banner6

'Para kazanmayı değil mutlu olmayı öğütledim

"Para kazanmayı değil mutlu olmayı öğütledim

Söyleşi 04.02.2019, 22:00 04.02.2019, 22:00
'Para kazanmayı değil mutlu olmayı öğütledim
Röportaj: Nagihan GÖRKEN


Girişimci bir aileden gelen, Baykal Makine'nin kurucusu müteşebbis rahmetli Hakkı Baykal'ın oğlu Sinan Baykal. Bir şey üretmenin ne kadar büyük şevk yarattığını babasının gözlerinde gördüğünü ifade eden Baykal, bu nedenle küçüklüğünde hep sanayici olma hayali kurmuş. Baykal, üretim yapmanın, para kazanmaktan çok farklı bir şey olduğunu belirtirken, üretimi bir ülkenin kalkınmasının en temel öğesi olarak görüyor.


"Hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. Keyif aldığım bir hayat yaşadım diyen Baykal, çocuklarının kendisinin en büyük mutluluğu olduğunu anlatıyor.
Çocuklarını çok iyi yetiştiren, onların başarılarıyla kıvanç duyan Sinan Baykal, onlara hep para kazanmaya değil mutlu olmaya çalışmalarını öğütlemiş.


Sinan bey, sizi kısaca
tanıyabilir miyiz?
Sinan Baykal: 1952 yılında Bulgaristan muhaciri bir ailenin oğlu olarak Bursa'da doğdum. Ailem 1950 yılında Bulgaristan'dan göç etmiş. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Bursa'da tamamladım. Avusturya'ya İşletme Ekonomisi okumak üzere gittim ancak eğitimimi tamamlamadan 1974 yılında döndüm.
Ailenizde başka
girişimci var mı?
Sinan Baykal: Girişimci bir aileyiz. Babam rahmetli Hakkı Baykal, Sofya Sanat Okulu mezunuydu ki o tarihlerde sanat okulu mezunu olmak önemli bir şeydi. Babam, 2. Dünya Harbi'nde Sofya'da bombardıman altında okumuş. Bulgarlar'ın Türkleri rahatsız etmesinden dolayı göç etmeye mecbur kalmışlar. Rahmetli babam Bursa'da önce soba imalatına başlamış. Türkiye'de ilk soba imalatını rahmetli babam yapmış. O zamana kadar Bursa'da insanlar mangalla ısınıyorlarmış. Eskiden Bursa Demirtaş Sanat Okulu'ndan aşağısı yoktu; o kadar küçüktü şehir. Babam da Elmasbahçeler'de soba imalatına başlamış. Heykel'den aşağı inerken solda sıra dükkanlar varmış, imalat Yenişehir Han'ın etrafındaki atölyelerde başlamış. Babamın açtığı ilk atölye de Saman Pazarı'na çok yakın, tütün depolarının karşısındaydı.
Peki siz neden soba imalatına devam etmediniz? 1981 yılında bakır tel üretimine başladıktan sonra 1982 yılında korna üretimine geçiyorsunuz. Korna üretme fikri nasıl oluştu?
Sinan Baykal: Rahmetli babam müteşebbis bir insandı. Soba imalatı babamın döneminde sonlandı. O dönem soba imalatı için gerekli malzeme ve makineleri getirtemeyince bu kez ihtiyacı olan makineleri atölye usülü kendi üretmeye başlıyor ve bu da Baykal Makine'nin başlangıcı oluyor. Sonrasında Baykal Makine Türkiye'nin en önemli kuruluşlarından biri haline geliyor.
