banner6

Hayata renk katıyorlar

Hayata renk katıyorlar

Söyleşi 14.01.2019, 22:00 14.01.2019, 22:00
Hayata renk katıyorlar
Röportaj:
Nagihan GÖRKEN

Yıl 1956... Kayhan'da 8 metrekarelik bir aktar dükkanı. Kadri İyigüllü rengarenk boyalarla ekmek parasının derdinde. Mehmet, Ali ve Yusuf İyigüllü babalarının o yıllarda çıraklığını yapıyor. Boya ve iş yaşamının tozunu daha çocukken yutan 3 kardeş büyüdükçe işler de büyümeye başlıyor ve bugünlere geliyor.

İyigüllü Şirketler Grubu'nun Kayhan'da başlayan renklerle yolculuğu 62 yılı geride bıraktı. Şirketin yönetiminde artık 3. kuşak; Melih, Semih, Mihriban ve Mihrican İyigüllü de söz sahibi. Gerek kendi ürettikleri AKİŞ Boya gerekse lisans sözleşmesi yaptıkları Carboline ile dünyanın dört bir yanını renklendiren İyigüllü, kendilerini bugünlere getiren değerleriyle yarınlara yürümeye devam ediyor.

İyigüllü Şirketler
Grubu'nun doğuş
hikayesini
dinleyebilir miyiz?
Ali İyigüllü: Ben, 1956 doğumluyum. Rahmetli babam Kadri İyigüllü Balıkesir'de askerliğini yaptıktan sonra eczacı kalfalığına başlamış ve 1954 senesine kadar eczacı kalfalığı yapmış. 1954 senesinde dokuma tezgahları ile tekstil işine girmiş. Daha sonra Kayhan'da 8 metrekarelik bir alanda boya işine başlıyor. 1954-1960 yılları arasında işler biraz yavaş ilerliyor. 1960'tan sonra işler hız kazanıyor. Öte yandan o zaman ‘boya' kavramından ziyade ‘aktariye' kavramı daha çok kullanılıyor bu işler için. Babam bu işi kurarken Bursa'da zaten 2. ve 3. kuşak olarak boya işi ile uğraşan firmalar vardı. Onların arasından yukarılara çıkmak için daha fazla çalışması lazımmış ve çalışmışlar da... 1965 senesine kadar yalnız başına işini yürütmüş. 1965 yılında ağabeyim Mehmet İyigüllü, ben ve küçük kardeşim Yusuf İyigüllü ilkokula başladıktan sonra işyerine gidip gelmeye; boya ve baharat satmaya başlıyoruz. Sabahtan okulumuz varsa akşamları; öğleden sonra okulumuz varsa sabahları işyerine geliyorduk. 1983 senesine kadar böyle devam ettik. Türkiye'nin 1970-1980 yılları arasında çok büyük sıkıntıları vardı. Boya ve baharat dediğimiz maddelerin hepsi yurtdışından ithal edildiği için o sıralarda döviz bulmak, hammaddeleri getirmek mümkün değildi. Piyasada mal olmayınca zorluklar çekmeye başladık. 1983 yılında İstanbul'daki bir boya firmasını (Akiş) satın aldık. Firmayı, Bursa'ya Misi Köyü'ndeki fabrikaya taşıdık. 450 metrekarelik alanda üretime başladık. İstanbul'dan satın aldığımız firmanın ortaklarından birini de alıp, Bursa'ya getirdik. O, bu işin başında durdu ve biz böylelikle boya işine başlamış olduk. O dönemdeki rakiplerimizin çoğu bugün işlerini bırakmış durumdalar. Misi'de öncelikle inşaat sektörüne plastik ve yağlı boya gibi ürünler üretmeye başladık. İnşaat grubuna boyalar üretirken 1995'li yıllardan sonra otomotiv grubuna ağırlık verdik. 2000 yılından sonra sanayi grubuna yöneldik. 2011 yılında da Carboline ile lisans sözleşmesi yaptık.
Bugün, dünyanın
nerelerini
boyuyorsunuz?
Melih İyigüllü: Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Ukrayna, İsrail, Dubai, Katar, Libya; bunlar bizim direkt boya sattığımız yerler. Ama tabi dolaylı olarak birçok yere boyalarımız gidiyor. Mesela makine boyuyoruz o makine kimbilir ihracat yoluyla nerelere gidiyor. Lisans ortağı olduğumuz Carboline ile birçok yer boyuyoruz.
Carboline örneğin NASA üssünden tutun da New York, Londra ve Tokyo Havalimanlarını, Güney Afrika'daki hemen hemen tüm köprü ve havalimanlarını, Mekke'deki saat kulesini, Avrupa'da Milan, Barcelona Stadyumlarını vs. boyuyorlar.
