SEMİH AYDIN

Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat adını verdiği bu yeni büyüme stratejisi, sanayiden tarıma, ulaştırmadan enerjiye karbonsuz ekonomi modeli getirirken, ticareti de yeniden şekillendiriyor.

Avrupa’da gündemde olan Yeşil Mutabakat, Bursa’yı da yakından ilgilendiriyor. En büyük ihracat pazarı Avrupa ülkeleri olan Bursa, bu dönüşüme ayak uydurmak için çalışmalara şimdiden başladı. Mutabakat hakkında EKOHABER’e değerlendirmelerde bulunan Bursa iş dünyası temsilcileri, Mutabakat’ın bir takım riskleri barındırsa da, Türkiye’de sanayinin ve üretimin çevreci bağlamda yeniden şekillenmesi adına önemli fırsatları da beraberinde getirdiğini dile getirdi. 

Ersan ÖZSOY
DOSAB YK Başkanı

Avrupa, Türkiye’nin ticaretinde ve ülkemize yabancı yatırımlarda en önemli lokasyon. Dolayısıyla, ülke olarak AB’de yaşananlara dikkat etmek, gelişmeleri iyi takip edip anlamak zorundayız. 
Aralık 2019’da Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı ile AB, 2030 yılına kadar karbon salımını yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılında ise sıfır karbon salımına ulaşmayı amaçlıyor.
Bu mutabakat kapsamında enerji, ulaşım, sanayi, finans ve gıda dahil AB sanayisinin tamamını çevre ekseninde yeniden şekillendirecek ve yıllar alacak bir ekonomik seferberlik başlatılıyor. İşte bu seferberliği doğru analiz etmek ve ülke olarak alacağımız aksiyonlar ile riskleri hepimiz adına birer fırsata dönüştürmek zorundayız. Zira, Yeşil Mutabakat ticaret şartlarını yeniden şekillendirdiğinde, AB’ye ihracat yapan firmaların fabrikada hangi tür enerjiden elektrik ürettiğini, üretim sürecinde çıkarılan emisyon oranını ve karbon ayak izini belgelendirmesi gerekecek. Yani AB ile iş yapan ülke ve şirketlerin Yeşil Mutabakat konusuna inanmama veya ciddiye almama lüksü yok. 
Türkiye’nin kendisine Yeşil Mutabakat konusunda bir yol haritası çıkarması, sadece AB ile ticaret yapabilmek için değil, sanayi, ulaşım ve inşaat gibi karbon-yoğun üretim yapan sektörlerini sürdürülebilir ve döngüsel bir platforma oturtabilmesi için faydalı olacaktır. Özetle, yeşil ekonomi de diyebileceğimiz çerçevede ülkemizde, Bursa’da, DOSAB’da ve bölge içindeki firmalarımız bazında bugüne kadar yapılan çalışmaların, daha organize şekilde yapılması gerekli ve bunun için herkes el birliği ile çalışmalı. Kamu yönetimimiz bu süreci kolaylaştırıp; sanayi stratejilerini yeşil mutabakat düzenine uygun olarak revize etmeli, sektörel yol haritaları hazırlayıp uyulacak normları belirleyip bunların hayata geçirilmesini sağlamalı. Bizler de gerek OSB’ler gerekse firma bazında özel sektör olarak mal ve hizmetlerimizi satabilmek için gerekli dönüşümü yapmak zorundayız. Bunu yapamayan zaten ayakta kalamaz, yeni düzende var olamaz. Dolayısıyla bu bizim için bir seçenek değil bir zorunluluk olacaktır. Ben Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı Türkiye için bir risk olduğu kadar, sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir dönüşümün aracı olabilecek yepyeni bir fırsat olarak da görüyorum. 