Rahmetli babam sac kalıp firmasına abimle beni ortak etti. Avusturya'dan 25 yaşlarında döndüğümde o limited şirketinin hem ortağı hem yönetim kurulu üyesiydim. Ortakların içerisinde bugünün değerli iş insanları da vardı; mesela Ermetal'in sahibi Fahrettin Gülener. Ufak bir şirkettik ama bu şirket hem benim hem de Fahrettin Gülener'in kişisel adım atması için bir fırsat oldu. Öte yandan soba işi mevsimsel bir işti. Biz de emaye bobin teli üretimi yapmaya karar verdik ve başladık. Soba imalatındaki hisselerimi sattım ve oraya ortak oldum. 80 İhtilali'nden 1 hafta sonra şirketi kurmuştuk. Yeni bir teşebbüs için zor bir seneydi. Ama buna rağmen biz üretim yapmayı başardık. Ancak hem sermayemiz yetersizdi hem de kriz dolayısıyla bataklar fazlaydı. Bu koşullarda arayış içerisindeyken ‘Emaye bobin teli ile ne yapılabilir' diye düşündük ve kornayı bulduk. Rahmetli ortağım Mehmet İpekli ile o yıllarda emaye bobin teli satıyorduk. Onun da korna üretmek gibi bir niyeti vardı. ‘Ben bunu tek başıma yapamayacağım bana destek olursanız sizinle bu ürünü üretelim' dedi. Bana da mantıklı geldi ve beraber korna üretmeye başladık. Emaye bobin teli üretimi iki sene daha devam etti ama korna işi daha fazla talep görünce tel üretimine devam etmedik. 1983 yılında Irak'a ihracata başladık. Irak'a yaptığımız ihracat bizim için önemli bir hamle oldu. Biz 2-3 senelik ihracatımızla Demirtaş'taki fabrikayı kurduk. Fabrikamız, Demirtaş Sanayi Bölgesi'nin 4. fabrikasıydı; o zaman sanayi bölgesi bile değildi burası. Şimdi ise 450 fabrika var DOSAB'ta ve Türkiye'nin önemli sanayi bölgelerinden bir tanesi. Zor ama güzel yıllardı. 80 ve 90'ların başlarında Tofaş ile birlikte ana sanayiye başladık. Tofaş bizim ilk referans kuruluşumuz oldu. O sayede Türkiye'nin diğer tüm ana sanayileri ile çalışmaya başladık. 90'lı yıllar özellikle kalite ve işletmeciliğin gelişmesi yönünden önemli zaman dilimiydi. Fabrikalar belki bizi buna mecbur ettiler ama biz de bu konuda çok önemli adım attık. Şu anda otomotiv, yan sanayi işletmecilik becerisi en yüksek olan sanayi dalıdır ve biz bu sıralamada da iyi noktalardayız.
ÜRETİM KÜLTÜRÜNÜN AŞILANMASI
ÖNEMLİYDİ
Sizin sektöre girdiğiniz yıllarda (80'li yıllar) Bursa'da nasıl bir iş hayatı vardı? O günlerin avantaj ve dezavantajlı tarafları nelerdi?
Sinan Baykal: Türkiye'yi bu konuda birkaç döneme ayırıyorum. Atatürk'le birlikte Türkiye bir kalkınma hamlesi yaşadı. Türkiye kalkınmanın üretimle olacağının bilinci ile bu hamleye başlamıştı. Özel sektör diye bir şey yoktu. Öte yandan Rönesans'ın üretim adına atılması gereken adımlarını Osmanlı atamadı. Osmanlı'nın modernizmi kültür seviyesinde bir parça kaldı. Avrupa'ya Osmanlı tarafından yollanan birçok genç şair, sanatçı, heykeltraş oldu ama mühendislik alanında çok az oldu. Osmanlı kalkınmanın üretimle olacağını anladı ama bu üretimin nasıl yapılacağını anlayamadı. Yurtdışına gönderilen mühendisler de üretime yönlendirilemedi. Cumhuriyet döneminde fabrikaların kurulup üretim yapmaya başlaması çok değerli bir şey. Bu, üretim kültürünün aşılanması açısından önemliydi. O dönem devlet ön plandaydı çünkü teşvik edilecek bir özel sektör yoktu.
