Ekonomimizi kemiren yanlışlıklar (1)
Geçen hafta CNNde GAP ile ilgili bir program izledim, Atatürk Barajından sulanan 130 bin hektar alanın büyük bölümünde pamuk tarımı yapıldığını, bu bölgede pamuğa teşvik uygulandığını, artık pamukta Ceyhan Ovasının yerini Harran Ovasının aldığı anlatılıyordu ekranda pamuk toplayan yöre kadınları görüntülenirken. Pamuk tarlalarında çalışan kadınların, kızların yüzü gülüyordu, mutluydular, nasıl mutlu olmasınlar ki, eskiden pamuk toplama işçisi olarak yaz aylarında Adana, Ceyhan Ovalarına göç ederler, çadırda yaşarlardı, şimdi pamuk ayaklarına gelmiş. Evet madalyonun gülümseyen yüzü bu, bir de ağlatan tarafına bakalım, bilinçsiz, aşırı sulamanın neden olduğu tuzlanma nedeniyle ülkemizin en değerli tarım alanlarının yok olma yoluna girdiği de vurgulanıyordu programda.,
Ekranda bunları izlerken düşüncelerim DSİ yıllarıma taşıdı beni. GAP, yani Güneydoğu Anadolu Projesi, biz DSİlilerin büyük hayali idi, tüm toplantıların parlayan yıldızıydı, hepimiz bu projede çalışanlara gıpta ile bakardık, ortaya koydukları çözümleri sevinçle alkışlardık. GAP projesi, bilgili, tecrübeli ve hepsinden önemlisi çok heyecanlı bir takım çalışmasının ürünüydü, bu takımda yer alan arkadaşlarımızın hepsi isimsiz kahramanlardı. Öyle ya, bir yandan Fırat ve Diclenin tarih boyunca çevreye zarar veren azgın sularına gem vuruluyor, barajlar yapılıyor, ülkenin enerji gereksiniminin hatırı sayılır bir bölümü üretilerek zararlar faydaya dönüştürülüyordu. Diğer yandan da Fıratın son barajı Atatürk Barajının, ülkemiz geleceğine zenginlikler katacağı çok değerli bir işlevi devreye sokuluyordu. Barajın suları, açılan iki adet dev tünelle, Harran Ovasına aktarılacak, Anadolunun sınıf üstü kalitedeki tarım topraklarını, var oluşlarından bu yana ilk defa suyla buluşturacaktı. Bu toprakların suyla buluşmasına, yörenin bol güneşli iklimi de eklendiğinde, 1 milyon hektar, 10 milyon dönümün üzerinde bir gıda pınarı, değil sadece ülkemizin, dünya insanının hizmetine sunulacaktı. Ben bu oluşumu, hep ABDnin 20. yüzyılın ortalarında Kaliforniyada geliştirdikleri bir projeye benzetirdim, Imperial Valley projesine. Meslek yaşantımın başlarında ABDde katıldığım eğitim programı içinde bu projeyi görme şansım olmuştu. Güney Kaliforniyada yer alan ve çok kaliteli tarım topraklarına sahip olan Imperial Valleyde su yoktu, DSİnin kuruluşunda örnek alındığı ABDnin Bureu of Reclamation kurumu, Kuzey Kaliforniyanın bol olan suyunu, büyük ve uzun kanallarla, adeta suni nehir oluşturularak bu alana akıtmış ve bu verimli toprakları suyla buluşturmuştu. Ama bununla kalınmamıştı, suyun toprakla buluşmasını tarım uzmanları, böyle tanımlıyorum, zira ABDde ziraat mühendisliği diye bir meslek yok, toprakçı var, sulamacı var, drenajcı var, ürün uzmanları var, tarım ekonomistleri var, kollarını sıvamışlar, dünya insanının beslenmesine yönlendirmişler. Burada kurulan bir araştırma enstitüsü, bir yandan toprak-su-bitki ilişkisini en verimli ürün alma ortamına çekerken, diğer yandan verimi yüksek, tadı çekici yeri ürün türlerini geliştirerek, sadece ABDnin değil, tüm dünyanın pazarlarını renklendirdiler. Bugün ülkemizde yetişen birçok meyve türü, işte bu çemberin bize ulaşan halkaları içinden doğdu. İşte ben GAPı böyle hayal ettim tüm meslek yaşantımda, DSİnin suyu toprakla buluşturması ardından yörede benzer çalışmanın başlaması gereğine inandım. Ne yazık ki bugünkü acı tablonun, daha çok önceleri, işin başında atılan YANLIŞ bir adımla tohumları atıldı, TOPRAKSU kurumumuzun kapatılmasıyla.