Erol   LMEZ
NOSAB YK Başkanı

Yeşil Mutabakat’ın uygulanması uluslararası iklim ve çevre politikalarının sürdürülebilirliğinin önemli bir göstergesi olacak.  Sürecin işlemesiyle birlikte, çevresel etkilerden çok daha hızlı olarak, teknolojik ve ekonomik etkiler ortaya çıkacaktır. Firmaların, mutabakat gereği, üretim süreçlerinde yeni bir dönüşüme girmesi ve bu yönde yatırım yapması gerekiyor. Otomotiv endüstrisinin yoğun olduğu kentimiz de bu dönüşüme ayak uydurmak durumundadır. Çünkü karbon salınımının azaltılması meselesi doğrudan motorlu taşıtların emisyon limitlerinin düşürülmesini, geri kazanılmış malzeme kullanımı gibi zorunlulukları da beraberinde getiriyor. Bursa ve Türkiye olarak en yüksek Pazar ortağımız AB’yle ticari ilişkilerimizin devam etmesi bu yönde yapacağımız yatırımlara bağlı olacak. İhracatımızın olumsuz etkilenmemesi için bu yatırımları önceliklerimiz arasına almamız gerekiyor. Bu noktada 2021 yılında devlet de bu gereklilikleri göz önünde bulundurarak yeni teşviklerle üreticiyi ve ihracatçıyı desteklemelidir.

Yunus AYDIN
Uludağ OSB YK  Başkanı

Hızla değişen dünya, kaynaklardaki azalma ve iklim değişiklikleri; sürdürülebilir ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma konusunda tüm dünya ülkelerini küresel sorumluluğu ve gerekli hassasiyeti gösterme zorunluluğuna itmiştir. Bu gibi sorunlarla başa çıkma adına dünyada yeni stratejiler öne çıkmaktadır. Bunlardan biri de; Avrupa Birliği’nin Aralık 2019’da AB Komisyonu tarafından açıklana Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı ile 2030 yılına kadar karbon salınımını yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise net-sıfır karbon salınımıdır. Bu kapsamda Yeşil Mutabakatla birlikte ticari kurallarda da değişiklikler ortaya çıkacaktır. Avrupa Birliği’nin en büyük pazar ortaklarımızdan biri olduğunu düşünürsek özellikle sanayi şehri olan Bursa’mızı yakından ilgilendiren ve gerekli önlemleri almamız için çalışmalara başlamamız gereken bir konudur. Yeşil Mutabakat ilk başta bizler için ticari anlamda risk oluşturacak gibi gözükse de doğru hamleler ve alınan önlemlerle fırsata çevrilebilir ve değişen dünya düzeninde bizleri avantajlı hale getirebilir. Bu konuda bizler Yeşil Mutabakatı iyi anlamalı ve gereken önlemleri şimdiden almaya başlamalıyız. Yeşil Mutabakatı fırsata çevirme konusunda firmaların uyum sürecinde yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş yapıp AR-GE ve inovasyon faaliyetlerini ağırlık vermeleri gerekmektedir. Aslında uzun soluklu bir dönüşüm süreci olarak düşünüldüğünde; teknoloji, dijital dönüşüm ve yazılım kısacası teknoloji tabanlı tüm sektörler öne çıkacaktır.
 Bölgemiz karma bir OSB olsa da ağırlıklı tekstil sektöründen oluşmaktadır. İhracat ağırlıklı çalışan firmalar çoğunlukla çevreci üretim ve çevreci ürün yapma bilincinde hareket etmektedirler. Bu dönüşümün bir parçası olarak, Eko etiket, yaşam döngüsü analizi, Temiz Üretim Tekniklerinin uygulanması, ISO14001 Çevre Yönetim Sistemi uygulamaları sürdürülebilir enerji sistemleri ve enerji verimliliği, sıfır atık projesi, baca gazlarında filtre sistemleri gibi birçok konuda gerekli önlemleri alarak sorumluluklarını yerine getirmektedir. Dünyamızın içinde bulunduğu durum hepimizin ortak sorunudur, bu anlamda bizlere düşen öncelikli olarak bireysel daha sonra kitlesel olarak gerekeni yaparak çevreye ve doğaya karşı sorumluluğumuzu yerine getirerek bu bilinçle hareket etmek zorundayız.
Yeşil Mutabakat özel sektöre düşen bu dönüşümü ve süreci iyi anlayarak yol haritasını belirleyip AB ile, bölgeden karbon kaçağını azaltmak amacıyla, “Sınırda Karbon Düzenlemesi” SKD mekanizmasıyla ticarette yeni vergiler getirmeyi ön görmektedir. Emisyonları azaltmada en önemli etkenlerin başında yenilenebilir enerji gelmektedir. Bununla birlikte enerji verimliliği de önem arz etmektedir. Firmalar bu dönüşüme ayak uydurmak için özellikle inovasyona teknolojiye ve Ar-Ge faaliyetlerine yatırım yapmaları gerekmektedir.