Bursa'da 60'lı yıllarda az önce bahsettiğim o sıra dükkanlarda rahmetli babam ve diğer müteşebbisler esnaf olarak üretime başladılar. Onlar Türkiye'nin bir nevi özel sektördeki imalat sanayinin öncü jenerasyonu oldular. Biz ikinci nesil olarak işlere başladık; ki 68 kuşağı denilen nesildik. Bizim kuşağımız bir manada liberalleşme kuşağıydı.
80-90 yılları arası kaotik bir dönemdi. 90'lara kadar terör siyaset üzerinde baskı unsuru olmuştu. Toplum bu yaşananlardan yılmıştı. Bu yılmışlık içinde Bülent Ecevit, milletin büyük desteğini alarak iktidar oldu. O dönemde Derviş politikaları dediğimiz ekonomik önlemler paketi de açıklandı. Bu paket yeniden üretimin önünü açan politikalar haline geldi. Ama para politikası ile yurtdışına önemli faizler ödenmeye başladı. O dönemin ekonomistleri bunu çok önemsemediler. Ecevit hükümeti yeni bir model de ortaya koyamadı; bunu ortaya koyacak zamanı da olmadı. AK Parti bu manada tüm bu ekonomik başarısızlıklara bir umut olarak ortaya çıktı. Bu dönemde de ülkeye yüksek faizle büyük kaynaklar çekilmeye devam edildi. AK Parti hükümeti başka kaynak bulma arayışında bu kez otoyol, baraj ve havaalanlarının yapımı gibi milyon dolarlık büyük yatırımları projelendirip, özel sektör yoluyla teşvik etti. Bunlarla yerli üretim yapıldı ama yabancı finansal kaynaklar yaratıldı. Şimdi bu politikalar da yürütülebilir gibi görünmüyor.Devlet artık kendi sanayicisinin aklına güvenerek onların rekabetçi bir model içerisinde üretim yapmasını sağlayarak, yoluna devam etmek zorunda. Şu andaki model finansal kaynak sağlasa bile üretim yapanların özkaynaklarıyla büyümesini sağlayan bir model değil.
Türkiye Endüstri 4.0'dan bahsediyor ancak sanayileşme, bu üretim modeliyle bunu yürütemez. Türkiye'nin 80'lerden sonra en büyük hatası üretimi önemsiz görmesidir. Şu anda hizmet sektörü ile kalkınma gibi akıldışı bir politika öne sürülüyor. İmalat sektörü gelişmezse hizmet sektörünün gelişmesi mümkün değil. Türkiye bundan süratle vazgeçmeli.
HAKSIZ REKABET
YATIRIM YAPTIRDI
Bursa'nın yanı sıra Çin'de de üretim tesisiniz var? Neden Çin'i tercih ettiniz?
Sinan Baykal: Çin'in Guangzhou (Hong Kong'a yakın) eyaletinde fabrikamızı kurduk. Bizi orada yatırım yapmaya teşvik eden Çin'in Türkiye karşısındaki haksız rekabetidir. Çinliler, bizim markamız altında ürünlerimizi, modellerimizi taklit edip Türkiye'de satmaya başladılar. Sadece Türkiye'de de değil dünyanın her yerinde satmaya başladılar. Baktık ki Türkiye'de rekabet edemiyoruz, taklitlerimizi üretenleri dava ettik ama davaları kazanamadık. Sonra Çinli bir bürokrat bize akıl verdi. ‘Çin›de fabrika kurarsanız ülkedeki davaları kazanırsınız' dedi. O akıl işe yaradı. Çünkü Çinliler, ‘Biz kendi sanayimizi koruruz' dediler.
Çin'deki fabrikanızda
kaç kişi çalışıyor?
Sinan Baykal: 150 civarında çalışanımız var, hepsi Çinli. Ben sağlık problemlerinden dolayı çok sık gidemiyorum. Müdürlerimiz, oğlum Selim işleri yürütüyorlar.
