Aslında bu haftadan başlayarak İnşaat Sektöründeki ana kalemleri yazmaya başlayacaktım. Ancak son günlerin çokça konuşulan gıda fiyatlarındaki dar gelirliyi bunaltan artışlardan dolayı, Tarım konusunu kendi yaklaşımımla irdelemeye karar verdim.
Kentleşme ile Tarım ilişkileri pek çok panelde, yazıda, konferansta dile getiriliyor.
Ben bu müzakerelere Kentleşme ve Gıda Güvenilirliği açısından yaklaşmak istiyorum. Bunlar arasında nasıl bir etkileşim var, bir göz atalım.
Öncelikle İnşaat Sektöründeki gelişmelere bakalım. Hükümetin üzerinde en çok durduğu konu büyük inşaat projeleri...
Yollar, köprüler, barajlar, tüneller, viyadükler, havaalanları, büyük yapılar, kentsel dönüşüm, bina dönüşümleri, TOKİ yapıları, okullar ve kentsel altyapı. Bunların yanında Büyükşehir sayısının arttırılması ve Bütünşehir'lerin oluşumu. Tüm bunlar inşaat işçisi talebini arttırmış, köylerden kente hızlı bir akış başlamıştır. Köyden kente göçen bu insanlar yıl boyu iş imkanı da olunca ailesini kente getirmiş ve başını sokacak bir konut talebini yaratmıştır.
İlk aşamada oluşan durum şudur...
Köyde boş bir ev, işlenmeyen bir tarla, bırakılan hayvancılık, son yıllarda kentsel nüfusun %75'i bulması sonucunu yaratmıştır.
Böylece kentteki konut talebi artmış, yeni mahalleler oluşmuş, plansız, projesiz ucube yapılar kentleri sarmıştır.
Şimdi sadede gelelim.
Köyünde yaşarken kendi yiyecek ihtiyacını kendi tarlasından sağlayan, kendi hayvanından etini, sütünü, yumurtasını, yağını elde eden köylümüz; kentlerde tüm ihtiyacını hazır gıda olarak temin etmeye başlamıştır.
Doğal olarak milyonlarca insanın ihtiyacını küçük üretimlerle karşılamak mümkün olamayacağından, fabrikasyon üretim çoğalmış, bazı üreticilerin maalesef yasal sınırları açmaları sonucu gündemimize güvenilirlik konusu ilk sıralama sıralara çıkmıştır.
Bu yeni tip kentleşme gelişimi sonucunda hem köylerimizdeki sağlıklı gıda üretimi ile fazlasının kentlere satılması işi kısmen ortadan kalkmış, üstelik aynı nüfus kentte fabrikasyon gıda ve konut ile altyapı ihtiyacını arttırmıştır.
İki yıldır yaz tatilimin önemli bir kısmını (yaklaşık 1.5 ay); Trabzon ve Bayburt'ta köylerde geçiriyorum. Manzara şöyle: Hemen hiçbir evde hayvancılık yok. Üretim; fındık, buğday, ot üzerine yoğunlaşmış. Köylü ekmeğini, yağını, etini, sebzesini, meyvesini köyün bakkalından veya gezici satıcılardan sağlıyor.
Bu sürdürülebilir bir durum değildir. Geçenlerde yapılan bir araştırmanın sonucu açıklandı.
Avrupa'nın en büyük tarım ülkesi; teknolojide çok ileri olan Fransa imiş.
Yani Fransa bir yandan teknolojide, modada, finansta büyürken, tarımı da ihmal etmemiş.
Biz ise yıllarca kulağımızın üstüne yatıp vahim sonuca gelmişiz.
Şimdi de tarım, tarım deyip duruyoruz.
Gıda güvenilirliğini nasıl sağlayacağız diye uğraşıyoruz. Plansız, programsız, uzun vadeli öngörüsü olmayan bir inşaat tutkusu
Belki bir kesimi, rantçıları memnun etmiş olabilir. Ancak ülkemiz için telafisi zor bir pozisyon yaratmıştır.
Çözüm var mıdır? Evet, vardır.
Tarımsal üretimi teşvik edersiniz. Köydeki yaşam koşullarını iyileştirirsiniz, böylece köye dönüşü sağlarsınız.
Köylere, tarımsal gelişme için; iş bekleyen Ziraat Mühendislerini, Veterinerleri görevlendirirsiniz... İşler doğal seyrine döner ve 780.000 kilometrekarelik vatan toprağı ile, değil 81 Milyonu, daha milyonlarca kişiyi de sağlıklı besleriz. Türkiye bunu başarabilir. Bir zamanlar dünyanın kendisini besleyebilen 7 ülkesinden biriydik. Köylerimizi yeniden şenlendirmeliyiz.
Kalın sağlıcakla.

Sayı: 1178 - Sayı'nın Kapağı