AYDIN DAĞTEKİN – GÖKSEL BAŞARAN

  • Çocukluğunuz ve eğitim hayatınız nasıl geçti?

Çocukluğum ilkokula kadar Ardahan'ın Göle ilçesinde geçti. İlkokulu bitirmek üzereyken babamın tayini çıktı ve Bursa'ya geldik 1967'de, geliş o geliş. Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmen olması münasebetiyle babam öğretmen Mehmet Aras, eğitim olmadan daha o tarihlerde hiçbir başarının olamayacağını bize felsefe ile, bilim ile bize aşıladı. O eğitim vasıtasıyla zaten tayinini Bursa'ya istedi. Bütün çocuklarını okutacak, topluma kazandıracak, biz de bu maceraya böylece başladık.

  • Babanızın, aile büyüklerinizin size ne gibi öğütleri oluyordu?

Babam sürekli eğitimin önemini vurgulardı ve rahmetli anacığım bilge Bir kadındı. Atalardan devşirme çok güzel sözlerimiz vardır Ebeveynlerim Sözleri çok güzel yerinde kullanırlardı. O sözlerin belki bir kulaktan girip diğerinden çıktığı düşünülürdü ama ve mutlaka hedefine atış yapan sözler olduğunu düşünüyorum ben.

  • Sanayici olma fikri ne zaman ve nasıl oluştu? Bugünkü işinizin temellerini nasıl attınız? O günlerde yaşadığınız zorluklar nelerdi?

Küçük yaşlarda herkes bir şekilde mini ticaret işine başlar. O zaman Anadolu'nun 100.000 civarında nüfuslu küçük bir şehri olan Bursa'da, ortaokulda küçükken herkes bir işe başlardı. Simit satardı, erik satardı, dondurma satardı, su satardı yaz aylarında. Biz de böyle başladık ticarete ve aileye danışmadan yapılırdı bu işler. Alırdınız evden bir siniyi simit satardınız, çeşmeden doldururdunuz suyu, temiz bir bardakta satardınız ve cebinizde size verilen harçlığın dışında bir bütçe olurdu, onu özgür bir şekilde kullanırdınız. Daha o tarihte bu şekilde ev ve cep harçlığı çıkaran insanlar, paranın özgürlük yolunda büyük bir işlev olduğunu anlarlar ve o şekilde bunu yürütebilecek o kabiliyeti gösteren insanlar bunu yaparlardı. Çok hoşuma gidiyordu, ticareti çok seviyordum ve ticaret lisesine kayıt oldum. Bir taraftan da spor yapıyordum, okulun basketbol takımında oynuyordum o yıllar öyle kaptırmıştım ki kendimi ve ben dersleri unuttum. 2 yıl üst üste kalınca okuldan uzaklaştırılıyorsunuz ve o dersleri vermeden bir üst sınıfa geçmiyorsunuz ve okula ara veriyorsunuz. O süreç içerisinde babam benim iş bulmamı ve meslek öğrenmemi istedi, zaten 2 yıl kaybım vardı. Ben de iş aramak için kapı kapı dolaşırken, kapının birinde ‘montör lazım’ diye bir kağıt gördüm. Yurt dışından ithal edilen çelik rafları monte edecek elemana ihtiyaçları vardı. Böylece bu işyerinde, 1972 yılında başladım. O işte tam 4 yıl çalıştım, o günden bugüne çalışıyorum ve bugün sanayici olarak karşınızda oturuyorum. İşlerimin temeli ve başlangıç noktası buydu, 4 yıl sonra 1976 yılında GökçeliK’i kurdum.

Babamın adına ondan habersiz işyeri açtım

  • Gökçelik nasıl kuruldu? Büyümesi ve bugüne gelmesinin ana hatları neler? Ne tür zorluklarla karşılaştınız? Biraz bilgilendirir misiniz bu konuda bizi?

