Epeydir pek çokları gibi hayalimdeydi Küba’yı görmek, ziyaret etmek, nihayet arkadaşlarım, özellikle de sevgili Gültekin Delen sayesinde gerçek oldu. Bir haftalık bir seyahatten döner dönmez kendimce edindiğim izlenim ve bilgilerimi, hatta öneri ve duygularımı buradan paylaşmak istedim.
Havada 12 saatlik uzun bir yolculuk. THY’nin en gelişkin uçaklarıyla başkent Havana’ya bağlantısız uçuşları var. Dönüşler Venezuela bağlantılı ve 2,5 saat hava uçuşu ekstrayla 17 saati buluyor. Kısa seyahatlerde ben de ekonomi sınıf uçarım ancak 12- 16 saatler gibi uzun mesafeli uçuşlar pek çok sağlık sorunları yaratabiliyor bu nedenle bu tür uçuşlarda uygun fiyatların takip edilerek Business sınıf uçuş yapılması şiddetle önerilir. Nihayetinde takip edenler bilir, çok zaman ekonomi sınıf biletinin de altında Business uçuş biletleri temin edebilmek mümkün olabiliyor.
Bilhassa Küba seyahati için orada iyi bir rehber edinmek şart. Aksi taktirde pek çok aksilik sizi bekliyor olabilir. Yine, çok farklı bir dünya olduğu için iyi anlaşabilen arkadaşların eşlik etmesi duyulan keyfi artıracaktır. Biraz paraya kıyılabilirse, kalınabilecek on numara villa-moteller var.
Havana’ya vardığımızda ilk şaşırtan şey, Doların resmi kur fiyatının 25 Küba Peso’su, serbest piyasada ise 370 Peso oluşuydu. Bu nedenle doları “iyi bir rehber eşliğinde” serbest piyasadan Peso’ya dönüştürüp tüm harcamaları da Peso üzerinden yapmak şart. Bu şekilde seyahat masraflarınızı birkaç misli düşürmek mümkün.
İkincisi, ”Küba sınai mallar üretmiyor.” Ülke ve insanı, üretim fakiri. Un var, yağ var, ateş var ama helva yok! Neredeyse her şeyi dışardan alıyorlar. Ya da alamıyorlar desek daha doğru. Altında Amerika’nın ambargosu etkin diyorlar ama buna inanmıyorum, Amerika yoksa, dünyanın malını üreten Çin var. Japonya ile daha iyi ilişkileri var. Kurulu sistem ve bürokrasi, kanıksanmış keyifli ve tembel hayat, liderlerinin halklarına ve dünyaya bakışları daha pek çok faktör nedeniyle KÜBA ÜRETMİYOR.
Üretilen birkaç şeyden başta geleni malum PURO. Çok tanınmış COHİBA purolarını üreten fabrika (atölyemsi) ziyareti yaptık. Bizde üçüncü sınıf atelye denilebilecek nemli, kapalı ortamda çalışanları, Puro saran işçileri, özellikle kadın işçileri izlerken Bora Ayanoğlu ve Alpay’ın güzelim “Fabrika Kızı” şarkısını mırıldadım. “Fabrikada tütün sarar, sanki kendi içer gibi, oturmuş da hayal kurar, bütün insanlar gibi…”
Üçüncüsü; memleketlerinde güneş 7x365 gün eksik olmamasına rağmen elektrik yoksunluğu. Bizde 15 dakika elektrikler gitse memleket ayağa kalkar. Ancak orada günlük 6-8 saatlik elektrik kesintisine alışkınlar. Oteller, hastaneler, bazı evler jeneratöre dönüyor hemen. Elektriği sağlayan da bizim Karadeniz Holding‘in sanırım şu an üç tane gemisi. Holding, Karayiplerde çok meşhur ve güçlü.
Dördüncüsü yollar olağanüstü geniş ve güzel ancak bomboş. Bizim için nefis, trafik gürültüsünü unuttuk. Boş yolların nedeni belli araçların yüzde 90’ı eski ve yakıt bulmak büyük mesele. Binalar kötü durumda, Neo klasik ve Barok mimari stil binalar göz alıcı ama bakımsızlıktan dökülüyor. Şehir ve kasabalardaki evler, apartmanlar ise insan yaşamını tehdit edebilecek kadar dökük. Belki gelecekte mimarlar için büyük fırsat bir cennet olabilir.
Son olarak; kaymak tabaka durumu orada da var. Ama yüzde 90 halkın alım gücü çok düşük. İnsanlar gerçekten yokluk içinde yüzüyor. Profesörün maaşının 20 dolar olduğunu duyunca inanamadım. Ek gelirlerle yaşamak zorunda pek çoğu. Sistemin komünist olmadığını müşahede edebiliyorsunuz. Mesela bir süpermarket var, sadece dolarla alışveriş mümkün. Sistem kapitalist sistem de değil, ortaya karışık ucube bir hale dönüşmüş. Güvenlikli bir ülke.
“Küba’ya üretim ve ekonomi alanında devrim gerek” dedim. “Unut” dedi orada yaşayan bir arkadaşım. Haklar ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi anlamında o kadar umursamazlar, farkındalık o kadar az ki, protesto yürüyüşü yaparken bir konser bulsalar bırakıp oraya koşarlar.
Eğer bir gün üretimle dünyaya açılmayla tanışırsa Küba, Karayip’lerin DUBAİ’si olur, hatta geçer. Çünkü, denizi, kumsalları, doğası inanılmaz güzel. Yanı başında Miami. Sadece turizm bile milli gelirlerini 10 misli, 50 misline çıkarma kapasitesine sahip. Ama yönetenler ve halk bir fanusun içinde. Buna rağmen çoğunluk birkaç bin doları biriktirip bir yolunu bulup kaçmayı, Amerika ya da başka yere göç etmeyi düşünüyor.
Şüphesiz Küba, hayatı ve insanları öyle bir haftayla anlaşılabilecek bir coğrafya değil. Sadece kısa turda edindiğim gözlemlerim de buraya sığabilecek gibi değil. Ama bugünlük bunları paylaşmak istedim.
Tavsiye eder misiniz derseniz? Tek kelimeyle, kesinlikle. Çünkü diğerlerinden çok farklı. Hayat ve insanlar “nedense yormuyor! “Viva Küba” diyerek de bitirelim.