Ö. Faruk KORUN
HOSAB YK Başkanı

Avrupa Birliği’nin ‘Yeşil Mutabakat’ isimli yeni büyüme stratejisi, sanayi, ulaşım, tarım ve enerjiye ‘karbonsuz bir ekonomi’ modeli getirirken, ticareti de yeniden şekillendirecek. Örneğin Türkiye’den birçok firmamız, AB’ye ihracat yaparken karbon nötralizasyon kriterini karşılamak durumunda kalacak. Mutabakat dahilinde ‘karbon sınır vergisi veya sınırda karbon düzenlemesi’ gelecek. 
Enerjinizi hangi üretim türünden aldığınız, çevreye karşı duyarlılığınız, çalışanlara sunduğunuz şartlar, üretim süreci boyunca karbon ayak iziniz vb. birçok kriter ticaret engelleri veya rekabet gücümüzü doğrudan etkileyen unsur olarak görülebilir. Bu durum nereden baktığınız ve nereye varmak istediğinizle de ilgili… Türkiye’nin şimdiye dek AB ile Gümrük Birliği’ni güncelleyememe sürecinde insan hakları ve demokrasi konusunda önüne konulanlara, şimdi de Yeşil Mutabakat kriterleri eklenecektir. Bu açıdan bakıldığında da konu negatif görünüyor.
Ancak daha derinlemesine incelendiğinde dayatma gibi görünen Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı Türkiye’nin kendi kendine yetebilen ve üretim süreçlerini sürdürülebilir bir zemine oturtan bir ülke olma yolunda bir fırsat olarak da görebiliriz. Zira, eninde sonunda çevreci ve yeşil bir ekonomi hepimizin ulaşmak istediği nokta değil mi? 
Dolayısıyla, kamu-özel sektör işbirliği çerçevesinde bu döneme hazırlanmamız gerekiyor. 
Bu geniş perspektifin ötesinde sektörel baktığımızda, sanayi sera gazı salımı en yoğun sektörlerin başında geliyor. Avrupa Yeşil Mutabakat stratejisine göre AB, başka ülkelerle yapacağı serbest ticaret anlaşması gibi anlaşmalar için ülkenin Paris Anlaşması’nı onaylama ve etkin bir şekilde uygulaması ön şartını getiriyor. Paris Anlaşması’nı şimdiye kadar onaylamayan Türkiye’nin AB ile ticarette sıkıntılar yaşaması olası. Bunların çözümü için el birliğiyle çalışmak gerekli.
Daha özelde, Bursa ve HOSAB açısından baktığımızda; ağırlıklı Avrupa’ya üretim yapan bir yapımız var. Bu süreçte çevreci üretim konusunda aldığımız önemli bir yol da var. Örneğin bölgemizde sera gazı salımı konusunda Bursa’daki en iyi OSB’ler arasındayız, sularımızla çevreyi kirletmiyoruz vb.
Şimdi bu özelliklerimize düşük karbon ekonomisine geçişi eklememiz gerekecek. Bu geçiş elbette lojistikten, tedarik zincirine kadar ürün bazında maliyet artışları getirecek. Ama bunlara katlanmak ve iyi bir planlama ile risk gibi görünen meseleleri bertaraf ederek avantajımız haline dönüştürecek aksiyonları hayata geçirmek, orta ve uzun vadede bize çok şey kazandıracaktır.

