Finans

Köy Enstitülerinin kapatılması ve İthalatçı Tarım Ülkesi

Köy Enstitülerinin kapatılması ve İthalatçı Tarım Ülkesi Yazacaklarımı sakın siyasi bir tartışma olarak algılamayın, siyasilerin bazen toplumun derinliklerine inmeden, yüzeysel bakışlı kararlarının ülkemizin gelecekteki yapılanmasını nasıl etkilediği, anlamında irdeleyin. Toplumsal yapımızda yaşadığımız sorunların temelinde etkisi olan ve geçmişte siyasi mekanizmanın işleyişi içinde, eğitim sistemimizde yapılmış bir yanlışlığın bedelinin bugün bile ödenmeye devam etmesini, siyaset ortamının çok hareketli olacağı önümüzde süreçte, belki ders çıkarılır, benzer hatalardan kaçınılır umuduyla, hatırlatmakta yarar görüyorum.

Köy Enstitülerinin kapatılması ve İthalatçı Tarım Ülkesi
Yazacaklarımı sakın siyasi bir tartışma olarak algılamayın, siyasilerin bazen toplumun derinliklerine inmeden, yüzeysel bakışlı kararlarının ülkemizin gelecekteki yapılanmasını nasıl etkilediği, anlamında irdeleyin. Toplumsal yapımızda yaşadığımız sorunların temelinde etkisi olan ve geçmişte siyasi mekanizmanın işleyişi içinde, eğitim sistemimizde yapılmış bir yanlışlığın bedelinin bugün bile ödenmeye devam etmesini, siyaset ortamının çok hareketli olacağı önümüzde süreçte, belki ders çıkarılır, benzer hatalardan kaçınılır umuduyla, hatırlatmakta yarar görüyorum.
Aslında daha önce, gelişmiş ülkelerde insanların yaşadıkları küçük yerleşim birimlerinde, köylerde eğitilmelerine, meslek edinmelerine yönelik uygulamaları ve bizim köy enstitüleri yapımızı bu köşede işlemiştim.
Geçenlerde medyada yer alan, tarım üreticilerinin iflas ettiği, pamuğu bile Brezilyadan ithal etmenin daha ucuza geldiği, ülkemizin ana gıda maddelerinin, buğdayın, mercimeğin, nohutun ithal edildiği haberleri üzerine, Köy Enstitülerinin kapatılması konusunu, bu haberlerle bağlantılı olarak tekrar değerlendirmenize sunuyorum, isterseniz önce bu kapatma kararı nasıl oluşmuş, gelin göz atalım;
Ben kapattırdım köy enstitülerini, ben toprak ağasıyım, Van yöresinde 258 köyüm var, bu köylerdeki halk bana tapar, ne işi varsa bana sorar. Bu sözler zamanının CHP Van milletvekili Kinyas Kartal ait, bakın bir gazete yazarının kendisiyle yaptığı röportajda yazarın, köy enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı? sorusuna cevaben neler söylüyor,
Hayır, beni babam Moskova Üniversitesinde okuttu, komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi biliyorum, köy enstitülerinde komünizmi bilen yoktu.
Soru: Peki, karma eğitimden dolayı mı, kapatıldı?
Hayır, bu da değil, bütün dünyada okullar karma eğitim, kız-erkek beraber okuyor.
Soru: Peki, ya neden?
Ben kapattırdım köy enstitülerini, ben toprak ağasıyım, 258 köyüm var, bu köylerdeki halk, evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi olacak, nesi varsa, gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık hiç kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm, 258 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse, benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer. Öyleyse benim harekete geçmem gerekir, dedim ve doğudaki bütün ağaları topladım. Bir de batıdan buldum, Eskişehirden Emin Sazak, sonra Menderes ile pazarlığa girdik, yıl 1950 seçimleri öncesi, dedik ki, köy enstitülerini kapatırsan şu gördüğün tüm toprak ağalarının oyu sana, kapatmazsan sana oy yok
