Semih AYDIN

Rasim ÇAĞAN / BOSİAD YKB

Büyüme rakamları kalkınmayı yaratmıyor

Türkiye ekonomisi yılın ilk çeyre­ğinde yüzde 7,3 büyüme kaydetti. İçeride düşük faizle fonlanan piyasa ve bunun sonucunda olası fiyat artışların­dan korunmak isteyen hane halkının ya­rattığı aşırı talep, dışarıda özellikle AB ülkeleri tarafından tercih edilen bir teda­rikçi konumuna gelen ülke olmamız se­bebiyle rekor kıran ihracat, ilk çeyrekte bu büyümeye katkı sağladı. Sanayi; Batı ile Çin arasındaki ticaret savaşı ve pan­demi ile birlikte tedarikte tercih edilir ülke olmamızı iyi kullandı. Senenin kalan bölümünde bu kadar yüksek bir ra­kama ulaşamayacağımız ve her çeyrekte büyümenin daha yavaşlayacağı gözükü­yor. Her ne kadar ilk çeyrekteki büyüme rakamları umut verici olsa da bu büyü­meyi toplumun büyük bölümü hissede­medi. Artan kurlar ve enflasyonla gelir dağılımında bozulmalar ortaya çıkmaya başladı. Ücretlerin GSYH’den aldığı pay 2020 yılına göre %39,1’den, %31,5 seviye­lerine gerilemiş durumda. TUİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasına göre nüfusun en yüksek gelire sahip yüzde 40’ı toplam gelirin yüzde 70’e yakın bölümünü alıyor. Buna karşılık nüfusun yüzde 40’ı toplam gelirden yal­nızca yüzde 16 pay alı­yor. Dolaysıyla aslında büyüme rakamları kalkın­mayı yaratmıyor. Bursa özelinde ihracat rakamlarında geçen yıla göre önemli bir artış kaydedememesine çip kaynaklı sı­kıntıların sebep olduğunu düşünüyo­rum. Bursa’nın diğer önemli sektörü olan tekstil sektöründe işler iyi gitti. Ancak otomotivdeki durağanlık, Bur­sa’nın ihracat performansını ülke ihracat performansının gerisinde bıraktı.

Artan enerji ve hammadde fiyatları, bunun sonucunda oluşacak küresel yavaşlama ile dış talepteki azalmayı yılın ikinci yarısında daha fazla hissedeceğiz. Ancak AB’nin yakın coğrafyadan alımları arttırma stratejisi, artan nakliye fiyatları sonucu Uzakdoğu’dan Türkiye’ye kayan talep sonucu bu yavaşlama bizde bir nebze daha az hissedilecek. İç talep de öne alınan talep sonrası ikinci yarıda ya­vaşlayacaktır.

Dolayısıyla, yılın tamamını %3’lük bir büyüme ile bitireceğimizi düşünüyorum.

Nilüfer ÇEVİKEL / TÜGİAD ve DOSABSİAD Başkanı

Mücadeleye odaklanmalıyız

Dünyayı etkisi altına alan pandemi, akabinde jeopolitik riskler tüm küresel piyasalarda köklü değişimlere sahne olurken ihracat odaklı büyüme yo­lunda bazı zorlukları ortaya çıkarmıştır. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, enerji başta olmak üzere zincirleme fiyat ar­tışına neden olmuştur. Yıllık yüzde 132’yi aşan üretici enf-lasyonu da iş dünyamızın rekabetçilik gücünü zayıflatan yüksek maliyet tablosunu gözler önüne sermiştir. Öte yan­dan yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,3’lük büyümeye ek tarihi bir performans gösteren ihracat ailemiz yüzde 25 artışla, 23 milyar doları aşan ihracat gerçekleştirmiştir. Tüm bu geliş­meler, bize yüksek girdi maliyetleri ve iç piyasadaki denge­sizliklere rağmen iş dünyasının istikrarlı bir şekilde ihracat odaklı üretime devam ettiğini göstermektedir. Üretim, yatı­rım, istihdam ve ihracat cephelerinde sürdürülebilir başarı için tüm gücümüzle enflasyonla mücadeleye odaklanmalı­yız. Kurlardaki oynaklık, üreticinin en büyük gider kalemle­rinden olan enerji ve hammadde fiyatlarında kaçınılmaz bir yükselişe neden oldu. Tüm bunlara ek olarak kiralardaki fahiş artışlar da sanayicileri zorladı. İhracat odaklı üretim yapan sanayiciler, mevcut sipariş durumlarını aksatma­mak adına yer sahiplerinin yüksek kira talepleriyle karşı karşıya kaldı. Elbette tüm bu yaşananlar, üretmekten başka bir seçeneği bulunmayan Türkiye’nin ekonomik per­formansını etkilemektedir. Halen devam eden tedarik zin-cirindeki bozulmalar, lojistik maliyetlerindeki artışlar, hammadde tedariki ile ilgili problemlerin olumsuz etkile­rine rağmen kararlılıkla üretim yapmaya devam ediyoruz.