Yani abartmadan söyleyeyim, bugün iş yeri açarken hangi zorluklarla karşılaşıyorsanız o gün de aynı zorluklar vardı. Kimse ben bu işe girdim, rekabet yoktu, zorluklar yoktu diyemez. Tarihin her döneminde, her meslek çeşidinde rekabet vardır. Her şeye rağmen bazı şeyler de çok kolaydı. Gidip iş yerini rahatlıkla açıyordunuz, kimse size iş yerini nerede açıyorsunuz diye sormuyordu. Faturayı, irsaliyeyi kırtasiyeciden alıyordunuz ve iş yeri sahibi oluyordunuz. Hatta ben ilk iş yerimi babamın adına açtım yaşım tutmadığı için ve babamın haberi bile yoktu. İşyeri açtıktan sonra dilekçeyi de yine babamın üzerine yaptım, sonra kendi üstüme çevirdim. Böyle bazı denetimsiz kolaylıklar vardı. Tabi ki şimdiki gibi teknolojik bir gelişim yoktu, yani ufkunuzu açabilecek ne bilgi sistemine erişebiliyordunuz, ne iletişim vardı, her şey bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de zordu. O zamanın kendine göre koşulları ile mücadele ediyordu herkes. Bir örnek verecek olursam; bugün reklama karar verdikten 1 saat sonra, bütün Türkiye'ye isminizi duyurabilirsiniz. Parayı bastırınca sosyal medyada reklamlarınızı ülke çapında verebilirsiniz. Geçmişte ise gazeteye ilan vermek zorundasınız, gazeteye ilan verdiğinizde insanlara hemen duyurma şansınız yoktu, ayların yılların geçmiş olması gerekiyordu.

  • Gökçelik olarak sadece iç piyasaya değil, Wallmart gibi dünya devlerine de hizmet veriyorsunuz. Bunu nasıl başardınız?

Gökçelik 48 yıllık bir firma ve teknolojiye, bilime, gelişime ayak uydurarak 48 yıl boyunca sürekli bir gelişim gösterdi. Bugün hedefler ve hayaller yine aynı şekilde, hiçbir zaman bu işin sonu yok. Bugün kalkıp da deseniz ki, ben tamam işte Walmart'a mal sattım, tamam, böyle sırtımı bir yaslayayım rahat edeyim, 3-5 sene hiçbir yatırım yapmayayım, keyfini çıkartayım dediğiniz zaman, 25 yıl geriye gidersiniz. Yani üretim teknolojileri bu şekilde süratli ilerliyor, sürekli bir şekilde geliştiriliyor ve buna da üreticilerin ayak uydurması gerekiyor.

  • Gökçelik’in ve sizin bundan sonraki en büyük hedefiniz nedir?

Gökçelik üretici bir firma ve üretim sahaları daha çok Bursa'da. Buradan bütün dünyaya satıyoruz. Bu benim sözüm değil, bir sanayicinin ya da bir felsefecinin sözü; “Sanayicinin hedefleri ömründen uzundur.” Yani her zaman yeni hedeflerimiz vardır ve bu hedeflerimizi her yıl ve 1 yıllık, 5 yıllık ve 10 yıllık periyotlarla yeni teknolojik sisteme göre yeniliyoruz ve bunu sadece şirketin başında, tepesinde olan bir kişi olarak değil de, bütün kurumsal yapımızın anlayışı budur. Bütün kurumsal yapı yılda iki defa toplanır, yaptıkları işi gözden geçirir ve yeni hedefleri 1, 5 ve 10 yıllık olarak belirler ve her 6 ayda geldiği noktayı ölçer ve gelecek noktanın planını, programını yapar ve yoluna devam eder. Üretim yapıp da bu tür hedefleriniz yok ise üretimde, bu teknolojik ve süratli gelişen dijital dünyada başarılı olmanızın olanağı yoktur.

Başarı onurlu bir yaşamdır

  • Başarının tanımı ve başarının anahtarı nedir sizce? (Nitelikli ekip, sermaye, çok çalışma v.s)

Ben temel olarak şunu düşünüyorum; eğer ortada bir başarı varsa, bu başarın altında yatan sebepler vardır, bu başarı bir kurumsal şirketin temsilcisi olarak hepimizin başarısıdır. Bence en önemli başarı onurlu bir yaşamdır.

  • Türkiye’de şirketler, enerji v.s. gibi giderek artan maliyetlerle nasıl baş edebilir? Maliyetleri düşürmek ve rekabet avantajı sağlamak için neler yapmalılar?