Özer MATLI 
BTB YKB ve TOBB YKÜ 

Avrupa Yeşil Mutabakatının çevreci bir girişim olmasının yanı sıra yeni bir büyüme stratejisi. AB Yeşil Mutabakatı, pandemi sonrası dönem için atılmış oldukça önemli ve radikal bir adım. Karbonsuz ekonomiye geçiş sürecinde firmalarımız ve ülkemiz yerini mutlaka almalı, bu yönde adımlar atmalıdır. AB Yeşil Mutabakatı ile çok yakın bir gelecekte firmalarımızın, AB’ye ihracat yaparken ödenecek vergi miktarını belirleyecek olan karbon nötralizasyon kriterlerini karşılamaları gerekecek. Türkiye’nin AB’ye vermek zorunda kalacağı karbon vergisinin ülke içinde kalmasını sağlayacak ‘yeşil dönüşüm’ yol haritasının ivedilikle belirlenmesi gerekli
Yeşil Mutabakat önemli riskleri barındırmasının yanı sıra, Türkiye’nin mutabakatı kendi kendine yetebilen ve üretim süreçlerini belirlenen standartlarda sürdürülebilir bir zemine oturtan bir ülke olma yolunda bir fırsat olarak görmeli. Yeşil Mutabakata uyum konusunda elimizi çabuk tutmalı ve ekonominin tüm paydaşları olarak, ortak çalışmaları hayata geçirmeliyiz. ‘Yeşil dönüşüm’ bağlamında, yenilenebilir enerji ve sıfır atık konusunda yatırımlarımızı hayata geçirmeli, özellikle tarım ve gıda sektöründe, su ve enerji tasarrufu sağlayacak üretim modellerine geçmeliyiz.

Ergun Hadi TÜRKAY 
BUSİAD YK Başkanı

Avrupa Yeşil Mutabakatı, çok ciddi bir şekilde ele alınması gereken bir konudur. Bazıları bunu, Avrupa’nın Türk ihracatına engel koymak için başka bir yol olarak görmekteler. Farkında olmamız gereken konu, iklim değişikliğidir. Bunun, Covid - 19 pandemisinden çok daha güçlü etkileri olacaktır. Bu perspektiften bakmamız gerekir.
Konu birkaç sayfa ile ele alınabilmekten ötedir. Türk sanayi, üstüne düşenleri bugüne kadar yapmıştır. Fakat şu an istenen daha fazlası ve ciddi yatırımlara açtır. Dahası eğer bu yatırımlar yapılmaz ise kurallara uyulmaz ise işimiz kalmayacaktır. İşin en güzel tarafı, gelecek nesillere eğer yaşanası bir ortam bırakacaksak bunların hepsini ilk olarak insanlık için, sonrası ticari başarı için yapmak zorundayız.
Karar vericiler, bu konuda yol haritasına ya da stratejiyi oluşturacaklar. Hem iş dünyasının, hem akademi yanın, hem de bürokrasinin konsensüsü ile. Böylece ufak tefek değişiklikler dışında uzun vadeli bir çözüm yoluna girilmiş olur.