Üretim maliyetlerinin özellikle enerji maliyetlerinin, kur dalgalanmalarının ve finansmana erişim olanaklarının ya­rattığı bir takım olumsuzlukların yeni yatırımlar için risk unsuru olması, reel sektörün kararlarında belirleyici olmak­tadır. Enflasyon; yurt içinde belirsizliği artıran, ara mallar­daki yüksek fiyat artışları kanalıyla üretimde aksamalara yol açarken, uluslararası piyasalarda rekabet gücümüzü aşındıran etkileriyle, hâlihazırda reel sektörün karşı karşıya kaldığı zorlukların derecesini de artırmaya devam edecek­tir. Üretim ve sanayi üssü olan Bursa, Türkiye ekonomi­sinde önemli ve güçlü bir yeri temsil ediyor. Ekonomide yaşananlar, sanayi ve üretim hacminde bir takım aksama­lara neden olsa da sanayicimiz, iç talepten daha ziyade dış talebe dayalı bir büyüme stratejisi ortaya koyuyor. Bunun sürdürülebilirliği için ihracat tarafında kapasite arttırıcı ya­tırımların devreye girmesi gerekiyor. Bunun için; üretim maliyetlerinin özellikle enerji maliyetlerinin, ekonomik be­lirsizliklerin, kur dalgalanmalarının ve finansmana erişim olanaklarının yarattığı olumsuzlukların giderilmesi son de­rece önem arz etmektedir.

Sanayinin en önemli girdilerinden olan elektrik fiyatla­rındaki astronomik yükseliş, doğal olarak üretim bandın­dan çıkan her üründe fiyat yükselmesi anlamına geliyor. Bu kapsamda elektrikte dışa bağımlı yapıdan uzaklaşarak sür­dürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarının üretim ve yatırımının desteklenmesi, teşvik edilmesi daha uygun koşul ve fiyatlardan enerji maliyetlerinin sağlanması önce­likli hedefimiz olmalıdır. Diğer yandan ihracat odaklı bü­yüme hedefleyen ülke ekonomimizin sürdürülebilirliği için kapasite artırıcı yatırımlar devreye alınmalı, katma değeri yüksek ürünler piyasaya kazandırılmalıdır.

Nihat ALPAY/ MÜSİAD Bursa Şb. Bşk.

İhracata dayalı üretimde sıkıntı yok

Pandeminin yaşandığı 2020 ve 2021 yıllarında ana kalem emtia ve lojistik fiyatlarında global ölçekte ciddi fiyat artışları yaşandı. Bunun yanında tedarik zincirindeki kopmalar nedeniyle emtiaya ulaşmak da zorlaştı. Bu atmosferde 2022 yılına iyimserlik havasıyla girildi. Fakat Rusya – Ukrayna arasındaki savaş hem ülkemizde hem de dünyada sıkıntılara yol açtı. Bu iki ülke özellikle KOBİ ölçeğindeki firmaların yoğun ihracat yaptığı ülkeler. Dolayısıyla istihdamı yoğun olan sektörleri bu savaş oldukça yordu. Tüm bu nedenlerden dolayı bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıkıntı bir süreç yaşandı. Ancak bu olumsuzluklara rağmen ihracatımızın her ay yeni rekorlar kırarak devam etmesi sevindirici bir durum. İstatistikler ve verilerin yanı sıra sahada bunu gözlemliyoruz. Ama son bir iki aydır yaşanan fiyat artışları özellikle sabit gelirli vatandaşlarımızı zorluyor. Ancak ihracata dayalı üretim yapan firmalar da bu tarz bir sıkıntının yaşanmadığı düşüncesindeyim.