Aslında TOPRAKSU kurumu da tıpkı DSİ gibi, ABDdeki benzer oluşum, Soil Concervation Service, örnek alınarak kurulmuştu. DSİ sulama projelerinde, sulanacak alana suyu dağıtacak ana kanal şebekesini, sulamadan dönen suları, toprakta kalıp tuzlanmaya neden olmasını önleyecek ana drenaj kanallarını yapacak ve ardından Topraksu sahaya girecek, tarla bazında ikincil sulama ve drenaj kanallarını oluşturacak idi. Projenin üçüncü adımın da ise Topraksu ve Tarım Kurumu elele vererek, çiftçiye en uygun ürün türlerinin seçiminde, ürün rotasyonunun uygulanmasında yol gösterecek idi. Aslında DSİ bu tür projelerin fizibilite çalışmalarında, sulama sonrası en uygun olabilecek, en fazla gelir sağlayacak ürün türünü ve ürün rotasyonunu belirler ve projenin gelir/gider tablosunu buna göre oluşturur, projenin verimliliği bu tablo değerleriyle ölçülür ve uygulama kararları bu değerler baz alınarak verilir.
GAP Projesinde de aynı çalışma yapıldı, bu çalışmada tüm alanın pamukla, hele hele sürekli olarak kaplanacağı hiç düşünülmedi.
Aslında GAP fizibilitesinde yer alan ürün ve rotasyon tablosu da bu çaptaki, bu değerdeki bir proje için yeterli olamazdı, daha su Harran'a akmadan, burada Imperial Valley'deki araştırma merkezi benzeri bir merkezin oluşması ve burada yer alacak yerli/yabancı uzmanların, yöre, ülke ve dünya pazarlarındaki koşulları da çok yakından izleyecek, ürün türlerini oluşturmaları ve çiftçiyi bu yönde aydınlatmaları, eğitmeleri, alıştırmaları gerekli idi. İşte tüm bu DOĞRU'ların hiçbiri yapılmadı, tersine YANLIŞ'lara yeni YANLIŞ'larla devam edildi. Hatırlarım, Topraksu kurumu kapatıldığında, ülkemiz bu yanlışın bedelini ileride çok ağır ödeyecek demiştim, ne yazık ki doğru düşünmüşüm, bugün o acı bedel ödenmeye başladı.
DSİ, su hazır olduğu halde, alanın sadece %15'ine suyu getiren ana kanalları yapabildi, %85'i sudan hala mahrum, ama bugünkü koşullarda sanki böylesi iyi olmuş, hiç olmazsa o değerli topraklar, susuz ama, tuzlanmadan değerini korumaya devam ediyor. Bu %15'lik alana DSİ kanallarından sonra yapılması gerekli tali sulama ve drenaj kanalları yapılmadı. Ardından bir aklıevvel bu alanda, bol su kullanan pamuğa teşvik verdi, tüm alan pamukla kaplanıverdi.
Bırakın araştırma enstitüsü kurmayı, projenin kendi fizibilitesinde yer alan ürün tablosunun bile farkına varan olmadı. Her ne kadar sesi çıkmayan bir GAP İdaresi oluşturuldu, ama o da projenin önünü açacak yolları bulamadı. Velhasıl, yanlışlar üzerine yanlışlar yığıldı, ülkemizin ve dünya insanının en değerli oluşumlarından, 130 bin hektar alan çoraklaşmayla yüz yüze, sıfırlanmayla yüz yüze kaldı. Bir yandan tüm alanı sulayacak suyu barajlardan ovaya aktaran 2 büyük tünele harcanan milyarlarca dolar karşılığında 10 milyon dönüm arazinin ancak % 15i bu sudan faydalanabiliyor, % 85i ise mevcut suyun kendilerine ulaşmasını bekliyor.
Türkiye dünya tarım pazarlarında gerekli yerini alamıyor, diğer yandan da gene büyük para harcanarak sulamaya açılan 1,3 milyon dönüm alan yok olma yolunda ilerliyor. İşte ekonomimizi kemiren önemli yanlışlıklardan biri, bilmem farkında mısınız?

Sayı: 602 - Sayı'nın Kapağı