Cumhuriyet ve Avrupa Yerel Yönetimler "Özerklik şartı.
Bu hafta içi Cumhuriyetimizin 92. Kuruluş yılı kutlanacak. Cumhuriyet demek özetle halk egemenliği, halkın seçtiği yöneticiler, karar vericiler tarafından yönetilmek, vatandaşın, milletin her ferdinin yasalar önünde elit olması demek. Gerçi yönetim biçimi açısından Bugün "Cumhuriyet kavramı, "Demokrasi kavramının gölgesinde kaldı. Krallıkla yönetilen (biçimsel olsa da) İngiltere İspanya gibi ülkelerin Cumhuriyetle yönetilmemesine rağmen kurdukları demokrasilerle Ortadoğu Cumhuriyetlerini kıyaslarsak ne demek istediğim daha kolay anlaşılabilir.
Demek ki Cumhuriyeti kurmamız yetmemekte, onu demokrasiyle, eğitimle, sanatla, kültürle, medeniyetle, Yani "Bireyle - İnsanla- Hayatla bütünleştirmek gerek. Ülkemiz özellikle son 35 yıldır (her kesimin farklı isim koyduğu ama hakim iradenin "bölücü terör örgütü olarak nitelediği) terör örgütünün yarattığı sorun yumağının, sarmalın içinde olduğu için gıpta ettiğimiz demokrasi ve insan hakları ve Özellikle yerinden yerel yönetim hususunda gerekli adımları atamıyor.
Bu yönde siyasi yapıyı, siyasetçileri eleştirmek kolay ama özellikle terör örgütünün yarattığı bu sarmalda ideal yerel yönetim modellerini hayata geçirmek zor.
Aslında, Avrupa Konseyi bünyesinde 15 Ekim 1985 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye tarafından da 21 Kasım 1988de imzalanan Yerel Yönetimler Özerklik şartı, giderek artan görev ve sorumlulukların karşılanması için yerel yönetimlere esneklik tanınması, yerel yönetimlere görevlerini en iyi şekilde gerçekleştirecek yönetim yapısını sağlanması ve yerel yönetimleri merkez müdahalesinden korunmasını amaçlamakta.
18 maddelik şartın bir çok maddesinde Türkiye Cumhuriyeti "çekince koymak zorunda kalmış. Tahmin edebileceğimiz gibi çekincelerin ana nedeni özelikle doğu ve Güneydoğuda bu şartların kötüye kullanımı, üniter devlet yapısına verebileceği zararlar.
Aslında siyasetin hemen tüm kurumları ve üst yönetimler, hakim irade de Cumhuriyetin, Ülkenin artık Ankara dan yönetilemeyeceğinin farkında ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin Herkes yanında, ama gelin görün ki güdümlü eli silahlı terör örgütü ve uzantıları ile oluşan bu ortamda doğal olarak hangi siyasi görüş hakim olursa olsun Ankara ipleri elinden bırakmayacaktır.
Türkiyenin de Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaşadığı, yaşayacağı en büyük talihsizlik burada yatmaktadır. Sağlıklı bir yönetim modeline geçmemiz iki ucu... değenek misalidir.
Geçtiğimiz hafta Diyarbakır Barosu başkanı, bölücü terör örgütüne "siyasi örgüttür niteleme ve yakıştırması yapınca hakkında yakalama kararı çıkarıldı ve göz altına alınıp daha sonra serbest bırakıldı.
Evet, belki felsefi anlamda her terör örgütünün etnik, mezhebi türden siyasi ve sosyal yönleri hedefleri var.
Bu bakımdan bölücü terör örgütünün de siyasi yapılanma olduğu söylenebilir, ancak bilinmelidir ki Yöntem olarak terör (yıldırma, sindirme, şiddet) uyguluyorsa siyasi hedefleri siyasi yapılanmaları olsa da terör örgütü terör örgütüdür ve bunu savunmanın, legal, sempatik göstermenin anlayışla karşılanması (evet demokrasimiz istenen seviyede olmasa da) demokratik bir yönetimde asla beklenemez. Bu bakımdan tüm ilgili ve sorumlularımızın söz ve söylemlerinde terör yöntemini benimseyen bir yapılanmaya yorum getirip tariflerken daha özenli ve dikkatli olmalarını beklemek durumundayız.
Evet. 92.yılını geride bıraktığımız Cumhuriyetimizin, ileri demokrasi, insan hakları, doğaya, insana saygı, medeniyet, sanatla, üretimle, ekonomik gelişmişlikle, bütünleştiği nice yıllara, diyerek yazımızı noktalıyoruz.
Saygılarımla.