Zaten ben de; ‘Çok zorlanmadan bana gelmeyin' diyorum. (gülüyor) Aslında işletmelerin, bana ihtiyacı yok öte yandan benim gidecek yerim de yok. (gülüyor) Seger olarak biz işletmecilik modelinde ve ürün kalitesinde de artık önemli bir yere geldik.
Bursa'daki fabrikanızda kaç kişi çalışıyor?
Sinan Baykal:
Yaklaşık 220 kişi çalışıyor.
YÖNETİM
KADROSUNDAKİ
KADIN ORANI
YÜZDE 44
Erkek egemen bir sektördesiniz. Kadın çalışanlar açısından Seger'de oranlar nedir?
Sinan Baykal: Kadın çalışanlara çok önem veriyoruz. Çalışanlarımızın yüzde 23'ü kadın ve kadın çalışanlarımızın yönetim kadrosundaki oranı ise yüzde 44. 23 yıldır Seger, kadın genel müdürler tarafından yönetiliyor. Genel müdürümüz, ondan önceki genel müdürümüz de kadındı. Şu anda da genel müdür, muhasebe, kalite ve üretim müdürümüz hep kadın. Biz liberal demokrat bir aileydik. Benim kafamda hiçbir zaman kadın erkek ayrımı diye bir kavram yoktu. Yani bizim kültürümüzde böyle bir ayrım yoktu. İş hayatına başladığımızda fabrikada kadın sayısının az olması aslında bizim tutumumuzdan kaynaklı değildi. O dönem aileler kadınları çalıştırmak istemiyordu. Eğitim önemli evet ancak tek başına toplumu değiştirmeye yetmiyor.
Toplumda temel değişimi sağlayan insanların yaşadıkları ve yaşarken ne gördüğüdür. Tekstil fabrikaları kadınları dokumacı olarak işe almasaydı kadınların çalışabileceği fikri belki ailelerde olmayacaktı.
Küçükken böyle bir sektörde yer alacağınızı hayal eder miydiniz? Yoksa başka bir hayaliniz var mıydı?
Sinan Baykal: Ben küçükken de sanayici olma hayalindeydim. Çünkü ben bir şey üretmenin ne kadar büyük şevk yarattığını babamın gözlerinde gördüm.
Üretim yapmak, para kazanmaktan çok farklı bir şey. Benim için hala öyle. Hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. Keyif aldığım bir hayat yaşadım. İyi kötü, inişli çıkışlı günlerimiz oldu ama özellikle çocuklarım benim en büyük mutluluğum. İyi yetiştiler. Onlara hep, para kazanmaya değil mutlu olmaya çalışmalarını öğütledim.

BİRAZ GÖZÜ KARA
OLMAKTA FAYDA VAR
Girişimcilere ne gibi tavsiyeleriniz olur; 3 başlıkta neler önerirsiniz onlara?
Sinan Baykal: Dünya değişiyor dolayısıyla iş şartları da değişiyor. Benim işe atıldığım yıllardaki iş fırsatları farklıydı; bugünün iş fırsatları farklı. O yüzden ürün bazında bir önerim olamaz. Öncelikle sahip oldukları beceri seviyesinin neye yetebileceğine dikkat etsinler. Ama gördükleri manzaradan da ürküp, morallerini bozmasınlar. Çünkü çok iyi eğitimli insanların en zayıf tarafı da teşebbüs edeceği konuyu analiz ettiklerinde başarı şansını gözlerinde küçültmeleri. Biraz gözü kara olmakta fayda var. Başarısız olmaktan korkmasınlar. Hayat 10 defa fırsat sunduysa ve olmadıysa 11. fırsata hayır demesinler. Yılmak yok. Mükemmel seviyede yaşamak için eğitim hayatının da mükemmel olması lazım. Aileler bu anlamda özen gösteriyor, gençler de bunu göstermek zorundalar. Benim babam sanayiciydi benim bir iş görgüm vardı. Ortaklarım da iş yapış şekillerini bilen ve gören insanlardı. Ayrıca hem benim (iki yabancı dil konuşuyordum) hem de ortaklarımın hepsinin yabancı dili vardı. İletişim çok önemli. Çünkü insanlar iş hayatında sıcak iletişim istiyorlar.
