Zincir

Sokak röportajında, spiker soruyor: “Hayat pahalılığına ne diyorsunuz?” Vatandaşın cevabı: “Gerçekten her şey çok pahalı. Allah herkese kolaylık versin.” Yeni soru: “Önümüzdeki seçimde hangi partiye oy vermeyi düşünüyorsunuz?” Aynı vatandaşın cevabı: “İktidardaki partiye elbette. Bütün bu zamları iktidarı kötü göstermek için muhalefet yapıyor. Vatandaşı düşünmüyorlar.”

Sokak röportajlarında bu ve benzeri pek çok şaşırtan vatandaş tablolarıyla karşılaşmak mümkün. Bir süre önce karşılaştığım bir tanesi, galiba bu meselenin zirve noktası.

Gençten bir delikanlıya soruluyor: “Bir süre önce ülkemizden kaçırılan Mısır Piramitleri’ni duymuş olmalısınız. Bu konuda ne diyeceksiniz?” Cevap: “Evet. Bunun yabancı ajanların işi olduğu muhakkak. Ancak mutlaka ki, içerden de işbirlikçileri var.” Yeni soru: “İçerdeki iş birlikçiler kimler olabilir sizce?” Cevap: “Kesin şudur diyemem ama gümrükçüler olabilir. Onlar olmasa sınırdan nasıl geçirecekler öyle değil mi?” Yeni soru: “Siz ne iş yapıyorsunuz efendim?” Cevap bir trajedi: “Ben tarih öğretmeniyim.”

Buna gerçekten zirve denilebilir. Belki daha trajik olanlar da vardır. Dinledikçe, “yok artık” denilecek neler. Acaba bunlar özel mi kurgulanıyor diye düşünmeden edemiyorsunuz. Ama sonra açıklamaları ile şaşkına çeviren profesörleriniz akla geliyor. “Dünyayı aydınlatan güneş değil” diyen, benzeri nice inciler dizen son senelerin eğitmenlerini, mülakatları ya da “Milyoner” yarışmasında kendisini kanıtlamış ve Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör atanmış profesörü düşünüyorsunuz.

“Körling, hokey ve paten hangi zeminde yapılan sporlardır?” diye sorulmuştu. Şıklar: buz, çim, toprak ve kum idi. Profesörümüz, önce seyirci jokerini kullandı. Seyirci %91 oranında buz dedi. Profesörümüz tatmin olmadı. Seyirciye güveni yoktu. Arkadan yarı yarıya jokerini kullandı. Buz ve kum kaldı. Profesörümüz kum cevabını verdi ve elendi. Hatırladınız değil mi? Sonra bu profesörümüz Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olmuştu.

Bunları düşününce sokak röportajlarında alınan cevaplar çok da anormal gelmiyor. Malzeme bu. Şimdi eğitim şöyle geriledi, dünyada en gerilerdeyiz, ilk beş yüzde sadece bir üniversitemiz var falan demek problemin çözümü değil, yalnızca sonucu desek yanlış mı?

Dün gördüğüm bir fotoğrafta, Kültür Bakanı’nın eşi hanımefendinin çantasını taşıyan ve şemsiyesini tutan koruma polisi vardı. Yapmasa büyük ihtimal işinden olacak. Hani Anıt Kabir’de bir sanatçımıza nezaketen şemsiye tuttu diye görevden alınan bir komutanımız vardı, onu hatırladım. En basit haliyle cehaletten böylesine beslenen, milletin gözünün içine sokacak kadar pervasızca nemalanan bir siyaset mekanizması olunca, milletin tercihen cahil bırakılmasını bir bilinçli çalışma olarak görmeye başlıyorsunuz. Ayrıca, pay aldığı için bunu destekleyip alkışlayan oy deposu bir zümre de var.

Şimdi, devletin kendisine verdiği Mercedes’i 11 yaşında diye beğenmeyen ama vatandaşın ekonomik sıkıntılarını dert ettiği imasıyla, sık sık arabasını yenilemekten korktuğunu söyleyen Diyanet Başkanı’na üzülüp korkma, al demek mi lazım? Başkan, Pakistan’ın 3 ayrı bölgesine her gün THY’nin 2 gidiş 2 geliş uçuşu varken Pakistan’a özel jetle gitmiş. Buna ne diyelim? Milli Eğitim Bakanlığı’nın iki misli bütçe kullanırken, eğitim sisteminin her gün biraz daha geriye itilmesini seyreden Diyanet, satranç oynamanın caiz olmadığını söylemiş. Bu sistem de Türk vatandaşlarının %68’inin cehalete itildiğini söylemek yanlış mı? Peki bu gerçek ortada iken bir kısım milletvekilinin matematik bilgisini neden yargılıyoruz? Onlar sadece, kendilerine oy vermiş bir kısım milletin sureti.

Bir süre sonra belki seçilemeyecekler ama millet onlara ömürleri boyunca maaş ödeyecek. İşte, temelinde eğitim sorunları olan bu ucube sistem nedeniyle, Türkiye 5-7 yılda bir ekonomik krizlere mahkumdur. Bu gerçek 50 yıldır değişmedi, değişmesi de kolay gibi görünmüyor. Ne var ki bu son kriz, öncekileri mumla aratacak ölçüde ağır oldu ve kuzeyimizde bir savaş var. Putin fena oyuna gelip kendini ortaya attı. Ezilen Ukrayna gibi görünse de karşısına aldığı ülkelerin şu anki tavırları devam ederse, aslında çanlar Rusya için çalıyor. Akıl zamanı. Bu oyun çok ülkeyi yakacak güçte. Satranç mı, poker mi, tombala mı? Ya strateji ya blöf kazanacak. Ne çıkarsa bahtıma diyenlerin vay haline…