Yılın ikinci yarısında turizm gelirlerinin artması cari açığın azalmasına imkan sağlayacaktır. Ayrıca yaz aylarında gıda ürünlerinin fiyatlarının ucuzlaması enflasyonda nispi bir durağanlığa yol açacaktır. İş adamları olarak bizleri çalışanlarımızın hayat şartları ilgilendiriyor. Bu noktada sabit gelirli çalışanlarımızın ücretlerinde mutlaka bir iyileştirme yapılması gerekiyor. Bunu devletimizin asgari ücrette ayarlama yapmasını beklemeyip işverenler olarak bu iyileştirmeyi her halükarda yapmalıyız. Ümit ediyorum ikinci yarıda, bu düzelen şartlarla birlikte daha iyiye gideceğiz. Biz dinamik bir ülkeyiz, kuvvetli bir ihracatımız var. Güzel günler bizi beklediği konusunda umutluyum.

Ramazan KAYA / MARSİFED YKB

Durgunluk ve enflasyonu bir arada yaşıyoruz

Geçen yıl açıklanan yüzde 11’lik büyümenin üzerine, bu yılın ilk çeyreğinde de yüzde 7,3’lük bir büyüme rakamı açıklandı. Evet içeride büyüyor gibi görünüyoruz, fakat dünya ölçeğinde yani dolar bazında baktığımızda aslında yerimizde sayıyoruz. Hatta GSYH’larımızda 17.sıradan 21.sıraya düşmemiz bunun en güzel göstergesidir. Toplumun genelinde bu büyüme hissedilmiyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik giderek artıyor. 2020 yılının ilk çeyreğinde emeğin GSYH’dan aldığı pay yüzde 35,2 iken, 2022 yılının ilk çeyreğinde bu oran yüzde 28’lere gerilemiştir. The Economist dergisinin sefalet endeksi araştırmasında Türkiye, gelişmiş ve gelişmekte olan 45 ülke arasında en kötü durumda olan ülkedir. Dolar bazında kişi başına gelir düzeyimiz 12 yıl öncesinin bile altındadır. Bir de buna 8 milyon mültecinin dahil olduğunu düşünürsek durumu daha gerçekçi görmüş oluruz. İhracat tarafında rekorlar kırıyoruz. Bu güzel bir gelişme tabii ki. Ama ithalattaki artış oranımız çok daha yüksek. Öyle olunca dış ticaret açığımızda gittikçe artıyor. Son açıklanan enflasyon rakamları TÜFE aylıkta yüzde 2,98, yıllıkta yüzde 73,5 olarak açıklanırken, Yİ-ÜFE aylıkta yüzde 8,76, yıllıkta yüzde 132,16 olarak açıklanmıştır. TÜFE rakamının beklentilerin altında gelerek, nispeten artış oranında bir azalma göstermiştir. Ancak TÜİK’in ürün bazında fiyat bilgisi yayınlamayı durdurması iyi bir karar olmamıştır. Bu tablonun içerisinde ülke risk primimizde en son 2008 yılında gördüğümüz 740’lara ulaşmıştır. Pandemiye bağlı olarak, tedarik zincirlerinde yaşanan sıkıntılar ve enerji maliyetlerindeki anormal artışlar, üretimlerimizi olumsuz yönde etkilemiştir. Gelinen noktada durgunluk ve enflasyonu bir arada yaşamaya başladık. Dünya Bankası Türkiye öngörülerinde büyüme hızımızı 2022 yılı için yüzde 2,9’dan yüzde 2,3’e revize etmiştir. 2023 yılı beklentisini de yüzde 3,2 olarak açıklamıştır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz. Yılın ikinci yarısında ciddi bir yavaşlama bizleri bekliyor. Benim tahminim yüzde 4 civarlarında bir büyüme ile yılı tamamlayabiliriz. Enflasyonla mücadele konusunda başarılı olabilmemiz için büyümeden taviz vermemiz gerekmektedir. Fakat Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nureddin Nebati’nin son açıklamalarından, enflasyonu düşürmek yerine, büyümeyi tercih ettiklerini görüyoruz. Bursa’mız otomotivin Türkiye’deki merkezi olması dolasıyla otomotivde yaşanan olumsuz gelişmelerde en fazla etkilenen şehirlerin başında gelmektedir. Son açıklanan İSO 500’ün 2021 yılı verilerinde bunu net bir şekilde görebiliriz. Tablo 2022 yılında ağırlaşarak devam etmektedir. Tedarikte ve enerjide yaşanan kesintiler nedeniyle sektörde ciddi duruşlar yaşanmıştır. Yılın 2’nci yarısında bu sorunlar aşılırsa toparlanma şansı olacaktır. Ancak Tofaş’ın 22 yıldır üretimini yaptığı Doblo imalatının, Stellantis’in kararıyla İspanya’ya alınacağı haberi ve yerini dolduracak bir projenin açıklanmamış olması, Bursa’mız ve ülkemiz için son derece üzücü bir durumdur. Tüm dünyada yaşanan enflasyon, enerji, tedarik sıkıntıları ve uygulanan sıkı para politikaları, ülkemizin yaşadığı sıkıntıları daha da artmaktadır. Ekonomimize olan güvenin tahsis edilmesi için ülkemizde bir an önce dünyada uygulanan para politikalarına paralel, politikalar uygulaması gerekmektedir.

