banner34

banner50

banner6

Yenilenebilir enerji yatırımları serbest olmalı

Bursa Sanayicileri ve İş insanları Derneği (BUSİAD) Başkanı ve Türkay Group Yönetim Kurulu Üyesi Ergun Hadi Türkay, hem iş hayatında hem de STK’larda başarıyla yürüttüğü görevlerle Bursa ve ülke ekonomisine katma değer sağlıyor. İş ve sosyal hayatta eğitimin önemini her platformda vurgulayan Türkay, “Her şeyin temelinde eğitim yatıyor” dedi.

Röportajlar 19.10.2020, 20:50 19.10.2020, 20:50
Yenilenebilir enerji yatırımları serbest olmalı
Bursa Sanayicileri ve İş insanları Derneği (BUSİAD) Başkanı ve Türkay Group Yönetim Kurulu Üyesi Ergun Hadi Türkay, hem iş hayatında hem de STK’larda başarıyla yürüttüğü görevlerle Bursa ve ülke ekonomisine katma değer sağlıyor. İş ve sosyal hayatta eğitimin önemini her platformda vurgulayan Türkay, “Her şeyin temelinde eğitim yatıyor” dedi.

Türkay Group olarak 40 yıla yaklaşan tekstil tecrübesinin yanı sıra yenilenebilir enerji ve uluslararası ticaret dalında da faaliyet gösteriyor. EKOHABER Gazetesi’nin yeni röportaj dizisi ‘Başkanlar ve İşleri’nin ilk konuğu olan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı ve Türkay Group Yönetim Kurulu Üyesi Ergun Hadi Türkay, iş hayatından eğitime, aile şirketlerinden STK’lardaki görevlerine kadar birçok konuda açıklamalarda bulundu.

Bursa’nın köklü firmalarından birisiniz. Yaklaşık 40 yıldır faaliyet gösteriyorsunuz. Bize firmanızın başarı hikayesinden, geçmişten bugüne gelen süreçten kısaca bahseder misiniz?

Ben makine mühendisiyim. Üniversiteden mezun, olup askerden geldikten sonra da makine sektörüne girmek istedim. Fakat, babam hep beraber çalışabileceğimiz bir iş hayal ediyordu ve o ailecek tekstil işine girdik. Kuruluşumuzdan kısa süre sonra ihracata başladık. Bursa’da tekstil ihracatı yapan ilk üç firmadan biri olduğumuzu söyleyebiliriz. O seneden sonra, her geçen yıl daha da ihracatımızı artırarak, ağırlıklı olarak ihracata çalışan bir firma olduk.

Dünyada ve ülkemizde yaşanan krizler sebebiyle sadece tek talda iş yapmanın, yumurtaların tek sepette olmasının sıkıntıları olduğunu gördük. Ailecek farklı alanlara girdik. Şimdi baktığımızda bunun ne kadar doğru bir karar olduğunu görüyoruz. Ben enerji yatırımlarımızla ilgileniyorum, ufak kardeşim tekstile bakıyor, en ufak kardeşimiz de uluslararası ticaret yapıyor.

Ar-Ge’ye önem verdiğinizi biliyoruz. Tekstil alanında gerçekleştirdiğiniz Ar-Ge çalışmaları hakkında bilgi rica edebilir miyiz?

İhracata başladıktan sonra gördük ki bizim rakibimiz olan İtalyan, Fransız, Alman firmaları Ar-Ge işine çok önem veriyorlar. Ar-Ge o zamanlar ülkemizde çok bilinen bir konu değildi. Eleman bulmakta, bu süreçleri yönetmekte ilk başta zorlansak da bu süreçte hep birlikte öğrendik. Sonuç olarak bugüne geldiğimizde Fransa’ya, İtalya’ya desen satar konuma geldik.

Bursa önemli firmalarıyla tekstilin başkenti durumunda. Sizce tekstil sektörü gelecekte nasıl bir dönüşüm geçirmeli, Bursalı tekstilciler bu dönüşüme hazır mı?