Maliyetler üzerinden konuşacaksanız, bir defa tek başına bunu yapmanın hiçbir olanağı yoktur. Devlet eğer üretim yapan sektörlerini hepsinin yasalarını çıkarıp uluslararası sisteme göre uygulatma ve yöntemlerini belirliyorsa, siz de bunlara tabisiniz. Bugün asgari ücreti , elektrik, enerji fiyatlarını , ham madde fiyatlarını, faiz oranını devlet belirliyor. Sizin burada maliyet konusunda yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Devlet zaten bunların yasasını çıkararak sizi bir düstrub altına alıyor, bir disiplinin altına alıyor, siz de bu disiplinin altında yapabileceğiniz kadar yapabiliyorsunuz, becerebileceğiniz kadar beceriyorsunuz. Bakın bir örnek vereyim; yasası olmayan hiçbir şeyde başarılı olma şansınız yoktur, devlet bunun da önünü bir yasayla açabilecek tedbirler almalı. Yani serbest ticaret yapıyorsak, sadece rekabette güzel bir şey yapıyorsak, teknolojik olarak gelişim göstermek istiyorsak, dünya devleri ile yarışmak istiyorsak, dünya ülkesi olmak istiyorsak, ışığımızın bilim olması gerektiğine inanıyorum ve bilimle hareket etmiş olmanız gerekiyor, yolumuzun bilim olması gerekiyor. Yasalarla da bunu güçlendirdiğin zaman her şeyi rahatlıkla yapabilirsiniz. 1999 yılında organize sanayi bölgeleri yasası çıktı, yasa çıktığı için organize sanayi bölgelerini kurabildik. Yasası olmayan şeyi nasıl kurabilirsiniz, nasıl başarı elde edebilirsiniz, ne yapabilirsiniz, nasıl ucuzlatabilirsiniz? OSB'nin elektriğini, enerjisini nasıl ucuza satabilirsiniz, arıtma giderlerini, maliyet giderlerini…

  • Sektörünüzün geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Biz perakende sektörüne hizmet ediyoruz Gökçelik olarak. Perakende sektörü ülkemizde ve dünyada özellikle pandemiden sonra seyir değiştirdi, insanların tüketim alışkanlıkları değişti ve yeni bir hızlı dönüşüm çağına girdik. Her şey artık dijital ortama oluyor, herkes artık çok süratli davranıyor ve bizim sektör de dönüşüm çağında olduğu için biz de bu dönüşüm çağına hızlı bir şekilde ayak uydurmanın ve bu sektöre hizmet veren kuruluş olarak bunun bir parçası olarak işin içerisinde var olduğumuzu hissediyoruz ve bizim de yapmamız gereken bir takım şeyler olduğunu düşünüyoruz. Sektörün geleceğini, her sektörde olduğu gibi ben de eğer işinizi iyi yapıyorsanız parlak görüyorsunuz, ben de parlak görüyorum.

  • Son yıllarda Türkiye’den yurt dışına nitelikli göç hızlanmış durumda. Bunun nedenleri nelerdir ve bu durumun önü nasıl alınabilir? Başka ülkelerde olup da bizde olmayan ve gençlere cazip gelen şeyler neler?

Aziz Nesin'in “Ölmüş Eşek” kitabını okuyorum, sizin bu sorduğunuz sorunun cevabının aynısı var orada. 1954 senesinde Aziz Nesin, kitabında şunu söylüyor; Ülkemizde doktor kalmayacak, herkes kaçıyor yurt dışına, ülkemizde eğitimli insan kalmayacak, herkes kaçıyor yurt dışına. Demek ki o zamanın da sorunu, bugünün de sorunu. O zaman da demokrasimizde neler vardı neler yoktu, yani bugün demokrasilerimizden neler var neler yoktu tartışırsak, sorunun cevabını bulabiliriz diye düşünüyorum.

Eğitim sistemin çağa uyarlayalım

  • Türkiye’deki eğitim sistemini nasıl görüyorsunuz? Sistemin aksayan yönleri neler sizce, çağdaş yapıya kavuşması için neler yapılmalı?

