Miting dediğin nedir ki?
Ülkenin kriz çıkarma ve sonunda da bunun sorumluluğunu almama gibi bir yeteneği olması bir ülkenin geliştirmesi gereken bir meziyeti midir, bilmiyorum. Geçenlerde Ali Saydam, Akşam Gazetesindeki köşesinde yazmış "Dün sabah Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri dostum Tolga Yücel ile konuşuyordum. Kamuoyunun ve siyasetin nabzını çok iyi tutar. Herhangi bir konuda görüş oluşturmadan önce, pek de anlaşabildiğimiz söylenemese de, mutlaka düşüncelerine başvurduğum insanların başında gelir diye. Tabii herkes gibi ekonominin içinde olan ben de gerek Bursa, gerekse Türkiye ekonomisinin yaşayacağı olası etkileri önceden belirlemek ve karşılaşacağımız problemleri önceden okumak için yakından takip ettim.
Eşle, dostla, kulislerle yakından telefon trafiği ile oluşturduğumuz bir "kriz masası ile siyasi tahminler doğrultusunda ekonomi senaryoları çıkardık. Bu süreçte Ali Saydamla da fikir alışverişinde bulunduk. Kendisi ile bazı konularda anlaşamadığımız doğru olsa da, o da Türkiyeyi bir iletişimci olarak doğru okuyan insanlardan biridir.
Yaptığımız telefon görüşmelerinde tartıştığımız konulardan biri de "mitingler idi. Hem Tandoğan, hem de Çağlayan mitingleri... 1980 yılından sonra, birkaç denemenin dışında sivil toplumun kendi kendine organize olduğu ve yürüyüşe katılarak kimsenin yaralanmadığı bu mitingler...
Kriz esnasında gözden kaçan bir nokta üzerinde fikrimi beyan ettim ben de... Dedim ki; "Tüm bu kriz ortamlarında biraz gölgede kalsa da, bu mitingleri doğru okuması gerekenler bazı şeyleri kaçırıyorlar gibi geliyor bana;
-Daha önce birbirini hiç görmemiş insanlar, o meydanda sanki önceden sözleşmiş gibi yan yana geldiler,
-Hiç bir taşkınlık yaratmadan demokratik haklarını kullandılar ve dağıldılar,
-İkisi de sivil toplum organizasyonu ile gerçekleşen, herhangi bir siyasi partinin çatısı ya da yönlendirilmesinde olmayan mitinglerdi,
-Bu yeni "miting anlayışı 1980den tam 27 yıl sonra Türk insanının "depolitize olmuşluk halinden kurtulmasının başlangıcıydı,
- Özellikle İstanbulda bu mitingi yerel yönetimler de dikkate alarak, bu hakkın kullanılması için toplu taşıma araçlarını seferber ettiler,
-Medya kendi sınavını verdi, kendi arasında tartışarak artık yeni bir miting sunma ve mitingi yorumlama şekli geliştirdi.
Bu mitinglerin diğerlerinden bir farkı vardı; ana fark da şuydu: "Kadın ve gençlik... Daha önceleri merkez sağın dibinde bulunan partilerin bu iki kitleyi fark ederek ürettikleri politikalar ve seçim çalışmalarını bu iki kitle üzerine kurmuş olmaları onlara büyük başarı getirdi. Ama merkezin içindeki partiler ataerkil yapılanmalarından taviz vermedikleri için, yıllar sonra bu işte söz sahibi olmaktan yoksun kaldılar.
Kendi partilerinin içinde vitrin ya da afiş astırma aracı olarak kullandıkları kadın ve gençlik dinamiklerini hayata geçirmedikleri sürece, onların önünü açıp gövdeyi bu ikiliden kurmadıkları sürece gerek organik, gerekse inorganik tüm birleşmeleri hüsrana yol açacaktır.
Ama biliyorum ki, bu ne Bursada, ne de Türkiyede benim anlattığım gibi olmayacak. Yine aynı siyaset edebiyatı etrafında herkes toplanacak ve ataerkil yapı taviz vermeden kendi ezberlerindeki kitlelerden oy istemeye gidecekler. Bu mitingleri doğru okuduğunu sananlar, "hem üç kuruş olsun, hem cam yanı diyerek kendi bulundukları statükodan vazgeçmeden, sadece "oy istemek için bu iki kitleyi görecekler.
27 yılda çok şey değişti ama değişmeyen zihniyetin ta kendisi... Bunu okuyamamak ve görememek bir sebeple olur; mevcut durumun devamı... Radikal değişiklikler olmadan, aynı yapılar nasıl farklı bir şekilde oy isteyecekler bunu düşünmek lazım.
Kadın titizdir, çokların arasından seçerken hassas davranır. Kendisine ait olanı görmek ister. Genç ise doymak ister, tatmin olmak ister, peşinde koşacağı bir hayal ister. Anlayana ve anlatana...