Fatih ŞAKİR / BALKANTÜRKSİAD YKB

Her krizde fırsat bulunmakta

İlk yarısını geride bırakmaya hazır­landığımız 2022 yılına pandeminin gölgesinde ve 2021’in son döneminde belirginleşen ekonomik kırılganlıklarla girmiştik.

Global anlamda yaşanan ve ülkemizi de etkileyen başta enflasyon olmak üzere tedarik sıkıntılarının bera­berinde getirdiği fiyat artışları, yılın ilk yarısında tüm dünya gibi bizde de yaşandı. Bir de hemen kuzeyimizde Rusya ile Ukrayna arasında başlayan ve devam eden savaş durumu sıkıntıları daha da artırdı.

Ancak belirtmek isterim ki, bilhassa dış ticaret açısın­dan söylemek gerekirse her krizde bir fırsat bulunmakta­dır. Nitekim özellikle Avrupa ülkelerinden yoğun satın alma taleplerinin olduğunu biliyoruz. Bu anlamda biz yılın ikinci yarısından umutluyuz. Son açıklanan bü­yüme oranları yılın ikinci yarısı için olumlu beklentileri­mizi daha da artırdı. Ayrıca yılın ikinci yarısında inşaat sektöründe ve Bursa özelinde çok önemli gelişmeler bekliyoruz.

Mustafa ANDIÇ / İMSİAD YKB

Yatırımlarımızı tutuyoruz

Bursa’da Bozbey dönemi Bursa’da Bozbey dönemi

Yılın ilk yarısı zor geçti ve zor geç­meye devam ediyor. İnşaat mal­zemelerindeki zamlar yılbaşından bu yana sürekli devam ediyor. Bu zamları akaryakıt ve enerji zamları tetikliyor. Akaryakıt zammıyla beraber nakliye fiyatları artıyor. Bunlar da ürünlerin fiyatlarına yansıyor. Dövizdeki artışın devam etmesi de yurt dışın­dan gelen ithal malzemelerin fiyatlarını etkiliyor. Bu durum da bizim ham madde malzeme fiyatlarını yüksel­tiyor. Bunlar sektörümüzün sırtında büyük bir yük ol­maya devam ediyor. Satış rakamlarına baktığımızda ipotekli satışlar ilk aylarda düştü. Son yılların en düşük seviyelerine geldi. İkinci el gayrimenkuller daha çok satı­lır oldu. Bunun sebebi gayrimenkul fiyatlarının bu zam yağmuru altında artmış olması. Zamlar ve birçok diğer etken nedeniyle üretimler azalmaya başladı. Sektör tem­silcileri daha az inşaat yapıyor. Arzda bir gerileme var. Türkiye’nin her yıl 700 – 800 bin bandında konuta ihti­yacı var ama bu rakam 500 binlerde seyrediyor. Bu da arzın azalması sebebiyle vatandaşın, parası olsa bile ara­dığını bulamaması anlamına geliyor. Biz yıllardır bu teh­likeyi dillendirdik. Şu anda da bunun içerisindeyiz. 150 metrekare altındaki konutlarda KDV’lerin yükseltilmesi de önümüzdeki süreçte sektörü olumsuz etkileyecek. Son dönemde konut alımına yönelik açıklanan paketler olumlu gibi durmakla beraber vatandaşın alım gücü azaldığı için çok fayda sağlamayacak. Yine çok önceden beri söylediğimiz bir konu var; bu tarz teşviklerin hızla verilmesi lazım. Zamanı geçtikten, hasarlar oluştuktan sonra bu tarz tedbirlerin gelmesi yeterli olmuyor. Yılın ikinci yarısında bu tempo, bu olumsuzluklarla devam ederse iyi bir sonuç beklemek mümkün değil. Yatırımla­rın daralması ve fiyatların yükselmesi söz konusu. Va­tandaşın gayrimenkule, konuta erişiminin daha da zorlaşması söz konusu. Dolayısıyla işsizliğin daha fazla artması kaçınılmaz gözüküyor. Bu noktada beklentimiz istikrar. Bir dengenin oluşmasını bekliyoruz. Zamların ne zaman duracağını bilmiyoruz. O yüzden bu koşullarda bizlerin daha fazla yatırım yapması mümkün değil. Mü­teahhitler yatırımlarını minimumda tutuyor.