Biraz önce işimize ilerletirken teknolojinin ne kadar ilerlediğinden bahsetmiştik, eğitim sistemi de bunun bir parçası. Geçmiş dönemde sanat okulları, meslek okulları vardı. Ben de meslek lisesi mezunuyum ve bütün arkadaşlarım iş sahibi oldular, meslek öğrenerek işini en iyi yapanlar başarılı oldular, iyi eğitim görenler çok daha başarılı oldular. Aynı şekilde eğitim sisteminin çağa göre uyarlanması gerektiğini ve buna göre yasasının çıkmış olması gerektiğini düşünüyorum. Bence süratli bir şekilde çağın gerektirdiği dijital sistemlerle veyahut siber üniversiteler ve okullarla bütün dünya ile entegre olarak dünyanın ne yaptığını görerek, bizim de süratli bir şekilde yapmış olmamız gerektiğine inanıyorum. Yani Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok, gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkeler neler yapıyorsa bizim de süratli bir şekilde bunu yapmış olmamız gerekiyor. Önümüzde bir Çin örneği var, teknolojide, sanayide, tarımda, ekonomide her alanda ilerlediler. Onun temelinde yatan ana sebebi eğitimdir, eğitim sistemiyle birlikte 1 buçuk milyarlık nüfusa sahip Çin, kişi başı milli gelirde bizi yakaladı, bugün dünya ekonomisinin en büyük ihracatısı ülke konumunda. Bence eğitim sisteminin çağa göre suratlı bir şekilde uyarlanmış olması gerekiyor. Şimdi yeni jenerasyon emek gücüyle çalışmak istemiyorsa, işleri ona göre dengelemek gerekiyor. Onu gelişmiş ülkeler nasıl yapıyorsa, bizim de o şekilde yapmış olmamız gerekiyor. Buna bir örnek vermek istiyorum; tarımda şu anda para kazanmak mümkün değil. Tarım da bir sektör, ekonominin en büyük sektörlerinden biri. Para kazanamayışın nedeni tarıma teknolojik yatırım yapmamamız, eğitimdeki verimsizlikten kaynaklanıyor. Yani çok basit bir örnek vereyim; Hollanda’da bir ineğin verdiği sütle Türkiye'dekinin arasında 10 kat fark var, bu 10 kata nasıl ulaşmışlarsa, bizim de eğitimle ulaşmış olmamız gerektiğine inanıyorum. Eğitim bence sadece ülkemizin değil, bütün dünyanın ihtiyacı olan toplumların ışığıdır.

3 kitabım daha yolda

  • Size ‘sanayinin kitabını yazan iş insanı’ diyorlar. Ne diyorsunuz buna? Kitap yazma işi nasıl gelişti? Bugüne kadar kaç kitabınız çıktı, sırada neler var?

2006 yılında perakende konusunda bir kitap yazdım ve o kitapta perakende sektörü ile ilgili toptancı, perakendeci alışveriş merkezleri, marka, markanın önemi, franchise sistemi ve online ticarete ilişkin ne yazdıysam, ne iddia ediyorsan, bugün yine aynı şeyleri iddia ediyorum. Yani bu kitabı şunun için yazdım; gençler işyeri açıyorlar, açmak kolay ama iş yerini yaşatmak çok zor. İş yerlerini yaşatmak için mücadele etmeleri gerektiği açısından ben o el kitabını yazdım ve kitabımda ticaret terimler yazdım. 18 yaşındaki bir çocuğa sorun, karaborsa nedir bilmez, bunları günümüze taşımak için yazdım. Babamın bize yine tavsiyesi; gördüğünü oku, bildiğini yaz şekliyle hareket ediyorum. Ben de gördüğümü okumaya çalışıyorum, bildiğimi yazmaya çalışıyorum. Şu anda hasbelkader 3 tane kitap var, 3 tane kitap da geliyor, yolda ve Ekohaber’de de 1000'e yakın yazı yazdım.

  • Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB) örnek gösterilen bir sanayi bölgesi oldu. NOSAB bugünkü noktaya gelmesini neye borçlu?

Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’ne (NOSAB), Mineraliçavuş’a gelmemiz Allah'ın bir lütfu. O zaman Bursa'da 2 tane organize sanayi bölgesi var, fakat belediyelerin sanayi bölgelerine açmış olduğu birçok da alan vardı, Minareliçavuş da bunlardan bir tanesi, yani resmi olarak sanayiye her bölgesi açılmış fakat plan program yok. Bize de burada gelip bir dernek kurmak nasip oldu, Nilüfer Sanayici ve İş adamları Derneği’ni (NİLSİAD) ve o derneği organize sanayi bölgesine taşımak nasip oldu. Yine şansımızdan dolayı 1999 yılında organize sanayi bölgeler yasasının çıkmasıyla birlikte 4 yıllık mücadelenin ardından NOSAB’ı kurduk ve kurucu başkanı olarak ve 10 yıl organize sanayi organize sanayi bölgesi olarak kuruluşundan günümüze kadar her aşamasında görev almanın mutluluğunu yaşayan ve hayatta yaptığım en güzel işlerden biri olduğuna inandığım, kendimi ispat ettiğim… Burada başkalarının da emeği geçti, zaten ortada bir başarı varsa, kendi iş yerinde de aynı şeyi söylerim, bu başarı ekip çalışmasıyla oluştu. Bir NOSAB belgeselini yaşadık, belgesel diyorum çünkü kitabını çıkardık. Türkiye'nin örnek, yeşil ve kuruluşundan günümüze kadar temel ilkeleri olan organize sanayi bölgesinin yanında sosyal sorumlulukları da, çalışanlara olan katkısını, çevreye olan duyarlılığını ve demokrasiye olan inancını da birlikte yaşatmaya çalışan bir organize sanayi bölgesi oluşturduk. Yasa, belediye gibi bir statü veriyor organize sanayi bölgelerine. Elektriğini, suyunu dağıtıyor, kendi altyapısını yapma şansı veriyor, bir sürü olanak tanıyor. Hem sanayiye, hem bölgede çalışanlara, hem de topluma, demokrasiye bir kazanç diye düşünüyorum. Türkiye'deki organize sanayi bölgelerine ve bunun da bir tanesinin kurucusu olmaktan şeref duyuyorum kendi adıma.

Bursa’nın havasını, suyunu mahvettik

  • Bursa sanayisi sizce nereye gidiyor, nereye gitmeli? Yeni OSB’lere ihtiyaç var mı sizce? Çünkü Bursa aynı zamanda tarım ve turizm kenti de.

Ben organize sanayi bölgesini kurduğumuz tarihten bu yana aynı şeyi söylüyorum; Bursa bir sanayi şehri ancak aynı zamanda turizm ve tarım kenti ve Bursa'nın özellikle tarım alanlarının bilinçsiz bir şekilde konutlaşmaya, yerleşim bölgesine dönüşmesine ve sanayi bölgesine dönüşmesine karşıyım, bunu açık söylüyorum. 20 senedir söylediğim şey şu; Bursa gibi suyundan, dağından, havasından ve Türkiye’yi besleyen coğrafyasından dolayı organize sanayi bölgelerine ve sanayi bölgelerinin çok sıkı bir şekilde disiplin altına alınması gerektiğini, yeni ihtiyaç olan sanayi bölgelerinin de Bursa'dan en az 250 kilometre uzakta yapılmasından yana olan biriyim. Çünkü Bursa 5-6 milyon nüfusu düzensiz bir şekilde kaldıracak altyapıya, yapıya sahip değil yani bunu artık fiziksel olarak görebiliyoruz, yaşıyoruz. Yani rüzgarın esmediği bir günde Uludağ'ın sırtlarından Bursa'nın üstüne kirli havanın nasıl çöktüğünü, Nilüfer deresinin nasıl mahvedildiğini, kirletildiğini sürekli söyleyen, mutlaka çözüm bulmamız gerektiğine de inanan, her zaman da elini taşın altına koymamız gerektiğine inanan birisi olarak, ben Bursa'daki sanayilerin çok sıkı bir şekilde en küçüğünden en büyüğüne dijital veri sistemiyle, kirli artık üretmemeleri için kontrol altına alınması gerektiğini inanan bir sanayiciyim. Onu da her yazdığımda, her platformda, her ortamda söyleyen birisiyim.

  • Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve AK Parti adayı Alinur Aktaş'ın, “Şehir içinde dağınık olan KOBİ'leri iki farklı KOBİ organize sanayi bölgesine taşıyacağız” diye bir açıklaması oldu. Siz organize sanayi bölgesi kurucusu bir sanayici olarak, yeni kurulacak olan KOBİ OSB'ler konusunda ne düşünüyorsunuz?

