Her sene olduğu gibi İşçi ve İşveren kesimi ve de devlet asgari ücret üzerine konuşma ve pazarlıklara başladı bile. Ben de 1971 yılından beri asgari ücret pazarlıkları ile karşı karşıya kaldım. Kimi zaman işçi veya beyaz yakalı olarak, kimi zaman da işveren yardımcısı olarak.

Yine asgari ücret konusunda bir çok da yazı yazdım.

İşçi asgari ücretin net 25.000 hatta 30.000 lira olmasını ister, işveren ise en fazla 15-16.000 lira olmasının yeterli olacağını düşünür. Hükümet, bir yandan işçiyi, diğer yandan işvereni ve de özellikle ekonominin geleceğini düşünür, asgari ücretin tesbiti konusunda en iyi orta yolu bulmaya çalışır.

Gelelim bu seneki asgari ücret konusundaki benim düşüncelerime.

Önce sözüm işçilere olacak. İsteyeceğiniz asgari ücretin fazla olması ne size ne işverene ve ne de devlete yaramayacaktır. Bizim asgari ücretten önce çok büyük bir derdimiz var.

  1. Üretim
  2. Yerli malı kullanma
  3. Ayağını yorganına göre uzatma
  1. öyle saçma fikir ve düşüncelerle karşılaşıyor ki ne yapacağınızı kara kara düşünüyorsunuz.

Bir kere tarafların her biri eski yaşadıklarımızı düşünmeli. Şu anda biz ülke olarak yüksek enflasyon ile karşı karşıyayız . Bu bir deja vu. Bunu daha önce 80 li yıllarda yaşadık. Özal ekonomisi ile yaşamıştık. Ne istiyorsunuz, ücret şu kadar mı olsun, olsun kardeşim. Olsun da nereden geliyor bu değirmenin suyu.

Üretim artmadan ücretlerde artış yaparsanız, bir müddet sonra fiyatlar artacak ve paranızın değeri düşecek, enflasyon olacak. Merkez bankası para basacak denge basılan para ile kendi kendimizi kandırarak olacak. Sonunda 1990 lı yıllarda ve 2000 li yılların başında olduğu gibi paramızdaki (0) sıfırlar artmış olacak. Meşhur arabacı ve patron hikayesi gibi o zaman biz yediğimiz o şeyi neden yedik acaba diye düşüneceğiz.

Üretim artmadan asgari ücrete yapacağımız her zam fiyat artışlarına sebep olacak ve bir fasit döngü içinde olacağız.

Öyle ise ne yapmalı?

Tamam asgari ücrete zam yapalım. Amma, herkes verimli olarak çalışmalı, üretim artmalı, özellikle yabancı malı hayranlığını unutmalıyız.

İşçiler ve bütün çalışanlar ayağını yorganına göre uzatmalı, hakettiğinin daha fazlasını istemekten vazgeçmeli.

Bakın 5 parmağın beşi bir değil. Başparmak, orta parmak, küçük parmak ve diğer iki parmak, her biri değişik uzunlukta. Birbiri ile eşit değil. Buradan çalışanlara gelmek istiyorum. Çalışanlar da ürettiği kadar ücret alabilir. Hakettiğinin veya ürettiğinin daha fazlasını isterse, aldığından fazlasını harcarsa, kredi kartına dayanırsa, bir aile bütçesi yapmazsa sonunda borçlarını ödeyemez hale gelecektir. Olan yine kendisine olacaktır.

Ülke olarak dediğim gibi 1980 ve 1990 lı yılları yaşadık. Ne zaman ne şekilde enflasyonla karşı karşıya kalacağımızı ülkenin çalışan çalışmayan bütün vatandaşları biliyor.

O zaman gerek asgari ücrette ve gerekse çalışanın alacağı ücrette herkes hakkına razı olmalıdır. Üretim artıp düşük gelir tuzağından çıktığımızda, dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girdiğimizde kim ne istiyorsa istesin, o zaman hükümet ve işverenler de işçinin istediğinden daha fazlasını verecektir diye düşünüyorum.

Asgari ücretin herkesi memnun ve mutlu edecek şekilde tesbit edilmesin diliyorum.