Ülkenin kriz çıkarma ve sonunda da bunun sorumluluğunu almama gibi bir yeteneği olması bir ülkenin geliştirmesi gereken bir meziyeti midir, bilmiyorum. Geçenlerde Ali Saydam, Akşam Gazetesindeki köşesinde yazmış "Dün sabah Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri dostum Tolga Yücel ile konuşuyordum. Kamuoyunun ve siyasetin nabzını çok iyi tutar. Herhangi bir konuda görüş oluşturmadan önce, pek de anlaşabildiğimiz söylenemese de, mutlaka düşüncelerine başvurduğum insanların başında gelir diye. Tabii herkes gibi ekonominin içinde olan ben de gerek Bursa, gerekse Türkiye ekonomisinin yaşayacağı olası etkileri önceden belirlemek ve karşılaşacağımız problemleri önceden okumak için yakından takip ettim.
Eşle, dostla, kulislerle yakından telefon trafiği ile oluşturduğumuz bir "kriz masası ile siyasi tahminler doğrultusunda ekonomi senaryoları çıkardık. Bu süreçte Ali Saydamla da fikir alışverişinde bulunduk. Kendisi ile bazı konularda anlaşamadığımız doğru olsa da, o da Türkiyeyi bir iletişimci olarak doğru okuyan insanlardan biridir.
Yaptığımız telefon görüşmelerinde tartıştığımız konulardan biri de "mitingler idi. Hem Tandoğan, hem de Çağlayan mitingleri... 1980 yılından sonra, birkaç denemenin dışında sivil toplumun kendi kendine organize olduğu ve yürüyüşe katılarak kimsenin yaralanmadığı bu mitingler...
Kriz esnasında gözden kaçan bir nokta üzerinde fikrimi beyan ettim ben de... Dedim ki; "Tüm bu kriz ortamlarında biraz gölgede kalsa da, bu mitingleri doğru okuması gerekenler bazı şeyleri kaçırıyorlar gibi geliyor bana;
-Daha önce birbirini hiç görmemiş insanlar, o meydanda sanki önceden sözleşmiş gibi yan yana geldiler,
-Hiç bir taşkınlık yaratmadan demokratik haklarını kullandılar ve dağıldılar,
-İkisi de sivil toplum organizasyonu ile gerçekleşen, herhangi bir siyasi partinin çatısı ya da yönlendirilmesinde olmayan mitinglerdi,
-Bu yeni "miting anlayışı 1980den tam 27 yıl sonra Türk insanının "depolitize olmuşluk halinden kurtulmasının başlangıcıydı,
- Özellikle İstanbulda bu mitingi yerel yönetimler de dikkate alarak, bu hakkın kullanılması için toplu taşıma araçlarını seferber ettiler,
-Medya kendi sınavını verdi, kendi arasında tartışarak artık yeni bir miting sunma ve mitingi yorumlama şekli geliştirdi.
Bu mitinglerin diğerlerinden bir farkı vardı; ana fark da şuydu: "Kadın ve gençlik... Daha önceleri merkez sağın dibinde bulunan partilerin bu iki kitleyi fark ederek ürettikleri politikalar ve seçim çalışmalarını bu iki kitle üzerine kurmuş olmaları onlara büyük başarı getirdi. Ama merkezin içindeki partiler ataerkil yapılanmalarından taviz vermedikleri için, yıllar sonra bu işte söz sahibi olmaktan yoksun kaldılar.
Kendi partilerinin içinde vitrin ya da afiş astırma aracı olarak kullandıkları kadın ve gençlik dinamiklerini hayata geçirmedikleri sürece, onların önünü açıp gövdeyi bu ikiliden kurmadıkları sürece gerek organik, gerekse inorganik tüm birleşmeleri hüsrana yol açacaktır.
Ama biliyorum ki, bu ne Bursada, ne de Türkiyede benim anlattığım gibi olmayacak. Yine aynı siyaset edebiyatı etrafında herkes toplanacak ve ataerkil yapı taviz vermeden kendi ezberlerindeki kitlelerden oy istemeye gidecekler. Bu mitingleri doğru okuduğunu sananlar, "hem üç kuruş olsun, hem cam yanı diyerek kendi bulundukları statükodan vazgeçmeden, sadece "oy istemek için bu iki kitleyi görecekler.
27 yılda çok şey değişti ama değişmeyen zihniyetin ta kendisi... Bunu okuyamamak ve görememek bir sebeple olur; mevcut durumun devamı... Radikal değişiklikler olmadan, aynı yapılar nasıl farklı bir şekilde oy isteyecekler bunu düşünmek lazım.
Kadın titizdir, çokların arasından seçerken hassas davranır. Kendisine ait olanı görmek ister. Genç ise doymak ister, tatmin olmak ister, peşinde koşacağı bir hayal ister. Anlayana ve anlatana...
Sayı: 574 - Sayı'nın Kapağı