İş hayatına dair bir ritüeliniz, uğurunuz var mı?
Sinan Baykal: Olmadı. Ben hayatım boyunca hiç hayal görmedim. Hayal görme fırsatım olmadı. Bir de gariptir ben belli umutlar üstüne fikir üretmeye çalıştım. Hiçbir zaman onlara hayal düzeyinde bakmadım.
Her şey sizde somut galiba. ‘Şunu yapacağım' diyorsunuz ve yola çıkıyorsunuz.
Sinan Baykal: Evet, çünkü böyle bir yerlere geliyorsunuz. Benim için mevcut birikim, bilgi ve becerim ile yapılamaz hiçbir şey yok. Yeter ki fikrinizin peşinizden koşabileceğiniz kondisyonunuz olsun.
KIVANÇ VE ONUR
DUYUYORUM
Kaç yaşında baba oldunuz? Kaç çocuğunuz var?
Sinan Baykal: 30 yaşında baba oldum. Bir kızım bir de oğlum var. İkisi de çok iyi yetiştiler. Kızım mimar, oğlum Selim de ekonomi eğitimi aldı. Onların başarılarıyla kıvanç ve onur duyuyorum.
Kızınız sizinle
çalışmayı düşünmedi mi?
Sinan Baykal: O da gelecek.
İş hayatı yoğun malum,
çocuklarınıza zaman
ayırabildiniz mi yeterince? Bu konuda hiç pişmanlıklarınız var mı?
Sinan Baykal: Çok zaman ayırabildiğimi söylemek mümkün değil. Bu konuda eşim daha çok yardımcı oldu bana.
Çocuklarınızın meslek seçiminde etkili oldunuz mu?
Sinan Baykal: Başta müdahale etmediğimi düşünüyordum ama onlar üniversiteden mezun olduklarında meslek seçimlerine müdahale ettiğimi anladım. Mesela kızıma işletme okuması için müdahale etmiştim. Ancak onun mimarlıkta istekli olduğunu görünce, ki mimarlık benim de hayalimdi, ona hayır demedim. Oğlum Selim de ekonomi bölümünü bitirdi.
Selim Bey ile
unutamadığınız
bir anınız var mı?
Sinan Baykal: Selim'in matematiği hep iyiydi. İlkokula, 5 yaşında başladı. 4 yaşındayken 100'e kadar ikişer ikişer geriye doğru bile sayıyordu. 4 yaşındayken okuma yazma bilmiyordu ama toplama, çıkarma yapabiliyordu.
AİLEDEN GELEN
SANAYİCİ
KİMLİĞİMİZ VAR
Selim Baykal'ı
tanıyabilir miyiz?
Selim Baykal: İlkokulu Bursa'da okudum. Ortaokul ve liseyi İstanbul'da bitirdim. Pittsburgh Carnegie Mellon University'de ekonomi eğitimi aldım. 12 yaşında ayrıldığım Bursa'ya 22 yaşında döndüm. Askerliğimi yaptıktan sonra şirkette çalışmaya başladım. Son 10 yıldır Seger'de yoğun bir tempo içinde çalışmaya devam ediyorum.
Selim bey, babanızın bir işadamı ve kendinize ait bir işyeriniz olduğunu hangi yaşlarda fark ettiniz?
Selim Baykal: 5 yaşlarındayken bana ne olmak istediğimi sorduklarında fabrikaya bekçi olmak istediğimi söylerdim. Demek ki bir işyerimiz olduğunu fark etmişim ve orada ne yapabilirim diye düşünürken çocuk aklımla bekçi olmayı düşünmüşüm. Tabi bizim aileden gelen bir sanayici kimliğimiz var; dedem, babam... Bu nedenle küçük yaştan beri bir işletmemiz olduğunun farkındaydım.
