelir Vergisi Yasasının daha birinci ve ikinci maddesi ne diyordu?
Madde 1- Gerçek kişilerin gelirleri, gelir vergisine tabidir. Gelir, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği, tasarruf veya harcamasına kaynak teşkil eden her türlü kazanç ve iratların safi tutarıdır.
Madde 2- Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır:
1. Ticari kazançlar,
2. Zirai kazançlar,
3. Ücretler,
4. Serbest meslek kazançları,
5. Gayrimenkul sermaye iratları,
6. Menkul sermaye iratları,
7. Kaynağı ne olursa olsun diğer her türlü kazanç ve iratlar.
Bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve iratlar gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile nazara alınır. Böylece gelirde kaynak esasına geçiliyordu. Başta Maliye Bakanı Zekeriya Temizel olmak üzere sayın Şükrü Kızılot da televizyonlara çıkarak bu yasanın savunmasını, tanıtımını ve bayraktarlığını yapıyorlardı. Fakat, bazı sorularda sayın Maliye Bakanı, "yani, fakat, ıııı, yani öyle olması gerekir ama, bizim maliyeciler başka şekilde de düşünebilirler gibi laflar sarfediyordu. Sanki, bıyık altından gülüyor gibi oluyordu. Nitekim, bir müddet sonra yasadaki bazı tuzak maddelerden sonra sayın Kızılot da yasayı savunan ekipten ayrılarak yanlışları belirtmeye başlamıştı.
Ben, her şeye rağmen bu yasadan çok ümitliydim. Yasa çıkar çıkmaz, bir kitapçık da hazırlamıştım. Her yerde yasayı savunuyor, kitapçığımı dağıtıyor, anlatıyor ve ülke için ne kadar yararlı olacağını belirtiyordum. Yanlış hatırlamıyorsam bu kanunun geçici 47-48-49 ve 50. maddeleri stok affı ve beyanı getiriyordu. Bu yasanın getirdiği aftan yararlanmak için 30.09. 1998e kadar beyanda bulunmak gerekiyordu.
Fakat yasa çıkar çıkmaz birdenbire Maliye Bakanlığı tam bir sessizliğe gömüldü. Maliye Bakanlığında yeni yasa konusunda açıklama yapacak kimse bulunmaz oldu. Bütün etkili ve yetkililer senelik izne çıktılar, kayboldular, arazi oldular. Millet, bir açıklama bekliyor, hazırlık yapacak. Maalesef çıt yok.
Bizim Karadenizlilerin dediği gibi (SESSUZLUK). Fakat sessuzluk halkı korkutuyor. Halk, eskiden kalma olarak biliyor veya zannediyor ki sessuzluk olduğunda devletin yetkilileri bir takım planlar hazırlıyordur. Tabii, yasayı savunan bütün iyiniyetlilere rağmen korku bir çığ gibi büyüdü. Üstüne üstlük, kanunun nasıl uygulanacağına dair açıklamalar geciktikçe gecikti ve yine yanlış hatırlamıyorsam, 15 Eylül 1998den sonra tebliğ yayımlandı.
Tebliğde yine tam bir açıklama yoktu ve milletin devletine itimadı tamamen kaybolmuştu.
SONUÇ: Yasa ile getirilmek istenen düzenlemeler tutmadı, yasa ile yapılanlar başka yasalarla iptal edildi, gittiii..
Sayın Temizel, bugünlerde bazı gazetelerde beyanat veriyor ve hala Maliye Bakanlığının açıklamada gecikmesinin de bu yasanın yok olmasına, tutmamasına sebep olduğu konusunu hiç göz önüne almıyor. Ben, milletimin çok da kötü niyetli olmadığını zannediyorum. O yasa ile ilgili açıklamalar zamanında yapılsa idi, yasanın tutabileceğini düşünüyorum.
Gelelim, bugüne.
2008 yılının ilk aylarındayız. Piyasa hemen hemen durmuş vaziyette. Devletin 2007 performansı pek iyi değil, vergi toplanamamış. Bu sene bir şekilde, gerek transfer fiyatlandırması diye ve gerekse stok kontrolu ve başka adlarla mükellefin üzerine gidilecek ve ek vergiler, cezalar, gecikme zamları alınmaya çalışılacak. Devletin iç borcu 200 milyar doların üzerinde, dış borcu 90 milyar dolarlarda. Özel sektörün dış borcu 150 milyar doları bulmuş.
Öte yandan, ithalat, ihracat ve dış alem gelir gider dengesi sonucunda cari açık ise döviz olarak 35 milyar dolarlarda.
Tüccarından sanayicisine, işçisinden memuruna her vatandaş bu durumun farkında.
Çözümün de ne olacağının farkında.
Ya herkes vergisini verecek ya da herkes vergisini verecek.
Borçla kalkınmanın sonuna geldik. Bazı varlıkları satarak da kalkınma belli bir süre olur.
Ondan sonra bazı varlıkların satılması da durur.
Öyle ise, yapılacak şey, sağlam kaynak bulmaktır. Bu da herkesin kayıt içine girmesi ve vergisini tam olarak vermesidir.
Tabii, milletin devletine, devletin milletine itimat etmesi de şarttır.
Bütün bu yazdıklarımızdan sonra sonuca gelelim.
Bugün, gerek kaynakta vergileme ve gerekse harcamadan gidilerek gider bildirimi esasına göre vergileme olsun, hangisi olursa olsun, bir düzenlemenin yapılması gerektiğini halkımız biliyor.
Bütün mesele, bunu halka açıklayabilmek ve yapılacak yasalarda tuzaklar hazırlamadan açık açık, herkesin anlayabileceği ve zamanında kanunları, tebliğleri ve açıklamalarının halka ulaşacağı düzenlemeler yapabilmektir.
Böyle bir düzenleme yapılırsa tutacağı kanaatindeyim.
Sayı: 611 - Sayı'nın Kapağı