Zarif ALP / RUMELİSİAD YKB

Uygun fiyatlı kredilerin önü açılmalı

Pandemi koşulları, küresel ticaretteki da­ralmalar ve Rusya-Ukrayna krizi, tüm dünyayı yakından etkiledi. Küresel ekonomide yaşanan dalgalanmalara rağmen son açıklanan verilere göre Türkiye eko­nomisi, yılın ilk çeyreğinde yüzde 7,3’lük bir bü­yüme yakalamış durumda.

Enerji ve hammadde fiyatlarındaki artışlar ne yazık ki devam ediyor. Maliyet artışlarının devam etmesi, 2022’nin ikinci yarısında üreti­min negatif etkileneceğini gösteriyor. Türki­ye’nin ekonomi senaryolarına pozitif bakmak zorundayız. Ekonominin geleceğine yönelik beklentimiz olumlu yönde. Bu süreçte, döviz kurlarının stabil halde ve öngörülebilir du­rumda olması herkes için çok önemli. Her geçen gün finansmana erişim zorlaştığı için piyasa­larda bir belirsizlik söz konusu.

Ham madde tedarikinde zorlanıl­dığı için de kredilerin önünün uygun fiyatlarla hızlı açılmasında fayda var. Dünyada yaşanan tekno­lojik savaşta, Batı ve Avrupa ülkele­rinin önüne geçmemiz gerekiyor.

Bursa’nın da uzun yıllardır ihraca­tındaki en önemli sektörlerinin başında gelen otomotiv ile ilgili küreselde yaşanan çip ve teda­rik sorunları, ister istemez ihracat artışını olum­suz etkiledi. Ülke olarak, global ölçekte rekabet üstünlüğümüzü koruyup daha da geliştirmek adına ileri teknoloji odaklı yatırımların ülke­mize kazandırılması çok önem taşıyor.

Bu bakımdan Ar-Ge ve teknoloji geliştirme odaklı çalışmaları hızlandırıp, değişen dünya koşullarına hızlı adapte olmamız gerekiyor.

Tabii mevcut süreçte, enflasyonla mücadele konusu da kritik bir hal aldı. Bu sürecin, toplum­sal uzlaşmayla birlikte, sektörel olarak ortak akılla ve daha fazla istişare ile yürütülmesi de son derece önem arz etmektedir.

Ali GÜLER / KSİAD YKB

Verimli bir ilk yarı yıl geçirdik

Yılın ilk yarısı sanayiciler açısın­dan verimli geçti. Fiyatlar yük­seldi ama sonuç itibariyle biz dinamik bir ülkeyiz. Hem yurt içinde hem de yurt dı­şında satışlarımız arttı. Sanayici arkadaşlarım­dan da benzer duyumlar alıyorum. Fiyatların yükselmiş olması daha çok sabit gelirli insan­ları etkiliyor. Sanayicilerin kazancı ise girdi maliyetlerindeki artışa oranla yük­seliyor. Hazine ve Maliye Bakanı Nured­din Nebati’nin söylediği gibi enflasyon sabit gelirli insanları etkiliyor. Ancak sa­nayide işler yavaşlamadı. Pandemi dö­neminde de pandemiden sonra da işlerimiz yükselerek devam etti. Ben yılın ikinci yarısından daha da umutluyum. Enerji, ham madde ve lojistik maliyetleri artıyor ama biz bu artışları kendi satış fiyatlarımıza yansıtı­yoruz. Tüm bunlara rağmen iç ve dış piyasadan gelen taleplerde de bir daralma olmadı.