Siz de babalarının işyerinde büyüyen çocuklardan mısınız?
Selim Baykal: Babam eğitimimizi tamamlayana kadar bizi işletmenin içine sokmadı. Yani ‘tezgah başında büyüdük gibi bir hikayemiz' yok. Zaten eğitimlerimizi tamamlayınca şirkete dönecektik. Bizde aile bireyleri yönetim kurulundadır ama icra kurulunda görevleri yoktur. Kültürel olarak da öyle yetiştirdi bizi. Üniversite yıllarında Çin'deki tesis açıldı. Sık sık oraya gidip geldim ama bunlar daha çok gözlem amaçlıydı.
Çocukların gerek bisiklet gerekse arabada en çok sevdikleri şey kornaya basmaktır. Sizin kornalarla aranız nasıldı? Bu işin içinde olmak hayatınıza nasıl yansıdı?
Selim Baykal: Her çocuk gibi ben de direksiyonun başına geçtim. Benim de keyif aldığım bir şeydi kornaya basmak. Korna üretiyor olmak bana normal geliyordu. ‘Baban ne iş yapıyor' diye bana sorduklarında ‘korna üretiyoruz' dediğimde çok garip karşılıyorlardı.
FİZİK OKUMAK
İSTİYORDUM
Küçükken başka bir hayaliniz var mıydı fabrika bekçisi olmak dışında?
Selim Baykal: Küçükken astronot olmaktan tutun da futbolcu olmaya kadar hayallerim çoktu. Ama hayaller hep değişiyor. Üniversite aşamasına geldiğinizde bunu düşünmeye başlıyorsunuz. Açıkçası ekonomi bölümü ilk planda hayalim değildi. Bir lise öğrencisi için dışarıdan çok soğuk ve sıkıcı görünüyordu. Aslında ben daha çok fizik okumak istiyordum. Ablama nazaran ekonomi bölümüne daha fazla yönlendirildim. İlk yıllarda çok memnun değildim bölümümden ama şu an memnunum. Okuduğum bölümün şu an faydasını da görüyorum. Ülkemiz her 2 yılda bir çalkantılı dönem yaşadığı için daha iyi analiz edebilme, daha erken pozisyon alabilme, şirketi sağlam tutabilme adına iyi bir tahsildi.
Seger dışında başka bir yerde çalışma imkanınız oldu mu?
Selim Baykal: Dedemin işletmesi Baykal Makine'de az bir süre bulundum. Fakat sonra iki şirkette bulunmak zor oldu. O yüzden daha çok Seger'e konsantre oldum.
Profesyonel anlamda Seger'de çalışmaya başladığınızda neler hissettiniz?
Selim Baykal: Şirkete geçişim biraz yumuşak oldu. 1-2 yılımı oryantasyonda geçirdim. Şirketin departmanlarının işleyişini, ürünün hammadde olarak girişinden müşteriye gidene kadar olan süreçleri uzaktan izleyip, analiz ederek, nerede eksik kalıyoruz bunları görebilme fırsatım oldu. Yavaş yavaş sorumluluklar verildi. Problemler çıktıkça sorumluluk aldım. O yüzden çok korkutucu bir süreç değildi. Şu an Seger'de Yönetim Kurulu Başkanvekiliyim.
BABAMLA
TARTIŞTIĞIMI ÇOK
HATIRLAMAM
İş hayatında babanızla ters düştüğünüz zamanlar oluyor mu? Olduğunda nasıl bir çözüm buluyorsunuz?