Bursa'nın 17'ye yakın organize sanayi bölgesi var, bir de 50'ye yakın irili ufaklı kümelenmiş sanayi bölgeleri var. Bugün Bursa büyükşehir Belediyesi'nden Gemlik'e kadar uzanan irili ufaklı çok sayıda mahalle arasına dağılmış üretim tesisleri var. Bütün bunların mutlaka kayda geçirilmesi ve yer alanlarının verilmesi lazım. KOBİ OSB dedikleri eğer TEKNOSAB'ın yanında tarım alanlarının katledilmesi ise ben buna karşıyım. Bence şöyle planlanmalı; bütün Bursa'da bu işe gönül vermiş insanların birlikte hareket etmeleri gerektiğine inanıyorum. Bir tarafı yaparken, bir tarafa yıkmamalıyız. Yani diyelim ki yeni sanayi alanları üreteceğiz, eski sanayi alanlarını da yeşile çevireceğiz. Böyle bir iddiamız varsa yapalım, yok eski sahaları ranta açalım, yeni sahaları da sanayileştirelim diye bu işe söyleniyorsak, rantı ön planda tutarsak zaten rantın Bursa'ya getirdiği durum ortada. İnsanların patır patır düşüp öldüğü zamanlarda tedbir almamızın mümkün olmayacağı durumuna girmemeliyiz diye düşünüyorum. OSB’de kurulacak, oralarda açılacak sadece tarım alanlarını ve çevreyi tüketen sanayi bölgeleri değil, tarım alanlarında kaçak yapılaşmada Türkiye'nin son yıllarda karşılaştığı en büyük tehlikedir. Tarım alanlarında müsaade edilmemesi için devletin mutlaka çok ciddi yaptırım içeren yasalar çıkartması gerekmektedir, çok basittir. Kaçak yapılaşmaya ve tarım alanlarına devlet bir şerh düşerse, bir Allah'ın kulu tek bir çiviyi kaçak olarak çakamaz, bu kadar basit.

Gökçelik’te ikinci nesil direksiyonda

  • Gökçelik’te ikinci nesil de işbaşında, işleri ikinci nesle devretmek iş dünyasında zorlu bir konu. Siz nasıl bir yöntem izlediniz? Nasıl gidiyor?

Çocuklarımız tabii ki işin başında ve yönetimde. Onlar şirketin, kurumun gelişmesi için iş geliştirme ve yeni projelerin başındalar ve biz bu şekilde gelişim sağlıyoruz. Yani bütün yenilikler profesyoneller ve yeni jenerasyonlar tarafından yapılıyor. Bize onaylamak kalıyor, bir başkan olarak tehlike durumunda çanlar çalıyoruz. Ben sadece danışman olarak işin kontrolünü yapıyorum. Yeni jenerasyon da Gökçelik'te aynı sistemi benimsemiş durumda, yine profesyonellerle birlikte bütün arkadaşlar birlikte emek veriyorlar. Ben tepedeki insanım, yani kontrol eden ve o kontrolü inceleyen ona karar veren, yanlış yapıldığı zaman müdahale eden, görev ve sorumlulukları içerisinde ne olduğunu bilen birisi. Sürdürülebilir başarı için zaten şirketlerin el kitapları vardır. Biz kalite belgeleri alırken, her bir çalışan kendini önemli hisseder ve herkesin ne yapması, ne yapmış olması gerektiği kalite el kitabında açık net bir şekilde yazılıdır. Yalçın Arası’n görevi, yıllardır mahallede disiplini kontrol etmek, sıkıntılı durumda müdahale etmek. Yani biz burada gelişmiş Avrupa ülkelerin ülkelerindeki sistemi uyguluyor ve onun yazılı kurallarını da yazarak kayıt altına alarak, sürdürülebilirliği sağlıyoruz.

  • Malumunuz, Avrupa Yeşil Mutabakatı var, yeşil dönüşüm var şirketlerin önlerinde, yapılacaklar listesinde. Biraz da karbon ayak izini Gökçelik nasıl azaltıyor?