Bundan 10 – 15 sene önce, “Türkiye tekstilden çıkmalı, tekstile daha fazla yatırım yapılmaz” gibi bir algı vardı. Fakat Türkiye’de tekstil sektöründe ciddi yatırım, bilgi birikimi ve insan kaynağı var. Bunlar senelerin hafızası. Bu birikim tek seferde söküp atılacak birşey değil. Ancak Türkiye’de de Bursa’da da tekstil sektörünün kabuk değiştirmesi gerekiyor. Ben bu noktada katma değeri yüksek ürünlere yönelme, markalaşma konularına kısmen katılmıyorum. Markalaşma ciddi finansman gerektiren bir konu. Bence bir konuda uzmanlaşmak, o işi en iyi şekilde yapmak da markalaşmaktır. Mesela  zamanında Türkiye’nin en iyi gömleklik kumaşını biz yapardık. Bu tarz belli konularda uzmanlaşırsanız Avrupa’daki bir firma da gelir sizi seçer. Ancak bunun için önce o üretimi yapmanız gerekir.

Yenilenebilir enerji alanında da yatırımlarınız var. Bize bu yatırımlardan bahseder misiniz?

2008 senesindeki krizden sonra daha istikrarlı bir sektör olarak enerjiyi gördük. Tekstilin, ticaretin iniş çıkışları var ama enerji konusuna gelince bu durum farklı oluyor. Pandemiye ve diğer yaşanan sıkıntılara rağmen enerji şirketleri geçen sene neyse öyle devam ediyor.  Hiçbir değişime uğramadı. Çünkü insanlar enerjiyi tüketiyolar, tüketmek de zorundalar. Biz de bunları göz önüne alarak yenilenebilir enerji işine girdik. İlk olarak 3 tane rüzgar santrali için devlete başvurduk ancak ikisi için izin alabildik. Önümüzdeki dönemde bu rüzgar tirbünlerinin altına güneş enerjisi panelleri kurmayı da planlıyoruz. Bunun yanı sıra Bandırma’nın Edincik maiyesinde bir bio-gaz santrali kurduk. Burada Türkiye’de daha önce yapılmamış bir projeyi hayata geçirdik.  Burada hayvan dışkısı tamamen kapalı ortamda fermante edilerek enerjiye dönüştürülüyor ve bunun çıktısını yüzde yüz organik elde edebiliyorsunuz. Yani her türlü kazanç sağlayan bir yatırım.

Yenilenebilir enerjinin ülkemiz için önemi nedir, bu kaynakları daha verimli kullanmak için neler yapılmalıdır?

Şu an devlet güneş ve rüzgar enerjisini lisansla müsaade ediyor. Eğer enerji işlerinin başında ben olsam güneş ve rüzgar enerjisi yatırımlarını serbest bırakırım. Çünkü yatırımcı elini taşın altına sokmaya hazır. Türkiye’deki güneş enerjisi potansiyeli tüm Avrupa’ya yetecek kapasitede. Biz şu andaki uygulanabilir kapasitenin 4 – 5 katına çıkmalıyız. Özellikle güneş enerjisi çevre kirliliği de yaratmıyor. Yatırım maliyeti çok düşük.  Bunlar o kadar basit yatırımlar ki; güneş panelleri yapmayı bugün karar verin, finansınız olduğu takdirde 3 ay sonra enerji üretmeye başlar. Kömür, doğal gaz santrallerinden 2 – 3 sene sonra verim alıyorsunuz, nükleer santral için 10 yıl bekliyorsunuz ama güneş öyle değil. Ayrıca güneş panellerinin bakım maliyeti de diğerlerine kıyasla gerçekten çok düşük. Bu anlamda ben ülke olarak güneş enerjisine yönelmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Aile şirketi olarak faaliyet gösteriyorsunuz size göre aile şirketinin avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Bence aile şirketlerinin avantajları, dezavantajlarının kat ve kat üstünde. Tüm dünyada bu durum böyle. Dünyadaki en büyük şirketler genellikle aile şirketleridir ama Türkiye’de durum böyle değil. Ben hükümette olsam aile şirketleriyle ilgili bir bakanlık kurarım. Çünkü aile şirketleri kuruluyor, 5 – 10 sene içerisinde yüzde 85’i yok oluyor. Bunu bir şekilde devletin yönlendirmesi lazım.