Selim Baykal: Bazı arkadaşlarla konuştuğumuzda babasıyla anlaşamadıklarını söyleyenler oluyor. Açıkçası ben bu konuda şanslıyım. Babamla tartıştığımı çok hatırlamam. Aynı fikirde değilizdir fakat ben fikrimi söylerim, o fikrini söyler. Fikirlerimizde ısrar edersek, bir fikir diğerinin üzerine geçmezse babam rica eder, ‘Benimkisi olsun' der. ‘Tamam' derim. ‘Bir sonrakinde de benimkisi olsun' derim. İdare ederiz durumu. Babam anlayışlı bir insandır. Mantıklı olanı seçip, ilerlemeye gayret gösterir. Ben de onun fikrini anlamaya çalışırım.
Seger bir aile şirketi.
Bir aile anayasası
oluşturdunuz mu?
Selim Baykal: Bu düşündüğümüz bir konu. Öte yandan bu konuda geç kaldığımızı düşünmüyorum. Şirkette şu an problem teşkil eden bir yapı yok. Ama tabii ki bu konuyu ele almamız gerekiyor. Babamlar zaten kendi jenerasyonunda kurumsallaşmayı bir nebze bitirmişler. Biz, babamın kendisi de dahil, icra kurulunda değiliz. Dolayısıyla şirketin akışı mikro konularda etkilenmiyor. Yönetim kurulu olarak tabii ki bizim de görevlerimiz var ama günlük işleyişe aile bireyleri karışmıyor. Bu nedenle bir aile anayasası oluşturmak acil konu olarak gündemimize gelmedi. Önümüzdeki süreçte bunu yaparız.
ÇİZGİSİ ÇOK NETTİR
Baba deyince aklınızda beliren şey ne oluyor? Babanız hayattaki rol modeliniz miydi?
Selim Baykal: Babam, bize güven verir. Ondan gördüğümüz iş ahlakını, hakkaniyeti, güveni örnek alıp biz de kendi çocuklarımıza yansıtma hedefindeyiz. Babam ayrıca firmanın çalışanlarının da hakkını her zaman için korumuştur. Doğrusu neyse onu yapmaya çalışmış olan bir insandır. İnsana hakkı neyse onu verir. Bu duruşu ile de herkeste güven uyandıran bir figürdür.
En çok nesine
hayransınız babanızın?
Selim Baykal: Güvenilir olmasına. Her sorumuzun doğru cevabını duyacağımızı bildiğimiz için babama danışmak keyif aldığımız bir özelliğidir. Babamın bizi hep doğru yönlendireceğini biliriz. Bu hissiyatı bize verir. Bir babanın oğluna böyle bir hissi vermesi bence çok güzel. İnşallah biz de kendi oğlumuza aynı hissiyatı verebiliriz.
Elinizde olsa babanızın hangi özelliklerini
değiştirmek istersiniz?
Selim Baykal: Açıkçası çok yok. Ama onunla zaman geçirebilmiş olmayı isterdim. Küçükken babam çok yoğun çalışıyordu. Sonra eğitim nedeniyle ben yatılı olarak okumaya gittim. Birbirimizle zaman geçiremedik.
İşadamı Sinan Baykal
ile baba Sinan Baykal
arasında daha çok farklar mı yoksa benzerlikler mi var?
Selim Baykal: Fark yok aslında. Çizgisi çok net olan bir insandır babam. Ben de öyleyimdir. İşte ya da evde farklı bir kimliğe bürünmez.
Sizin babanızla ilgili unutamadığınız bir
anınız var mı?
Selim Baykal: Geçen günlerde bir canlı yayına çıkacaktım. Benim ilk televizyon deneyimim olacaktı. Nasıl konuşmam gerektiği, ne yapmam gerektiği konusunda babama sordum. ‘Oğlum, senin kimseden çekineceğin bir şey yok. Benim de dedenin de olmadı. Kimseden bir beklentimiz de yok. İstediğin gibi konuş. Sen bildiğin doğrulardan hiçbir zaman şaşma. Böyle yaparsan hayat da seni şaşırtmaz' dedi. Ve bende bu yolda ilerliyorum.

Sayı: 1186 - Sayı'nın Kapağı

Yorumlar (0)
12
kapalı
Günün Anketi Tümü
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
banner18
banner51