Gürsel DURMUŞ / ARSİYAD YKB

Piyasaya güven verilmeli

Geçen yıl başlayan dövizdeki dal­galanmanın önüne geçmek adına kur korumalı mevduat uygulamasına ge­çildi. Böylelikle dövizdeki dalgalanmanın önüne geçilmeye çalışıldı. Ancak maalesef geldiğimiz noktada kur korumalı mevduat uygulamasının dövizdeki artışın önüne geçemediğini gördük. Yılın ilk yarısında dövizin talep baskısının karşı­sında yeterli arzın olmamasından dolayı dö­vizde artışa şahit oluyoruz. Söz konusu uygulamanın dövizde artış yaşanmasının önüne geçemediğini görüyoruz. İnsanlarımızda bir enflasyon baskılaması var. Yani enflasyonun yüksek seyretmesi dolayısıyla kendilerini hem iş çevresinde hem de bireysel anlamdan enflasyondan korunma güdüsüyle, Türk Lirası’nda kalmamak adına farklı yatırım enstrümanlarına yöneldiğini gözlemliyoruz. Geçtiğimiz yıl doların 18 TL’ye gittiği dönemdeki gibi bir panik söz konusu değil ama bir güven so­runuyla karşı karşıyayız. İş dünyasında ve ticari anlamda da bu durumdan dolayı bir sıkışıklık yaşanıyor.

Dövizin artışından dolayı ihracatımız artacak ve ithalatımız azalacak gibi bir görüş hakimdi. Ama maalesef bu noktada da son ithalat rakamlarına baktığımızda ithalatın ihra­catın üzerine belirli noktada çıktığını gördük. İthalatın kısılması ve ihracatın gereken etkiyi göstermesi konusunda da beklediğimiz olumlu ivmeyi göreme­dik. Yılın ikinci yarısı için piyasada enflas­yona dayalı bononun veya süper bononun çıkarılması yönünde bir beklenti oluşturuldu; dövize olan talebin azalması ve döviz hesapla­rından TL’ye geçişi hızlandırmak adına. Ancak bu konuda da bir belirsizlik söz konusu. Bono uy­gulamasının da artıları ve eksileri var. Bu durum faizlerin yüksek seviyelere çıkmasına yol açacak. Tüm bunların yanında yaklaşan bir seçim dö­nemi de var. Ekonominin bu kadar soğutulma­sına, paranın sıkışmasına müsaade edilir mi diye endişeler de var. Önümüzdeki süreçte, piya­saya ve yatırımcıya güven veren yaklaşımlarla ekonomik ortam rahatlatılabilir. Ancak bu adım­lar atılmazsa içinde bulunduğumuz kısırdön­güde devam etme kaygısını taşıyorum. Küresel anlamda yaşanan tedarik sıkıntılarından dolayı dünya genelinde bir enflasyon baskısı var. Rusya – Ukrayna savaşı da bu süreci olumsuz et­kilemeye devam ediyor. Özellikle gıda ve enerji fiyatları bu yüzden yüksek seyrediyor. Dünya ül­keleri parasal sıkılaşmayla bu soruna bir çözüm bulmaya çalışıyor. Ancak biz de bu sıkılaşma söz konusu değil. Biz bu noktada dünya ülkelerin­den olumsuz ayrışıyoruz.

Ömer YILDIZ / BEKSİAD YKB

Karamsar değiliz

2022 yılına henüz pandemi bitmemiş bir halde ve pandemiden kurtulma temennileriyle girdik. Yıla da sektör olarak Ocak ayında düzenlediğimiz fuarla merhaba dedik. Güzel ve başarılı bir fuardı. Sonrasında pandeminin etkisinin zayıflaması bizi daha da ümitlendirdi. Mart ayında başlayan Rusya – Ukrayna savaşının olumsuz etkilerine bir de dövizdeki hareketlilik, enerji fiyatlarındaki yükselmenin tüm sektörleri olduğu gibi bizim sektörümüze de olumsuz etkileriyle birlikte yılın ilk yarısını tamamlamış olduk. Birkaç hafta önce de ikinci fuarımızı düzenledik. Ticaretimiz açısından başarılı bir fuardı. Yılın ilk yarısı her açıdan sıkıntıların olduğu bir dönemdi. Özellikle ham madde fiyatlarındaki hızlı yükselişler ve savaşın beklediğimizin üzerindeki etkileriyle zor bir süreci geride bıraktık. Ama biz sektör olarak yine üretmeye, ihracata devam ettik. Şükürler olsun üretiyoruz ve ürettiklerimizi de dünya pazarlarına satmaya devam ediyoruz. Bugünlerin geçici olduğunu, ülkemizin de bu türbülanstan en kısa sürede çıkacağına olan inancımız tam. Onun için herhangi bir ümitsizliğimiz, karamsarlığımız yok. Bugünlerin geçeceğine inanıyoruz. Bu manada yılın ilk çeyreğiyle ilgili gelen büyüme rakamları da yılın ikinci yarısı için umut verici oldu.