Sizce aile şirketlerinde sürdürülebilir başarı nasıl sağlanır, kurumsallaşmak adına neler yapılmalı?

Burada en önemli konu eğitim. Bana göre her şeyin temelinde eğitim yatıyor. Aile şirketleri için de bu durum geçerli. Ancak eğitim, Türkiye’mizin başka bir kanayan yarası. Bizim öncelikle bu konuyu çözmemiz lazım. BUSİAD olarak en önemli projelerimiz de eğitim üzerine.

Siz yeni kuşakları şirketinize adapte etmek için neler yapıyorsunuz?

Herkesin bir hayatı var. Yeni kuşaklar için bizim yapabileceğim en iyi yatırım onlarla ilgili ne buradaki iş yerleri, ne de para, en iyi yatırım onlara verebileceğiniz en kaliteli eğitimi verdirebilmek. Ben çocuklarıma onu yaptım. Mesela oğlum şuanda üniversite son sınıfta, “Ben aile şirketine gelmek istemiyorum” dedi. Hatta üniversite bitirmeden kendine bir iş de kurdu. Şimdi hem işi hem de üniversiteyi götürüyor. Yani bizim için gelecek kuşakların illa ki aile şirketinde devam edecek gibi bir kural yok. Herkes kendi kabiliyeti çerçevesinde, mutlu olduğu yerde iş hayatına devam edebilir. Önemli olan şirketinizde güzel bir sistem, altyapı kurmak. Bu sağlanırsa şirketiniz uzun yıllar devam edebilir.

Tecrübeli bir iş insanı olarak genç girişimcilere ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Kendilerini en iyi şekilde eğitmeliler. Tabii ki bunun bir sürü parametresi var. Ben okuldan bahsetmiyorum. Hayat çalışmaktan ibaret, çalışmadan bir yerlere varmak mümkün değil.

Sosyal hayatınızın, STK’larda görev almanızın iş hayatınıza nasıl bir katkısı oldu?

Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra eğitimimi İngiltere’de sürdürdüm. Bu 1970’li yılların sonuydu. Türkiye’nin 70 cente muhtaç olduğu o günlerde, ben devlet yardımıyla okudum ve bugünlere geldim. Bu anlamda STK’larda görev almam da, ihracata başlamamız da devletime olan borcumu ödemek, memleketime hizmet etmek amacıyla oldu.

İş hayatınızda sizi en çok kızdıran ve en çok mutlu eden davranışlar nelerdir?

Beni en çok kızdıran şey derseniz; bürokrasi. Biz 1994 senesinde karar aldık ve 2016’ya kadar hiçbir teşvik kullanmadık. Mutlu eden şey ise yaptığımız ürünümüzün beğenilmesi. Biz baskılı kumaş yapan bir firmayız, mesela yurt dışına gidiyoruz, bir kadının üstünde sizin kumaşınızı görmekten daha büyük bir zevk yok.

İş hayatındaki etik değerler hakkında neler söylersiniz? Son yıllarda dürüstlük, doğru çalışmak kaybediliyor mu sizce?

Bu o kadar derin konu ki; aslında etik değer kalmadı. Sadece Türkiye’den bahsetmiyorum, bütün dünyada bu durum aynı. Maalesef her şey para oldu, yani para herşeyi satın alır oldu. Kapitalizmden ziyade liberalizm diyebiliriz. Eskiden paranın karşılığında bir ürün ya da hizmet alırdınız ama artık insanlar para karşılığında her şeyi yapabiliyor.

İş hayatınız dışında kendinize vakit ayırdığınız zamanlarda neler yapmayı seviyorsunuz?

Hayatım boyunca çok çalıştım. Mesela evlendiğim gün düğünüme saat 5’de çıkıp gittim. Fakat çocuklarım olduktan sonra pazar günlerimi onlara ayırdım. Tatillere çok önem verdim. Bunların dışında da kışın kayağı, yazın da yelkeni çok severim.

 

Yorumlar (0)
12
kapalı
banner35
Günün Anketi Tümü
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
banner18
banner51