Gelişmiş ülkeler Paris anlaşmasını imzaladıkları zaman, Amerika ve Türkiye de imzalanan ülkeler arasında ve 2050 yılı gibi bir süre çok uzun bir süre, ancak o zaman ben o karbon ayak izini sıfıra indiririm diye taahhütte bulundular, fakat gelişmiş ülkeler onun altyapısını hazırladılar ve kendileri karbon ayak izini sıfırlamak için bütün dünyaya da entegre ile çalışma gerçekleştiriyorlar ve bu bütün ülkeleri ilgilendiriyor. Avrupa Birliği 2028 yılından sonra… Özellikle demir çelik, tekstil, imalat, otomotiv, çimento, kimya sektörlerini ilgilendiriyor ilk etapta. Biz daha kapıdan kendi malımıza bir vergi vereceğiz, bu vergi Avrupa Birliği'ne gidecek veya bir havuza geçecek o şekilde Avrupa Birliği senden almış olduğu parayla karbon ayak izini daha da absorbe etmiş olacak ama mantık bu. Bununla ilgili tabii şirketlerin üzerine düşmesi gereken görevler var, bizim Gökçelik olarak tek başına bir şey yapmamız, başarı elde etmemiz mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti devleti öncelikle toplam emisyon sıfırlama sistemi diye bir yasa çıkartmış olmalı ve bu yasaya sadece bizim değil, bütün ülkenin uyum göstermiş olması gerekiyor ve buna da bir yasa çerçevesinde devlet destekleyerek yavaş yavaş sınırlama yöntemine geçmiş olmamız gerekiyor. Şirketler mümkün olduğu kadar karbon ayak izinden tutun da, elde etmiş oldukları enerji ve artık atıklarını dereyi kirletmeden bir şekilde doğaya salmalarının affedilmiş şirketler tarafından, o da şirketlerin üzerine olmadık bir şekilde yüksek maliyetler götürüyor. Şu an korkunç bir şekilde maliyeti açısından dolayı rekabet şansımızın azalacağı düşüncesindeyim. Devletin, sektörlerin yemeden içmeden bu konu üzerinde düşünmeleri gerektiğini, şapkayı bir kez daha ortaya koyarak çevresel etkileri dikkate alarak, çevreyi kirletecek unsurları ortadan kaldırmaları için çalışma yapmış olmaları gerekiyor. Yoksa bir fabrika endüstrileri arıtmaya veriyor, organize sanayi bölgesi onu alıyor arıtıyor, temiz suyunu dere yatağına deşarj ediyor ama OSB'nin dışında kurulmuş münferit bir fabrika dereye verdiği zaman, 1 milyon metreküpü 1 metreküp su zehirliyor. Onun için de devlet bunu da dikkate alarak bütün üretici firmaları bir yasa çerçevesinde distrup altına almış olması gerekiyor. Şirketlerin, organize sanayi bölgelerinin birlikte devletle, yasayla elde edebileceği bir şey vardır, yoksa tek başına hiçbir şekilde başarı elde edemeyiz.

Yeşil dönüşümde devlet de işin içinde olmalı

  • Sizin bu konuda zaten bir altyapı çalışmanız vardır.

Zaten organize sanayi bölgesindeki bütün firmalar emisyonu sıfırlıyorlar. Hava kontrol altında, baca sistemleri ile kirli atıkları kontrol altında, boyahaneler kontrol altında, endüstriyel arıtmalarımız var, evsel arıtmamız var, her türlü partikülleri küçültüp homojen temiz bir şekilde doğaya deşarj ettiğimiz enerji sistemleri var ama bunu yasalarla halletmiş olması gerekiyor devletin. Yoksa bunu biz çıkartarak evet bu şirket organize sanayi bölgesinde diye bir belge verecekler yakın gelecekte, organize sanayi bölgesinin dışındaki firma, organize sanayi bölgesindeki firmanın yapmış olduğu bütün sistemleri kendi başına yaparak akrostişe edilmiş bir şirketten vergi almış olması gerekiyor ve bir OSB'den vergi almış olması gerekiyor ki, sisteme girsin. Yoksa sen o seviyeyi kontrol altına almışsın, öbür taraftan münferit tarlaya fabrika atıklarını bırakmış, birisi müsaadesiz bir şekilde hem arıtma parası yok, hem altyapısı yok…

  • Bir taraftan da siz kendi Güneş enerji sisteminizi kuruyorsunuz değil mi?