Murat KAYA / GESİAD YKB

Üreten kesim desteklenmeli

2022 yılının ilk yarısı global anlamda oldukça zorlu bir süreçti. Sektörel bazda ayırma­dan bütün firmalarımızın yaşadığı sı­kıntı ortak. Enerji ve üretim maliyetleri herkesi zorluyor ve zorla­maya da devam ediyor. Biz istikrar­dan yana olduğumuzu her fırsatta dile getiriyoruz. Ama belirsizlik orta­mının olması ve güne yeni zam dal­galarıyla uyanmamız bizleri tedirgin etmekte. Bu bağlamda bizim beklen­tilerimiz çok. Gerek iş barışı gerekse de işçi barışı anlamında alınacak ted­birler ve destekler bizlerin yılın ikinci yarısı için önyargılarımızı kıracak. Umudumuzu yetirmiyoruz ama acil önlem ve tedbirler alınması gerekti­ğini vurguluyoruz. Sanayi­ciler ve üretim yapan kesim için bu desteklere acilen ihtiyacımız var. Çünkü gerek global teda­rik zincirinin kırılganlığı gerekse gümrüklerde ve lo­jistik anlamında yaşanan sı­kıntılar önümüze karanlık bir tablo çıkarmakta. Bizler üretim sevdalıları olarak her zaman hazırız. Üretmeyi arzuluyoruz. Tüm dünyada sıkıntıla­rın yaşandığı ve Rusya ile Ukrayna arasında fiilin savaşın sürdüğü or­tamda alınacak tedbirler üretim yapan sanayiciyi ve iş insanını koru­maya yönelik olmalı. Bu temennileri­mizin karşılık bulması taraftarıyız. Önümüzdeki sürecin daha güzel geç­mesini ümit ediyoruz. Çünkü, üretim bu aşamada her geçen gün daha zor hale geliyor. Özellikle ana sanayiler­den gelen haberler bizleri ürkütmeye başladı.

Emre YILDIZ / ASKON Bursa Şb. Bşk.

Maliyetler üretime engel değil

Türkiye, üretim gücü ve çeşitliliği sayesinde ihracat hacmi geniş ve ticaret potansiyeli çok yüksek bir ülke. Küresel boyutta yaşanan olumsuz gelişmelere ve enflasyonun etkisine rağmen güncel durumda Türkiye ihracat hacmini, yatırımlarını ve üretimini güçlendirerek arttırmaya devam etmekte. Bu durumu büyüme rakamlarında da görmekteyiz: TÜİK’in verilerine göre ilk çeyrekte yüzde 7,3 büyümenin yüzde 4,9’u ihracat katkısı ile gerçekleşmekte (özel tüketimler haricindeki etkisi). Bu anlamda Türkiye’nin ihracat alanındaki performansının olumlu yönde seyrettiğini düşünüyorum ancak ihracat potansiyelimiz gerçekleşenden çok daha fazla. Yukarıda da değindiğim gibi yüksek potansiyelimizi kullanarak olumlu yönde seyreden ihracat rakamlarımızı daha da arttırabileceğimiz kanısındayım.

LME (London Metal Exchange) verileri incelendiğinde emtia fiyatlarının geçtiğimiz yılın ilk çeyreğiyle birlikte artarak devam ettiği görülebilir. Emtiadaki artış güncel durumda da hala devam etmekte. Hammadde tedariğini güçleştiren bu durum sadece Türkiye’de değil küresel boyutta bir etkiyi beraberinde getiriyor. En büyük etkiyi de tabi ki üretim maliyetlerindeki artışlarda görüyoruz. Bağımsız finansal raporlama şirketlerinin verileri incelendiğinde maliyet kalemlerindeki en yüksek artışın direkt ilk madde ve malzeme yani hammadde de olduğunu göreceksiniz. Enerji olmadan çalışan bir üretim hattı mümkün olmadığından, enerjide yaşanan artışı da genel üretim giderlerinde görmek mümkün. Bu durum ihracat sektöründe döviz cinsiyle alım-satın yapan üreticiyi ciddi anlamda zorlamasa da, artan maliyetler üretim tesislerini etkiliyor. Ancak üretim durmadan devam etmek durumunda, bu yüzden de artan maliyetler üretime engel değil. Tesisler en verimli şekilde çalışmaya ve kalitesini düşürmeden Türkiye ekonomisine katkı sağlamaya devam etmekte.

