Bütün dünyada gelişmekte olan ülkelerin ticaret bakanları ve başbakanları, yabancı yatırımcıları ülkelerine davet ederler.  Klasik, rutin bir icraattır. 
Yabancı gelecek, kaynak getirecek, üretim yapacak, işgücü ve istihdam yaratacak, ihracat yapacak, vergi verecektir. Ne güzel, kim istemez? Sonra kazandığını ülkesine götürecek ama olsun. Vergisi ödenmiştir. Memnunsa yatırımını büyütür, değilse parasını götürür ama yatırımını götüremez ya. Peki, dünyadaki pek çok ülke aynı şeyi isterken neden bizi tercih etsinler? Öyle ya, yatırımcı isteyen tercih edilmek için bir cazibe sağlamalı, birtakım teşvikler önermeli ki tercih edilsin. Bedava arsa veren var, yatırımını finanse edecek bir süre için vergi teşviki, SGK teşviki, işletme ya da yatırım kredi teşviki, KDV istisnası vb. değişik uygulamalar yapan ülkeler var. Hesabını yapıyor herkes. Hem verdiğinden çok alacak hem de cazibe yaratacak teklifler yapıyor. Biz de yapıyoruz ve gelenler de oluyor. 
Peki farkında mıyız? Dünyayı gören, ufku açılan, pek çok yerli yatırımcımız da gidiyor başka ülkelerde yatırım yapıyor. Dışardan yatırımcı gelsin diye cazip şartlar sunmaya çalışan devlet, içerdeki yatırımcısını kaçırmamak için ne yapıyor dersiniz? Ben söylemeye çalışayım. Belki farkında bile değil, bir gün TV’de, yabancı yatırımcıları davet eden bir başbakanımıza soruldu, “Türk yatırımcılar da yurt dışında yatırımlar yapıyor, bir süredir sayıları da arttı. Bir düşünceniz var mı?” dedi spiker. Başbakanımız “evet” dedi. “Yasaklayacağız”.  
Başka bir yazıda kısmet olursa, ülkemizde bir sanayi tesisi kurmak isteyen yerli yatırımcıların macera dolu gayretlerini anlatmaya çalışırım. İnanın biraz destek görseler, biraz istikrar bulsalar Türkiye’de işsiz kalmaz. Ancak onlar sessizce kendi mücadelelerini yapar, yavaş yavaş büyür bir kısmı da batar giderler. Çoğu esnaflıktan gelmedir. Davulun sesi uzaktan hoş geldiğinden, uzaktan bakanlar anlamaz dertlerini. Neyse başka bir hikayedir bu ama Türkiye’nin önemli sorunlarından birisidir.   
Bir ara ithalat yapıyoruz. Bir “MARKA” oluşturduk. Sanayi Bakanlığı’ndan izin aldık, 25 şehrimizde bayiler ve servisler açtık. Bursa’da 1000 m2 mağaza ve 350 m2 servis açtık. İlk parti 10 büyük konteynır mal getirdik. Satılıyor maşallah. Ama öldüresiye rekabet var. Küçük karlarla markayı oturtmaya çalışıyoruz. Standart dışı özel dizayn mallar yaptırıyor, deniyoruz. Bir taraftan da Türkiye’de üretim için çalışmalar yapıyoruz. 5 konteynır daha sipariş verdik. Geldi. İzmir Serbest Bölge’de kira ödediğimiz depolara indirdik. Üreticiye parası ödenmiş. 3. parti sipariş planlamaktayız. Yasalara göre, tüketici tarafından ödenecek ÖTV ve KDV yük olmasın diye, ihtiyaç oldukça çekiyoruz. Bir sabah kalktık, gazetelerde bir haber. Falanca filanca ithal ürünlere fon uygulaması getirilmiştir yazıyor. Önce şaşırdık. Çünkü malın Türkiye’de üretimi yok, parçaları ithal edip montaj yapan tek bir firma var. Biz Sanayi Bakanlığı’ndan izin aldığımızda da durum aynı idi. Sonra hayretle öğrendik ki bu firmanın başvurusu kabul edilmiş ve güya korumak için fon konmuş. Olacak şey değildi ama oldu. Bizi daha çok rahatsız eden ise şuydu. Çıkan karar, şu tarihten geçerli olmak üzere demiyordu, akreditifi açılmış ya da bedeli ödenmiş mallar dışında demiyordu. Şu andan itibaren diyordu, mal Türkiye’de olsa da serbest bölgede olduğundan gelmiş sayılmıyordu. Ve konan fon bedeli, neredeyse malın satın alma bedelinden yüksekti. Yanlışın hangisini anlatayım bilemiyorum ancak şu çok önemli. Hesap kitap yapıp kaça satabileceğinizi belirliyor ve devletinize güvenerek, yürürlükteki yasaya tamamen uygun, resmi bir ithalat yapıyorsunuz. Ve devletinizin hükümeti gecelik bir kararla ve o günden geçerli kaydıyla, fon adı altında yüksek bir bedeli peşin olarak elinizden alıyor. ÖTV ve KDV’yi fonun da üstüne koyuyor, gümrük vergilerinizi de yeni toplam bedelden hesaplıyor. Siz öngörmediğiniz bu ilave maliyetle, büyük miktarlarda zarar ediyorsunuz. Avukatlar dahil pek çok yetkiliye sorduk. Dava kazanma şansı yüksek. Ne yani şimdi devlete dava mı açacağız? Açmadık elbette. Yanlışı yapan devlet değildi ki. Çektik sineye. Ve işi tasfiyeye giriştik. Bir ülke kendi iş adamı ve yatırımcısına bunu yapar mı? Bir süre koyarsın. Yatırımcı elinde olanla ilgili tedbiri alır, sonrası için hesabını yapar, işine gelirse devam eder, gelmezse vazgeçer. Aksi halde nasıl iş yapabilirsiniz? Yıllarca da ihracat yaptık. Bu mevzuatla ilgili de pek çok anlamsız uygulama ile karşılaştık. Bir başka hafta yazarım. Ülkemiz dürüst yatırımcısına ne kadar güven verirse o derece kalkınacaktır. Yanlışlardan kurtulmalıyız.