Allayıp pullayıp iki lafın arasına “Çevre dostu” tanımını dolamak: GreenWashing (Yeşille aklama/boyama)
İklim değişikliği, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve çevre kirliliği bağlantılarını daha çok konuşur olduğumuz bu günlerde, çevre dostu gibi ürünlerin kullanımı veya bu ürünlere geçiş yapılmasının gündeme gelmesiyle birlikte GreenWashing terimi yeniden dikkat çekmeye başladı. Greenwashing kısaca “yanıltıcı çevreci vaatler ve mesajlar” olarak tanımlanabilir. Bu kavram ilk kez 1986’da Jay Westerfield tarafından kullanılmıştır. Bazı otellerin, konuklarına banyo havlularını çevreye olan etkilerini azaltmak için tekrar kullanmayı önerirken aslında başka hiçbir adım atmadıklarını ve asıl amaçlarının çamaşır yıkama masrafını azaltmak olduğunu görünce oluşturmuştur. Aslında burada yapılan tüketicilerin hassasiyetlerini bir pazarlama aracına dönüştürmek ve satışları arttırmak.
Yani bir şirketin, kamu tarafından çevre dostu ve dünyaya karşı sorumluluklarının bilincinde olduğunu göstermek amacıyla kullandığı bir taktik olarak karşımıza çıkmaktadır. Ne yazık ki günümüzde baktığımızda hiç de doğa dostu olmayan şirketlerin bunu bir reklam unsuru olarak kullandıklarını görüyoruz.
Çevreci olmak ve sürdürülebilirliğe önem vermek bir süreçtir. Bir başka deyişle, “Ürünlerimiz %100 Çevreci, %100 Yeşil, %100 Doğa Dostu” diyerek yanıltıcı olmak yerine “Ürünümüz Daha Yeşil, Daha Çevre Dostu” mesajı vermek en doğru stratejidir. Tüketiciler şeffaf bilgiye her platformdan ulaşabilmelidir.
Greenwashing günlük hayatta karşımıza pek çok farklı şekilde çıkabilir, bilinçli ve dikkatli olmadığımız takdirde gözümüzden kolaylıkla kaçabilir. Ünlü eko-blogger Gittemary Johansen, greenwashing yöntemlerini 5 farklı kategoriye ayırıyor:
1. Doğrudan Greenwashing: Markalar ürünlerinin çevre dostu olduğunu açıkça belirtir. Örneğin; %100 doğal içerikli bir cilt bakım ürününün içerik listesine baktığınızda ve sülfatlar ile petrol türevlerin yer alması…
2. Dolaylı Greenwashing: Firmanın ya da ürünün çevre dostu olduğu üstüne basılarak belirtilmez. Ancak ürünün ismi, amblemi, ambalajı, reklamı, afişi, vb. tüketicilere ekolojik duyarlılığı ve doğalı anımsatır. Örneğin, arka planına sık ağaçlarla kaplı bir orman fotoğrafı olan, ambalajı yeşil nane yapraklarıyla süslenmiş bir sakız reklamı gibi…
3. Gizli Greenwashing: Günümüzde tüketiciler daha küçük, yerel ve daha ekolojik işletmeleri desteklemeyi tercih ediyorlar. Büyük şirketler de piyasadaki bu değişimi görüp müşterileri kaçırmamak için bu yola başvurabiliyorlar. Bu duruma, dünyanın en büyük plastik atık üreticisi olan bir içecek markasının, kendisine ait başka bir marka adı altında cam şişelerde organik sebze ve meyve suyu satması örnek verilebilir.
4. Politik Greenwashing: Bir firma ağaç dikme ve deniz/okyanus temizleme gibi ekolojik çalışmalara yatırım yaparak çevre sorunlarına duyarsız kalmadıklarını kanıtlamaya çalışır. Firmanın ürünlerinin ya da üretim yönteminin çevreye ne kadar zarar vermekte olduğu ise göz ardı edilir.
5. Eklenti/İlaveten Greenwashing: Bu yolla firmalar, kendisi ve üretim yöntemleri ile doğaya zarar veren ürünlerin yanında ek olarak çevre dostu ürünler de üretip piyasaya sunar. Örneğin, su kaynaklarını kirlettiği bilinen bir tekstil markasının geri dönüştürülmüş ipliklerden üretilmiş bir koleksiyon sunması
Greenwashing’den korunmak için bilinçli bir tüketici olmalı ve etiket okumaya/içerik incelemeye dikkat etmeliyiz. Satın alacağımız ürünlerin üretim yerlerine bakabilir, içerik listelerinde toksik kimyasallar ve petrol türevleri (plastik materyaller) var mı kontrol edebiliriz. Sertifikalandırma yapılmış mı, belgelerin izlenebilirliği sağlanabiliyor mu gibi araştırmalar yapabiliriz. Şüphe duyduğunuz ürünler/hizmetler ve şirketler hakkında ilgili makamları bilgilendirerek sürece katkı koymayı da görev bilmeliyiz.
Sürdürülebilir gelecek için, -mış gibi göstermelik aksiyonlara değil, gerçekçi ve kalıcı çözümler üretmeye ve uygulamaya ihtiyacımız olduğunu unutmayalım…