Üretimin ikinci yarıda da benzer maliyetlerle devam edeceğini, bu anlamda ilk yarıya kıyasla büyük ölçüde değişmeyeceğini düşünüyorum. Hali hazırda katlanılan maliyetler Türkiye’nin üretim hacminde bir gerilemeye neden olmadı aksine ihracat giderek büyümeye devam etmekte. Ülkeye döviz getiren ihracatçı, kazancıyla yatırım yapmaya ve üretimi güçlendirmeye devam etmekte. 4

İhracatta pozitif bir ivme yakalanması adına ne gibi adımlar atılmalı? Geçen yılın ihracat hacmine baktığımızda bu senenin aynı dönemine kıyasla, Bursa benzer bir çizgide durmakta. Gelişmesi ve daha da büyümesi beklenen ihracatın, benzer çizgide seyretmesi Bursa gibi ihracat hacmi geniş bir şehrin beklediği ivmeyi alamadığını gösterse de Bursa Teknolojisi Organize Sanayi Bölgesi ve Hasanağa Organize Sanayi Bölgesi’nde yapılmakta olan yatırımlar önümüzdeki dönemlerde Bursa’nın ihracata olan katkısını gözler önüne serecek. Bu anlamda üretici için yapılacak teşvikler ve ihracat aşamasında getirilecek kolaylıklar pozitif ivmenin yakalanmasında büyük önem taşıyor. Günümüzde ihracatçı evrak işlerine ve ihracat süreçlerine ciddi zaman ve kaynak harcıyor. Gümrük ve belge işlemlerin kolaylaştırılması adına yapılacak olan teşvikler, küçük ölçekteki girişimci ve üreticilerin pazara katkı sağlamasına yönelik girişimleri arttıracaktır

Küresel boyutta yaşanan krizler elbette Türkiye’yi de etkilemekte ve ihracata olan talebin düşmesine neden olabilecek durumlar yaratmakta. Bu anlamda Türkiye, Bursa olarak üretimdeki kalitemiz, ürün çeşitliliğimiz ve iş gücünden aldığımız destek ile birlikte ihracatın hız kesmeden devam etmesini sağlamak durumundayız. İkinci çeyrekte ihracat hedeflerimize ulaşıp, yılı en yüksek verim aldığımız rakamlarla kapatmak öncelikli görev ve sorumluluğumuz. Bu nedenle küresel çapta yaşanan gelişmelerin etkilerini minimize ederek, ihracata verdiğimiz değeri arttırmayı ve hedeflerimize yaklaşarak yaşanabilecek olumsuz gelişmeleri lehimize çevirmekten yanayız.

Yavuz KAZANGİL / TOSYÖV Bursa Başkanı

Çin’in yavaş gitmesi Türkiye’ye yaradı

Tüm dünyayı etkileyen, yaşamın doğal akışını değiştiren pandemi ile geçen iki yıllık belirsizlik bu yılın ilk aylarında biterken, bu kez hemen kuzeyimizde Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşı gördük.

Tabi acı bir durum savaşın olması ama Türkiye siyasi olarak ortada durarak, den­geli bir siyaset sergileyerek ülkemizin etkilenmesinin mi­nimum seviyede olması sağlandı.

Global ekonomide yaşanan hammadde tedariki başta olmak üzere enflasyonist baskı ile birlikte gelen ekono­mik sıkıntılar dünyada üre­tim ve ticareti zorlaştırdı. Bu dönemde ülkemizde yatırım­lar hiç durmadı.

İlk iki çeyrekte Çin’in eko­nomik anlamda yavaş git­mesi ülkemiz ihracatı açısından önemli fırsatlar oluşturdu ve dış ticaretimizi ciddi anlamda destekledi. Ül­kemiz inşallah bu avantajı kaybetmeden devam edecek.

Şu an sanayi sektörünün asıl derdi enerji fiyatları ile re­kabetini sürdürebilme çabası. Bunu yönetebildiğimiz sü­rece doğru ekonomik plan­larla büyüme planlarımızda sıkıntı olmayacaktır.