Rasim ÇAĞAN 
BOSİAD YK Başkanı

Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı Türkiye için açılan bir fırsat penceresidir. Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı iklim değişikliği ile mücadelenin ötesinde, aynı zamanda AB’nin yeni büyüme stratejisidir. Sadece iklim değişikliği ile yetinmeyip, biyolojik çeşitlilikten, atık ve hava kirliliğine kadar tüm çevre konularını ele almaktadır. Buradaki önemli nokta, AB’nin bu mücadeleyi sadece kendi coğrafyası ile sınırlı tutmayıp, küresel ölçekte bir dönüşümü kapsamasıdır. AB ile dış ticareti yüksek olan Türkiye gibi ülkeler, bu yeni kural ve yaptırımlardan etkilenecektirler. AB Yeşil Mutabakatı stratejisinde, yakın çevresindeki ülkelerin desteklenmesine özellikle önem vereceğini açıklıyor. Enerji, ulaşım, sanayi, gıda, turizm, dijital endüstri piyasaları yeniden şekillenecek. Bu hedeflere ulaşılması ve yeşil dönüşümün gerçekleştirilmesinde, AB’nin ticari ortaklarına sunacağı kaynaklardan bizim de en iyi şekilde istifade etmemiz gerekiyor.
AB, yeşil ekonomiye geçiş sürecinden en çok etkilenecek olan taraflara da maddi destek ve teknik yardım vermeyi taahhüt ediyor ve bunu Adil Geçiş Mekanizması olarak adlandırıyor.  Bu destek, en çok etkilenen bölgeler için 2021-2027 yılları arasında en 100 milyar Euro’luk bir kaynağın seferber edilmesini kapsıyor. İleride uygulanacak Sınırda Karbon Düzenlemesi’ne bağlı olarak Türkiye’nin AB’ye ihracatının, içerdiği karbon düzeyine göre vergilendirmesi söz konusu olacak. Döngüsel Ekonomi regülasyonları ile özellikle beyaz eşya, otomotiv, makine sanayiinde ürün standartları güncellenecektir.
Son yıllarda Türkiye’nin ihracatını yaptığı ürünlerde, rakip ülke sayısı hızla artmıştır. İhracatta katma değeri düşük karbon ayak izine ürünler ile ihracat yapma adına, Türkiye hem AB fonlarından faydalanarak döngüsel ekonomiye geçer hem de rakip ülkelerinden ayrışabilir.En çok etkileneceğini düşündüğüm 6 sektörden ilki çimento ve yapı sektörü. En çok karbon emisyonuna sahip sektördür ve en yüksek mali yükümlülükle karşılaşacaktır. 170 milyon Euro ek vergi söz konusudur.
Üretim, lojistik, dağıtım ve ulaşımdan doğan CO2 emisyonları ile mal ve hizmet ihracatı kaynaklı sera gazı emisyonları baz alındığında çimento sektörünün hemen ardından perakende sektörü gelmektedir. Bu sebeple gıda sektörünü sürdürülebilir, gıda kaynağı ve besin değerine dair çevresel ayak izi ile ölçülebilir kılmak gerekmektedir (Ecolabel vs.).Tekstil sektörü de üretim aşamasında elektriğin yoğun kullanımına bağlı olarak yüksek karbon emisyonlarına sebep olması nedeniyle, Sınırda Karbon Düzenlemesi ile en çok maliyet üstlenecek sektörlerden bir tanesidir.  200 milyon Euro ek vergi söz konusu olabilecektir.
Tarım ve Gıda sektörü de etkilenecek sektörler arasındadır. Avrupa 2030 yılına kadar pestisit kullanımlarını %50, gübre kullanımını %20 azaltmayı hedeflemektedir. Organik tarıma ağırlık verilmelidir.  Buradaki ek maliyetin Euro 100 milyon olduğu hesaplanmaktadır. Daha çevreci, döngüsel ve dijital bir sanayi istenmekte olduğundan sanayi sektörü için de ek vergi 150 milyon tahmin edilmektedir.
Enerji sektörü için de fosil yakıt kullanımlarının yerini yenilebilir enerji bırakması istenmektedir. Aslında bu işin temeli karbon emisyonlarında yatmaktadır.Firmalar, ‘Karbon Ayak İzleri’ni ve Karbon emisyon maliyetini hesaplamalıdır. Karbon emisyonları ileride ücretlendirmeye tabi tutulabilir. Bu konular için firmalar strateji geliştirmeli, gereğinde karbon yükünüzü azaltarak potansiyel karbon vergilerini efektif olarak azaltarak rekabet güçlerini artırmalıdır.
‘En Çevreci OSB’ ödülüne sahip Bursa Organize Sanayi Bölgesi de birçok alanda olduğu gibi bu konuda da öncü durumdadır. Firmalar, temiz üretim konusunda teşvik edilirken, BOSİAD’ın ‘Çevreye Duyarlı Sanayi Tesisi Yarışması’ da kısa sürede marka olup farkındalık yaratmayı başarmıştır. 