Şimdi bu artık devletin teşvik ettiği bir sistem, yani bizim şöyle söyleyeyim; GES ile elde etmiş olduğumuz enerji sistemi emisyon sıfırlamada yüzde 6’lara tekabül ediyor. Ne doğaya kurşun gönderiyorsun, havayı zehirliyorsun, bacaları yakıyorsun, kirli yağlı bezleri yakıyorsun, bunların hepsini kontrol altına almış olması gerekiyor. Sen Avrupa'da kapının önünde araba yıkayabilir misin, mümkün değil, tutuklarlar adamı vallahi. Arabanın üzerindeki asit yağmurunu kanalizasyon sistemine gönderiyorsun kardeşim. Oto yıkamada bile adamın ayrı bir arıtma sistemi var. Sanayi bölgesinde önünde ağacı, arıtması olan ender fabrikalardan biridir Gökçelik.

OSB’ler belediyelerden çözüm bekliyor OSB’ler belediyelerden çözüm bekliyor

Bağlama çalıyor, resim yapıyorum

  • Sanata da duyarlı birisiniz. Bağlama çalışıyor, resim yapıyorsunuz. Sanat size ne hissettiriyor? İş insanlarına sanatla ilgili önerileriniz var mı?

Yapı olarak, karakter olarak, ya ben bugün yatayım, borcum yok, oh deyip gibi bir karakterim yok benim. Bana kaybedilmiş bir gün gibi geliyor, yapacak bir şey yok ise yani hiperaktif bir yapım var, öğrenmek gibi merakım var Allah'a çok şükür. Sazı öğrendik çalıyoruz, sanatçı olacak halimiz yok ama hobi olarak insana hoş vakit geçiriyor, duygularınızı dile getiriyorsunuz. Resim işine gelince, küçüklükten beri çizip çizip atıyordum, sonra 15 sene önce yabancı bir müşterimiz tam buruşturup atacakken, bana ver, ben onu ofisime asacağım dedi, o toplantının anısına dedi. Halen o müşteri ile çalışıyoruz, Fransa'da çok güzel bir şatosu var, oraya gittiğim zaman da bana gösterdi, yani orada yaşıyor ve yapmaya devam et dedi, bunları yırtma, sakla dedi. Hatıra olur diye sonradan saklamaya başladım. 3 bine yakın yağlı boya, sulu boya, karakalem resim birikti. Kendi yaşamıma, kendi tarzıma, gezdiğim gördüğüm yerleri kendi hayallerinde ve dünyamda şekillenmiş bir şekilde yansıtmaya çalışıyorum. Özellikle sulu boyaya bayılıyorum. Bu konuda eğitim almışlığım da yok.

Gençler tavsiye: Bilimin yolundan sapmayın

  • Son olarak gençlere neler tavsiye edersiniz?

Gelecek nesillere tavsiyem ise; söyleşinin tamamında zaten gençlere mesajlarım oldu. Subliminal mesajlara gelince; Gençler bilginin ve ilimin ışığından vazgeçmesinler. Bilim ve eğitim olmadan başarılar tesadüflere dayalıdır. Bilim aynı zamanda toplumların ve gelecek nesillerinde en iyi ilacıdır. Bilimin dini, ırkı, mezhebi olmaz, eğitim ise insanları evrenselliğe, sanata, demokrasiye ve eşit davranmayı öğretir ve yöneltir. Bilgi ile edinilmiş bir meslek, dünyanın her yerinde geçerlidir. Bütün bu saydıklarımı yapmak için ise çalışkan olmak ve çalışmak gerekmektedir. Gençlere doğruluktan, dürüstlükten ve onurlu bir yaşamdan asla taviz vermesinler. Benim için hayatımda edineceğim en büyük kazanç, başarı ve bırakacağım miras onurlu bir yaşamdır. Son olarak ta Cumhuriyetimizin kurucusu, Mustafa Kemal Atatürk’ün nutkunu mutlaka okusunlar. Okusunlar ki bilimin, azmin, mücadelenin, vizyonun, misyonun ne olduğunu öğrensinler.