İş hayatına dair
babalarınızdan
aldığınız en değerli
öğütler neler?
Ali İyigüllü: Gözle görmediğin, elle tutmadığın hiçbir şeye para ödeme derdi rahmetli babam.
Melih İyigüllü: Kimseye kefil olma, görgü tanığı olma.
Mihriban İyigüllü: Genel olarak hep dürüst ve doğru sözlü olmaya; yuvarlak konuşmamaya, net olmaya yönlendirildik.
ŞİRKETİN İÇİNDE
OLACAĞIMIZI
BİLİYORDUK
3. kuşağın meslek
seçiminde kendi işyeri sahibi olmanın getirdiği bir etkileşim söz konusu oldu mu? 3. kuşağın başka kariyer hayalleri var mıydı?
Melih İyigüllü: Ben üniversitede sistem mühendisliği okudum. Daha sonra da endüstri mühendisliği ve işletme mastırı yaptım. Yani işim meslek seçiminde çok etkili olmadı. Ne seçersem seçeyim bu şirketin içinde olacağımı biliyordum dolayısıyla da okuduğum bölümleri işimi düşünerek seçmedim. Öte yandan ciddi ciddi başka bir iş düşünmüştüm. Lisans yaparken doktora aşamasına gelmiştim ve okulumdan kalmam yönünde bir teklif gelmişti, hatta burs verdiler. Bu teklifi kabul etmek aklımdan geçmedi değil fakat bunu kendini beğenmiş olarak değerlendirmeyin ama çok erken yaşta bir sektörün içine girince bu sektör için çok değerli oluyorsun. Başka sektöre geçmek için 18-20'li yaşlar çok geç bir yaş çünkü 23 yaşına geldiğimde bile en az 10 yıllık bir deneyimim vardı. Bizlerin küçük yaşlarda babalarımız ile birlikte yurtdışındaki boya firmalarına gidip benchmark yapma fırsatımız oldu.
Bu kadar deneyimi çöpe atmak da yazık olurdu açıkçası. Ama şimdi düşünüyorum da sadece kendimin yapabileceği meslekte daha başarılı olabilirmişim. İnsan ilişkileri çok yıpratıyor insanı.
Mihriban İyigüllü: İşletme mezunuyum.
Şu anda şirkette satış kısmında çalışıyorum. İşletme bölümünde daha çok pazarlama ağırlıklı okumuştum. Zaten benim de belliydi neye yöneleceğim, ne yapacağım. Benim yaptığım sadece noktaları birleştirmek oldu.
Üçüncü kuşak olarak
başka işyerlerinde
çalışma fırsatınız
oldu mu?
Melih İyigüllü: Benim olmadı. Ama evet, 3. kuşağın kendi işyerlerinden önce başka bir yerde çalışması bence iyi bir şey ama biz bunu yapamadık. Belki bundan sonraki süreçte bunu yapmak lazım. Çünkü bizim 3. neslimizin daha devamını var.
Mihriban İyigüllü:
Maalesef, olamadı.
Melih İyigüllü: Bize acil ihtiyaç vardı şirkette (gülüyor).
Ali İyigüllü: Mihriban, Marshall'da staj yaptı.
Başka bir işyerinde çalışmış olmanın ne gibi avantajları olduğunu düşünüyorsunuz?
Melih İyigüllü: Çalıştığımız yerlerde rol modellerimiz hep babalarımız ya da amcalarımız oldu. Sadece onların bakış açısıyla değerlendirdik her şeyi. Ama başka bir yerde çalıştığınız zaman onların bakış açısını elde etmek mümkün. Farklı rol modellerin, farklı iş yapış biçimleri ve yönetim biçimlerini görmek insana çok şey katıyor.
Mihriban İyigüllü: Farklı sistemleri de görme şansınız oluyor. Tabii ki bizim şirketimizde de belli bir sistem var ve bu sistemi siz geliştiriyorsunuz. Ama başka bir sistemin içerisinde olup, onu deneyimlemek çok başka bir tecrübe olurdu. Farklı bir yerde çalışıp, farklı deneyimleri alıp, daha sonra kendi aile şirketinde olmanın insanlara farklı başarılar kazandırdığını da görüyorum.
3. kuşağa sormak istiyorum; çalışanlarla yürüttüğünüz ilişkileri yönetmekte sıkıntı çektiniz mi?
Melih İyigüllü: Evet, ben bu anlamda ilişkileri yönetmekte sıkıntı çektim. İster istemez oluyor. Çünkü Türk insanı bu anlamda nasıl davranacağını ve sınırlarını çokta bilmiyor. Sizin tavırlarınıza göre onların da tavırları değişiyor. Dolayısıyla zorlandım.
