SON DEPREMLER

Pek çok şey söylendi, söyleniyor, söylenecek. Özet şu. Depremler ülkemizin gerçeğidir ve olacaktır. Bunu önleme imkânı yok ama alınacak tedbirlerle zararlarından korunma şansı var. Elbette tedbir derken meclis kararı ile fay hattının yerini değiştirmek yada imar affı yapmak gibi akıldışı uygulamalardan bahsetmiyorum.

Hep söylendiği gibi deprem değil, çürük bina öldürür. Yalnızca evlerinizin sağlam olması yeterli olmayacaktır. İşyerleriniz, çocuklarınızın okulları, eşinizin alışveriş ettiği mekanlar, özetle girilip çıkılan bütün binalar sağlam, sizlerde tüm aileniz ile, deprem anındaki davranış konusunda bilinçli ve eğitimli olmalısınız. Japonya’da şiddetli depremler oluyor, kimse ölmüyor. Hadi Japonya ekonomik olarak çok güçlü diyelim, Şili’de 8.5 şiddetinde depremde 1 kişi ölüyor, o da panik nedeni ile. Ve Şili ekonomisi bizimki gibi desek yeridir.

Bakınız Bursa’nın en çok talep alan ilçelerinden Nilüfer’de yapılan kentsel dönüşüm çalışmalarına. Bazı parsellerde vatandaş elini cebine atmasın denilerek, neredeyse balkondan balkona tokalaşma imkânı olan gökdelen gibi bloklar yapıldı. Nasıl olabilir derseniz, mevcut emsaller birkaç misli arttırılarak oldu. Bu rant hırsı uygulamalar ne yazık ki yaşandı. Sonra akıllar başa geldi, ilave emsal kısıtlandı. Bu kez ise dönüşüm tıkandı. Çünkü mantıklı bir orta yol bulunamıyor yada bulunan yöntemler suistimallere açık ve yasal boşluklarla dolu.

2012’de yasa çıktığında defalarca anlatmış, yetkililere dosyalar vermiştik demenin faydası yok. O zaman, geniş bir fizibilite çalışması yapılmasını, dönüşümlerin yerine göre mahalle, yerine göre de en azından ada bazında yapılmasını önermiştik. Bundaki amaç, sokak aralarındaki caddelerin parsel alanlarına dahil edilerek ilave arsa üretimi ve üzerine yapılacak site planlaması ile soruna çözüm üretilmesi idi. Bu yöntem ile insanlar, büyüyen site arazisinde, mevcut yaşadıkları alanlardan uzaklaşmadan, ilave emsallere gerek kalmadan yada küçük emsal ilaveleri ile yapılacak ek bloklar, yetmez ise belki bazı bloklara birer kat ilavesi gibi uygulamalarla dönüşüm mümkün olabilecekti. Bu arada dar ve düzensiz cadde ve sokaklarda kalkacak, otoparklar yer altına alınacak, trafik rahatlayacak, şehrin silüetine katkı sağlanabilecekti. Site içi alt yapı üstlenici tarafından yapılacak, belediyelerin yükü nispeten azalacaktı. Hak sahiplerinin cebinden ise sembolik katılımlar yapması ile dönüşüm hızlanacak ve gerçekleşecekti. Bu uygulamanın bir diğer artısı ise, kendi içlerinde sosyal alanlar ile cazibe merkezlerine dönüşebilme imkanları idi.

Meseleyi çok detaylı olarak anlatmıştık. Hala bazı bölgelerde uygulama imkânı olsa da parsel bazlı dönüşümlerin pratikliği nedeniyle tercih edilmesi, en azından mahalle bazlı dönüşümlerin ne yazık ki önünü tıkadı. Şu an cazibe alanları dışında kalan bölgeler Müteahhitler için kazanç sağlayacak alanlar olmadığından doğal olarak talep görmüyor.

Biz bu dönüşüm meselesine işin en başında, vatandaşımızın hayatını kurtarırken, tüm şehrimizi baştan aşağı yenileyebilecek büyük bir organizasyon olarak bakmış, ortaya bir vizyon koymaya çalışmıştık. Bunu vatandaşımıza anlatabileceğimize ve destek alacağımıza inanıyorduk. Bu amaçla şehrin yönetici ve dinamiklerini bir araya getiren birkaç toplantı düzenledik. Ancak yönetim erkinde bir hareket sağlayamadık. Şimdi vizyon ve yetki sahibi olanlar bundan sonrası için çözümler üretmek zorundalar. İnsanlar çaresiz ve bekliyorlar. 1050 evlerde çaresizdi. Mülkiyet sorunları vardı, evler rüzgârda sallanıyordu ve çözüm peşinde koştular. Sonunda bir çözüm bulundu ki kat yükseltmeden dönüşümler yapılıyor. Pek çok insanımız ise benzer bir yöntem için bekliyor.