Köy enstitüleri Hasan Ali Yücelin Milli Eğitim Bakanlığı sürecinde kurulmuş ve gene CHPnin iktidarda olduğu 1945lerden itibaren ise bazı siyasi endişelerle gözden düşürülmüştür. 1950de Menderes iktidara gelince köy enstitülerinin temelini sarsmaya başlar ve 24 Ocak 1954te çıkarılan kanunla Köy Enstitüleri kapatılır, böylece toplumumuzun geleceğine ışık tutacak güneşimiz resmen batırılır. Öyle bir güneş ki, ışıkları altında ezberleyen değil de okuyan, üreten, düşünen başarılı köy çocuklarının yolunu aydınlatan çok etkin bir ışık kaynağı söner.
Oysa bugünün Türkiyesinde köy enstitüleri kapatılmamış olsaydı, köy çocuklarına fırsat ve imkan eşitliği sağlanırdı, ezberleyen değil de okuyan, üreten, düşünen ve yaşamları boyunda doğru kararlar verebilen köy çocukları, kendi yaşam ortamlarında yetişirdi. Bu süreç içinde kendi topraklarını, bugünün gelişmiş tarım teknolojileri doğrultusunda işlemeyi, yani verimli ve pazar değeri yüksek ürünlerin üretimini, gene kendi köyünün meralarında, gelişmiş hayvan yetiştirme teknolojileri doğrultusunda, gene verimi yüksek et ve süt hayvancılığını, uygulamalı ortamlarda öğrenirlerdi, diğer bir deyimle tarımdan da zengin olma yolları önlerine açılırdı, hepsinden önemlisi, bu topraklar üzerinde dünya var oldukça, yaşayacak insanların karınlarını doyuracak çok değerli tarım topraklarımızın, sanayi, yerleşim gibi çok yanlış amaçlarla yok edilmesini önlerlerdi.
Geçmişte, insanoğlunun temel beslenme ürünlerinin ön sıralarında yer alan, buğday-nohut-mercimeğin anavatanı Anadolu toprakları bir yandan bilinçsizce yok edilerek, diğer yandan da yetenekli köy çocuklarımız tarım cahili bırakılarak, zengin olma yollarının şehirlerde olduğunu zannettirerek, Türkiye bugün kendi insanının karnını doyuracak bu ürünleri ithal eden bir ülke konumuna giriyor. Evet Türkiye bugün her yıl 4-5milyon ton buğdayı, başta Ukranya(!) olmak üzere çeşitli ülkelerden, mercimeği Kanadadan, nohutu Hindistandan ithal ediyor.
Oysa Türkiye çok verimli toprak hazinesinin yanında, birçok ülkenin sahip olamadığı 4 mevsim iklim kuşağına sahip, çok yoğun yağış isteyen çay üretiminden, yoğun sıcak isteyen muz üretimine, dünya pazarlarının renkleri her türlü sebze ve meyvenin 4 mevsim üretimine imkan sağlayan iklim koşullarına sahip
Tabii biz bu değerlerimizin farkında değilsek, örneğin +birinci sınıf tarım toprağına sahip Bursa ovasının göbeğinde, SAMANLI MERASINDA, sağlık kompleksi yapmayı marifet sayıyorsak, tarımdan zengin olunmaz safsatasını param parça eden, gene Bursa Ovasının armut zengini AĞAKÖY örneğini görmezden geliyorsak, bugüne dek yok ettiğimiz 35milyon dönüm değerli tarım arazilerimizi, aynı hızla yok etmeğe devam ederiz ve sonunda, köftemizi Arjantinden, ekmeğimizi Ukranyadan, portakalımızı İsrailden, sanayiden kazandığımız paralarla(?) satın almaya çalışırız
Oysa tren kaçmış değil, gelin değerli tarım alanlarımız içindeki beldelerimizde, yörenin tarım ürünü veya hayvancılık çeşitleri paralelinde, uygulamalı tarım veya hayvancılık meslek okulları açılsın, bu okullardaki eğitimi, dünyada bu alanlardaki gelişmeler doğrultusunda zenginleştirecek bölgesel tarım ve hayvancılık araştırma enstitüleri yaygınlaştırılsın ve de o topraklarda yetişen köy çocukları topraklarının patronu olsunlar, Ağa Köylülerin biz Armut zenginiyiz sloganını biz tarım zenginiyiz, biz hayvancılık zenginiyiz başlıklarıyla tüm Türkiyeye yaysınlar

Sayı: 920 - Sayı'nın Kapağı