Nilüfer ÇEVİKEL
DOSABSİAD YK Başkanı

Avrupa Yeşil Mutabakat Çağrısı (European Green Deal), geleceğimizi ilgilendiren hayati bir konu. Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Aralık 2019’da açıklanan, 2030’a kadar karbon salınımını yüzde 50 azaltmayı, 2050 yılına kadar ise net-sıfır karbon salım hedefine ulaşmayı hedefleyen bir çağrıyı görmezden gelmemeliyiz. ‘Yeşil Mutabakat’ adı verilen bu yeni büyüme stratejisi, sanayiden tarıma, ulaştırmadan enerjiye ‘karbonsuz bir ekonomi’ modeli öngörürken aynı zamanda ticareti de yeniden şekillendirecek bir yapı olduğunu bilmeliyiz. AB’nin bu süreçteki öncelikleri; çevre dostu teknolojilere yatırım yapılması, sanayide inovasyonun desteklenmesi, özel ve toplu taşıma sektörlerinde ulaşımın temiz, ucuz ve sağlıklı alternatifler ile sunulması, enerji sektörünün karbonsuzlaşması ve yüzde 100 yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ile binaların enerji verimli hale getirilmesi şeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla eğer bu önceliklere uyulmazsa Türkiye, Paris Anlaşması’nı onaylamadığı için AB ile gerçekleştirilecek serbest ticaret anlaşması gibi anlaşmalarda zorluklar yaşanacak. Ama erken davranıp öncelikleri hayata geçirirsek de Mutabakat, Türkiye’nin düşük karbon ayak izli üretimini avantajlı konuma getirerek AB ülkelerine daha kolay ihracat yapılmasına yardımcı olabilir.  Aslında teknoloji ve finans sektörleri biraz daha öne çıkacak gibi görünse de hızlı uyum sağlayan her sektör, bu süreçte bir adım öne geçmiş olacak. 
Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi DOSAB, ciddi bir su sorunu yaşanacağını öngörerek, rol model olacak bir çalışmayı hayata geçirdi. Deşarj edilen suyun yüzde 40’a yakınını geri kazandıracak olan bu proje ile yer altı su kaynakları daha az kullanılacak ve DOSAB’ın bu çevreci yaklaşımı örnek olacaktır. Yenilenebilir enerji konusunda da DOSAB, kendi tesislerinin ihtiyacının yarısını karşılayan güneş paneli yatırımını yapmış durumda. Üye firmalarımız, dünyanın hemen her yerine ihracat yapıyor. Dünya ticareti artık sıfır atık, temiz üretim gibi konularda üreticiyi bu yatırımı yapmaya zorluyor. Dolayısıyla DOSAB firmaları da bu konuda araştırma ve yatırımlarını genişletmiş durumda.
Avrupa Birliği Emisyon Ticareti Sistemi, düşük karbon ekonomisine geçişi tamamlamayan sektörlere ek karbon maliyeti getirecek. Bu gelişme, özel sektörün finansmanını mobilize ederek ülke ekonomisinin gelişimine katkı sağlayabilir. Üretimde karbonsuzlaşma süreci ile birlikte güçlenecek teknoloji ve finans sektöründe, yeşil teknoloji yatırımları ve sürdürülebilir finansman modelleri gibi önemli fırsatlar yaratılabilir. Bu kapsamda Türkiye’nin Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın 1 milyar Euro’luk fon fırsatından yararlanarak bu alanlarda Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerine hız vermesi çok önem taşıyor. Özel sektöre de özellikle mevzuat ve iş yapış modelleri açısından uyum sağlama adına hazırlıklarını tamamlama görevi düşüyor.
Avrupa Komisyonu Yeşil Mutabakat Çağrısı Türkiye’de, Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı’nın ve Horizon 2020 Programı’nın iletişim kurumu olan TÜBİTAK tarafından yürütülüyor. Dönem dönem açılan çağrılar kapsamında pilot uygulamalar, yenilikçi ürünler, yeşil ve dijital dönüşümün yönetişimiyle ilgili öneriler, sosyal ve değer zincirlerinde inovasyon desteklenecek konuların başında geliyor. Verilen hibe ve destekler çok büyük. Bu alanlardaki kaynaklardan yararlanıp, hızlıca dönüşüme geçilebilir. Yeşil Mutabakat’a uyum ile birlikte dijital dönüşüm sürecinde atılacak kalıcı ve sağlam adımlar, geleceğe daha umutla bakmamızı sağlayacaktır.