Mihriban İyigüllü: Yani direkt yukarıdan gelen biri olmak insanları zorlayabiliyor bazı noktalarda.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
OLMAK, YÜKSELİŞTE
KALABİLMEK
ÖNEMLİ
1956'da kurulan bir
şirketsiniz. Öte yandan dünya da hızla
gelişiyor ve değişiyor.
İş hayatının dengeleri de değişiyor. Şöyle geriye doğru baktığınızda iş hayatı açısından hangi kuşak hangi yönlerden daha avantajlı ya da
dezavantajlı?
Ali İyigüllü:
İlk kuşak avantajlı.
Hangi açıdan peki?
Ali İyigüllü: Çünkü başlangıç noktasındalar. Sürekli yükselişte olmak zorundalar. O yüzden ilk kuşak bu anlamda hep avantajlı. İkinci kuşak da biraz avantajlı. Onlar da aynı çizgide yükselişi devam ettiriyorlar. Ama şirketin yükselişte kalması 3. ve 4. kuşaklar için zorlayıcı bir unsur. Çünkü sürdürülebilir olmak, o yükselişte kalabilmek çok önemli.
Melih İyigüllü: Evet ben de Ali Bey'e katılıyorum bu anlamda. Tabii 1, 2, 3, kuşak diye sıralamaya gerek yok ama bence her kuşak daha da zorlanıyor iş hayatında. Çünkü her kuşağın üzerine bir yük biniyor. Bir önceki kuşağın üstüne yeni bir şeyler koymak zorundalar.
O yüzden her zaman bir sonraki kuşağın bir önceki kuşağa göre işleri daha zor.
Aile şirketleriyle ilgili yapılan araştırmalarda en büyük sorunun üçüncü kuşağa geçişte yaşandığı gözlemlenmiş. İlk iki kuşağın üçüncü kuşak tarafından sunulan değişim önerilerine karşı kapalı olması sorunu oluşturan etkenlerden biriymiş. Siz bu anlamda bir sorun yaşadınız mı? Sizde nasıl işledi bu süreç?
Mihriban İyigüllü: Biz öyle bir zorluk yaşamadık. Konuşabildiğimiz sürece problemlerin üstesinden gelebiliyorsunuz.
Ali İyigüllü: Biz, 2. kuşak olarak her zaman yeniliklere açıktık. O yüzden bizden sonraki kuşaklarda da büyük sorunlar yaşanmadı.
Melih İyigüllü: Biz bu konuda hiçbir sorun yaşamadık. Aksine bizden önceki kuşaklar ‘Siz yapın biz yeterince yaptık' deyip birçok kararı bize bırakıyorlar. Bu anlamda bu da bizim şansımız oldu. Ayrıca bir önceki kuşağın bir sonraki kuşaklara deneyimlerini aktarması işimize yarıyor. Böylece biz de bazı şeyleri değişik yapmaya çalışıyoruz. Önceki kuşağın yaptığı uyarıları gözardı etmiyoruz ve yapılan uyarılar bize pozitiflik katıyor. Uyarıları avantaja çevirmiş oluyoruz yani.
8 YIL ÖNCE BİR
AİLE ANAYASASI YAPTIK
Aile şirketlerinde en önemli sorunlardan bir tanesi aile anayasasının oluşturulamaması. Türkiye'de bu oran yüzde 20'lerde seyrediyor. Bu anlamda sizin bir aile anayasınız var mı? Şirkette kurumsallaşma süreci ne zaman ve nasıl başladı?
Melih İyigüllü: Evet, yaklaşık 8 yıl önce bir aile anayasası yaptık. Bizim dünyadaki diğer aile şirketlerine göre farklı bir iş yapış biçimimiz var. Biz genellikle anonim kararla işleri yapmayı tercih ediyoruz. Hatta bu yüzden birbirimizi çok ikna etmemiz gerekiyor. Bir fikir ortaya konduğu zaman bu fikrin herkesin içine sinmesi gerekiyor. O fikir bir kişinin bile içine sinmediği zaman o olmuyor. Aile anayasamızda da her şey çok belirgin. Bu da bizi ayakta tutuyor.
Toplumda şirketleri ‘1'inci kuşak kurar, 2'nci kuşak geliştirir, 3'üncü kuşak batırır' yönünde bir algı söz konusuymuş. Sizce bu algı ne kadar gerçekçi? Şirketiniz gelecek vizyonunu nasıl çizdiniz? Mottonuz nedir? Bu anlamda şirket olarak geleceğe güvenle bakabiliyor musunuz?
Mihriban İyigüllü: Ben bakabildiğimize inanıyorum. Zaten her şey yazılı bir şekilde belirlendi.
Şu an şirkette aile bireyleri hangi birimlerden sorumlu?
Melih İyigüllü: Her şeyin yönetimi bizde aslında.
