Hatırlarsınız geçen yaz ortalarında kuraklık yaşadık, barajlardaki su miktarları azaldı, BUSKİ mevcut yeraltı suyu kuyularına yüklendi, bazı yeni kuyular da açtı. Musluklarımızdan akan su kalitesi değişti, biraz sertleşti, bundan rahatsız olduk. 
Oysa biz DSİ olarak 1970’li yıllarda Bursa İçme Suyu Projesi’ni planlarken, kentimizin büyüyecek nüfusuna paralel olarak artacak su ihtiyacını karşılamak için, Nilüfer Çayı üzerine yerleştirdiğimiz Doğancı (110milyon m3/yıl) ve Nilüfer (60milyon m3/yıl) barajlarını, Orhaneli Çayı üzerindeki Çınarcık (70milyon m3/yıl) barajını ve ovanın derinlerindeki yeraltı suyu rezervimizi (115milyon m3/yıl) kullanmayı, ön görmüştük. Aslında bizim bu ön görümüz içinde yer alan yeraltı suyu kullanımı, tarih boyunca insanlığın kullandığı bir düzen idi. İnsanlar binlerce yıldır su kuyuları açıyorlardı, örnekler arasında, Çek Cumhuriyeti ve Almanya’daki 7 bin yıllık kuyular, Doğu Akdeniz’deki 8 bin, Kıbrıs’taki 10 bin yıllık kuyular yer alıyor. Bugün ise yer küre üzerindeki toprakların sulanmasında kullanılan suyun önemli bir bölümü ve milyarlarca insanın içme suyu, yeraltı suyundan karşılanıyor.
Yeraltı suyu, zemin katmanları ve onların altında bulunan çakıllı tabakalar ve kayalar içindeki boşluklarda birikir. Deşarj alanları olarak adlandırılan bazı noktalardan yeraltı suyu yüzeye çıkarak, göllere ve nehirlere doğru hareket eder. Depolama alanları olarak bilinen bazı noktalarda su, ya yağışlar ya da nehirlerden, göllerden sızıntı yoluyla toprağın derinliklerinde depolanır. Ancak bu depolanan yeraltı suyu korunmasızdır, örneğin deniz suyu sızmaları rezervleri kirletebilir, yoğun arıtma olmadan kullanılamayacak hale getirebilir, aşırı kullanımlar da su seviyelerini ulaşılamayacak düzeyde düşürülebilir, kuyuları kurutabilir. 
İnsanların bazı bilinçsiz davranışları da yeraltı suyunu kirletebilir. Ben bunun bir örneğini, Başkanlık dönemimde, Bursa Ovasının doğu bölgesinde gördüm, bölgede kurulu bir tekstil boya fabrikasının ihtiyacı olan suyu kaçak açtığı kuyulardan temin ederken, kimyasallarla yoğun biçimde kirlenmiş deşarj suyunu da, yine açtığı derin kuyularla yeraltına pompaladığına, şahit olmuştum, deyim yerindeyse kendi bindiği dalı kesiyordu. Konuyu rahmetli Şükrü Şenkaya ile paylaştığımda, kendileri dahil, çevredeki tüm sanayicileri bir araya getirdi ve Doğu Pissu Arıtma Tesisi’ni kurdurdu, işletmeye aldırdı, halen de çalışıyor.
Yeraltı suyunun bir başka savunmasız konumu da aşırı su çekimidir, böyle bir durumda yeraltı suyu seviyesi kuyu tabanının altına iner ve kuyular kurur. Yukarıda bahsettiğim Bursa İçme Suyu Projesinde kullanılacak yeraltı suyu miktarı, kullanım sürecinde rezerve giren sudan fazla olmaması göz önünde tutularak hesaplanmıştır. 
Yeraltı suyunun kontrollü kullanımını sağlayan 167 sayılı kanun 1960 yılında yürürlüğe girmiştir ve kanunun uygulanmasında DSİ Genel Müdürlüğü yetkili kılınmıştır. Bir alandaki yeraltı suyu rezervinin büyüklüğü, açılan rasat kuyularından yapılan ölçümlerle hesaplanır, örneğin Bursa Ovasındaki yeraltı suyu rezervi 115milyon m3/yıldır, bu suyu kullanma ihtiyacında olan kişi veya kurumlar, ihtiyaç duydukları miktarı belgeleyerek yetkili kurum olan DSİ’ne müracaat eder, eğer rezervde kullanıma açık miktar varsa, DSİ sunulan belgedeki bilgilere dayanarak, derin kuyu açma izni verir, belge sahibi kuyuyu açar, kendisine verilen izinde belirtilen miktarda suyu kuyusundan çeker, fazlasını çekemez. Ne yazık ki, her konuda olduğu gibi, burada da kontrol mekanizması hassas çalışmıyor, belgesiz kuyular açılıyor, belgelilerde de belgede yazılı miktarların üzerinde su kullanılıyor, oysa kanun gereği bu gibi hallerde bahse konu kuyu kapatılır, yeraltı suyu rezervinin güvenli kullanımı için kapatılmalıdır da…
Bilim insanları altı yıl boyunca 40 farklı ülkeyi kapsayan, 134 benzersiz kuyu veri tabanını incelemişler, toplamda her kuyunun konumu, açılma nedeni ve derinliği dahil olmak üzere yaklaşık 39 milyon kuyu açılma kayıtlarını analiz etmişler. Kuyuların insan yaşamı için hayati önem taşıdığını, ancak düzensiz kullanımları nedeniyle savunmasız olduklarını, milyonlarca kuyunun risk altında olduğunu, tespit etmişler. Bu tespitleri sonucunda yaptıkları analizler onları iki ayrı bulguya yönlendirmiş. İlk olarak dünyadaki kuyuların %20’sinin, su tablasının 5m altına uzanmadığı, yeraltı suyu seviyesinin biraz düşmesiyle bu kuyuların kurumaya başlayacağı, ikincisi de daha derin katmanların geçirimsiz olduğu ve tuzlu su ihtiva ettiği, olmuştur.
İşte bu araştırma sonuçları, bizim 167 sayılı yasa ile yeraltı suyu rezervlerini kontrol altında tutmanın, kapasite üstü su kullanımı yasaklamanın gereğini açıkça gösteriyor.
Bursa ovasının altında, adeta bir Doğancı Barajımızın, çok değerli bir su hazinemizin saklı olduğunu bilginize sunuyorum, bilinçsiz davranışlarla onu kirletmeyelim ve de israf etmeden, dikkatli kullanalım.