Bu hafta içi Cumhuriyetimizin 92. Kuruluş yılı kutlanacak. Cumhuriyet demek özetle halk egemenliği, halkın seçtiği yöneticiler, karar vericiler tarafından yönetilmek, vatandaşın, milletin her ferdinin yasalar önünde elit olması demek. Gerçi yönetim biçimi açısından Bugün "Cumhuriyet kavramı, "Demokrasi kavramının gölgesinde kaldı. Krallıkla yönetilen (biçimsel olsa da) İngiltere İspanya gibi ülkelerin Cumhuriyetle yönetilmemesine rağmen kurdukları demokrasilerle Ortadoğu Cumhuriyetlerini kıyaslarsak ne demek istediğim daha kolay anlaşılabilir.
Demek ki Cumhuriyeti kurmamız yetmemekte, onu demokrasiyle, eğitimle, sanatla, kültürle, medeniyetle, Yani "Bireyle - İnsanla- Hayatla bütünleştirmek gerek. Ülkemiz özellikle son 35 yıldır (her kesimin farklı isim koyduğu ama hakim iradenin "bölücü terör örgütü olarak nitelediği) terör örgütünün yarattığı sorun yumağının, sarmalın içinde olduğu için gıpta ettiğimiz demokrasi ve insan hakları ve Özellikle yerinden yerel yönetim hususunda gerekli adımları atamıyor.
Bu yönde siyasi yapıyı, siyasetçileri eleştirmek kolay ama özellikle terör örgütünün yarattığı bu sarmalda ideal yerel yönetim modellerini hayata geçirmek zor.
Aslında, Avrupa Konseyi bünyesinde 15 Ekim 1985 tarihinde imzaya açılan ve Türkiye tarafından da 21 Kasım 1988de imzalanan Yerel Yönetimler Özerklik şartı, giderek artan görev ve sorumlulukların karşılanması için yerel yönetimlere esneklik tanınması, yerel yönetimlere görevlerini en iyi şekilde gerçekleştirecek yönetim yapısını sağlanması ve yerel yönetimleri merkez müdahalesinden korunmasını amaçlamakta.
18 maddelik şartın bir çok maddesinde Türkiye Cumhuriyeti "çekince koymak zorunda kalmış. Tahmin edebileceğimiz gibi çekincelerin ana nedeni özelikle doğu ve Güneydoğuda bu şartların kötüye kullanımı, üniter devlet yapısına verebileceği zararlar.
Aslında siyasetin hemen tüm kurumları ve üst yönetimler, hakim irade de Cumhuriyetin, Ülkenin artık Ankara dan yönetilemeyeceğinin farkında ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin Herkes yanında, ama gelin görün ki güdümlü eli silahlı terör örgütü ve uzantıları ile oluşan bu ortamda doğal olarak hangi siyasi görüş hakim olursa olsun Ankara ipleri elinden bırakmayacaktır.
Türkiyenin de Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana yaşadığı, yaşayacağı en büyük talihsizlik burada yatmaktadır. Sağlıklı bir yönetim modeline geçmemiz iki ucu... değenek misalidir.
Geçtiğimiz hafta Diyarbakır Barosu başkanı, bölücü terör örgütüne "siyasi örgüttür niteleme ve yakıştırması yapınca hakkında yakalama kararı çıkarıldı ve göz altına alınıp daha sonra serbest bırakıldı.
Evet, belki felsefi anlamda her terör örgütünün etnik, mezhebi türden siyasi ve sosyal yönleri hedefleri var.
Bu bakımdan bölücü terör örgütünün de siyasi yapılanma olduğu söylenebilir, ancak bilinmelidir ki Yöntem olarak terör (yıldırma, sindirme, şiddet) uyguluyorsa siyasi hedefleri siyasi yapılanmaları olsa da terör örgütü terör örgütüdür ve bunu savunmanın, legal, sempatik göstermenin anlayışla karşılanması (evet demokrasimiz istenen seviyede olmasa da) demokratik bir yönetimde asla beklenemez. Bu bakımdan tüm ilgili ve sorumlularımızın söz ve söylemlerinde terör yöntemini benimseyen bir yapılanmaya yorum getirip tariflerken daha özenli ve dikkatli olmalarını beklemek durumundayız.
Evet. 92.yılını geride bıraktığımız Cumhuriyetimizin, ileri demokrasi, insan hakları, doğaya, insana saygı, medeniyet, sanatla, üretimle, ekonomik gelişmişlikle, bütünleştiği nice yıllara, diyerek yazımızı noktalıyoruz.
Saygılarımla.
Sayı: 1016 - Sayı'nın Kapağı