Ben iş geliştirme ve stratejik müşterilerden, Semih İyigüllü finans ve muhasebeden, Mihriban hanım satıştan, Mihrican İyigüllü de insan kaynakları ve halkla ilişkiler bölümlerinden sorumlular.
İş hayatına dair kendinize göre uğurunuz, ritüeliniz var mı?
Melih İyigüllü: Var. Mesela güzel ya da kötü bir haber aldıysam onu o günkü materyal şeylere bağlayabiliyorum. Örneğin telefonumun kılıfını değiştirdiysem telefonun kılıfı uğurlu ya da uğursuz geldi diyorum. Uğurlu kalemim vardı. Onu kaybettiğim zaman hep sınavımın kötü geçeceğini düşünüyordum.
Mihriban İyigüllü: Bende bu türde ritüeller hiç yok.
DEDEMLE BİR HATIRAM OLMASINI ÇOK İSTERDİM
Baba kavramı sizlere
neyi ifade ediyor?
Ali İyigüllü: Bana her şeyi öğreten insan; dürüstlüğü, samimiyeti, doğru konuşmayı, insan sevgisini öğreten, babacan bir figür geliyor aklıma.
Mihriban İyigüllü: Güç, destek ve koşulsuz sevgi kavramları aklıma geliyor. Ne zaman arkamı dönsem, babamın orada olduğunu biliyorum.
Melih İyigüllü: Koruyucu bir figür geliyor aklıma.
3. kuşağın dedeye
dair hatıraları neler?
Mihriban İyigüllü: Maalesef ben çok küçükken vefat etmiş dedem. Ben 4 yaşındaymışım o öldüğünde. Ama keşke dedemle bir hatıram olsaydı, çok isterdim.
Melih İyigüllü: Yok denecek kadar az. 6 yaşındaydım dedem öldüğünde.
Babalarınız hayattaki
rol modeliniz miydi?
Ali İyigüllü: Kesinlikle!
Mihriban İyigüllü: Evet, benim de! Bunu çok net söyleyebilirim.
Melih İyigüllü: Babamla benim mizacım pek uymuyordu. O yüzden iş hayatında ben onu çok rol model olarak almadım. Ama öte yandan aile hayatında her gün gittikçe ona benzediğimi görüyorum.
En çok nesine hayransınız babanızın?
Mihriban İyigüllü: Ben en çok babacan olmasına hayranım.
HIZLI KARAR
ALABİLEN ESNEK
BİR FİRMAYIZ
Baba olduğunuzda hayata bakışınız değişti mi? Mihriban hanımı kucağınıza aldığınızda neler hissettiniz?
Ali İyigüllü: Eskiden sırtımda 3 kilo yük taşıyorum derdim ama Mihriban ve Mihrican doğduktan sonra bu yük tonlarca oldu. Yani büyük bir sorumluluğun omuzlarıma yüklendiğini hissettim. Ama onlar belirli bir yaşa geldikten sonra ufak ufak o ağırlıklar sırtımdan gitmeye başladı. Mesela küçük kızım evlendi. O evlendikten sonra yükün yüzde altmışı gitti (gülüyor). Ama bu kez de torunlar gelecek falan derken yeni yükler binmeye başlıyor. Yani kısacası insanın sırtından yükler hiçbir zaman inmiyor. Fakat bunların hepsi de tatlı yükler.
Babanıza kendinizi
en yakın hissettiğiniz anı
hatırlıyor musunuz?
Ali ve Mihriban İyigüllü:
Tatiller.
Babanızdan geleceğe
taşıyacağınız en önemli
miras olarak
neyi görüyorsunuz?
Melih İyigüllü: Genellikle şirketlerin vizyonu ve misyonu yazılır. Biz bunu elden geçirdik ve şöyle bir karara vardık. Biz hızlı karar alabilen esnek bir firmayız. Zaten 62 yıldır var olmamızın nedeni de bu. Bu nedenle vizyon ve misyon yazmak yerine bizi bugünlere getiren ‘değerlerimizi' yazalım dedik. Bizim kararlar almamızda bu değerler bize yol gösteriyor. Dolayısıyla bizim ta dedemizden aldığımız bu değerler, bizi geleceğe götürecek olan şeyler. Örneğin bu değerlerden bir tanesi ‘öngörülebilir risk almak'; bu bizim için çok önemli bir değer. Biz hiçbir zaman çok büyük riskler almadık. ‘Hızlı hizmet vermek' bir diğer değerimiz. Biz mesela boyacı olmasak sütçü olsaydık da muhtemelen yine hızlı hizmet verirdik. Müşteriyi anlamak ve onun istediği hizmeti hızlıca vermek ile öngörülebilir risk almak, bunlar bundan sonra da şirketimizi geleceğe taşıyacak olan iki önemli değerdir.

Sayı: 1183 - Sayı'nın Kapağı

Yorumlar (0)
12
kapalı
Günün Anketi Tümü
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
banner18
banner51