Tarihler Mayıs 2011’i gösteriyordu. Açık havada çaylarımızı keyifle yudumlayıp sohbet ederken, çalan telefonumun sesini son anda duydum. Cebimden çıkarıp baktığımda arayan numaranın 0093 ile başladığını görünce, hangi ülkeden ve kim beni arayabilir ki diye düşünerek telefonu açtım.

“Musa Bey, ben Kabil Büyükelçisi Basat Öztürk. Yardımınıza ihtiyacımız var.” Bir yandan ne olabilir diye düşünürken, bir yandan da o sırada görev yaptığım Saga Havayolları’nın iki uçağının ülkenin bayrak taşıyıcısı Afgan Arianna Airlines adına orada uçtuğundan uçaklara bir şey mi oldu diye geçirdim içinden.

Dışişleri Bakanlığı’nda Havacılık Dairesi Başkanlığı yaptığı sırada tanıdığım Basat Bey sözlerine şöyle devam etti: “Taliban, sizin uçuş ekiplerinizin kaldığı Intercontiental Otel’e roketli saldırı gerçekleştirdi, bu nedenle oteldeki arkadaşlarınızın kan guruplarına ihtiyacımız var.” İzin isteyerek hızla şirkete hareket ettim, listeyi bulup, önceleri Dubai base, sonra Kabil base olarak uçan arkadaşların kan guruplarını elçiliğimize bildirdim. O sırada CNN International canlı yayınla saldırı olayını dünyaya duyuruyordu. O gece arkadaşlarımız canlarını kurtardı ama, İspanyol pilot Antonio Planas Juan da (48), ne yazık ki hayatını kaybetti. O yıllarda Afganistan Devlet Başkanı olan Peştun asıllı karizmatik lider Hamid Karzai, üzerinde Afgan Arianna Airlines yazılı Türk tescilli Saga Airlines’in TC-SGB Akçaabat adlı Airbus A310 tipi uçağını uzun mesafeli uçuşlarda makam uçağı olarak kullanıyordu.

Operasyonun oradaki Sorumlusu Kaptan Pilot Gökhan Algın’dan bizzat dinlediğim şu anekdot Kabil’de hava meydanında nasıl bir can pazarı yaşandığını ortaya koymaktadır. Algın Kaptan, “Karzai bir yere gideceği zaman Amerikan askerleri VIP uçak olarak kullanılan bizim uçağımızı didik didik arar, sonra boş olarak uçmamızı söylerler ve bu uçuştan sonra Karzai’yı uçağa alırlardı. Uçak çok iyi korunur, apronda etrafında kuş uçurtulmazdı. Kabil’in nasıl bir yer olduğunu, orada bir yabancının hangi koşullarda ve nasıl yaşadığını çalışma arkadaşlarımdan hep dinlediğim için, şartların bu gün bile çok değişmediğini anlamak zor değil. Bu otel baskınını ve havalimanındaki durumu anlatmamın sebebi, bu günlerde Kabil Hamid Karzai Havalimanı hakkında yapılan değerlendirmelerdir.

Amerikan’ın Afganistan’dan çekilmesi ve Afgan Hükümeti’nin Taliban ile barış görüşmelerine başlamasından sonra Türkiye, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlamaya talip olduğunu dile getirdi. Anlattığım olayların yaşandığı dönemde Türk Barış Gücü’nün Kabil’de ve Kabil Havalimanı’nda etkin bir rol oynadığı bir gerçek. Fakat orada bir de Taliban gerçeği var. Önce ABD ile şimdi de Afgan hükümetiyle barışı konuşsam Taliban’in tavizsiz tutumu çözümü zorlaştırıyor. Asıl konumuz olan bu havalimanın güvenliği ve korunması dışında tabii bir de işletilmesi konusu var ki, bu konuya Taliban’ın nasıl bakacağı hiç belli değil. Türkiye, Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlayan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, bu görevi NATO sonrası da sürsün istiyor.

Kabil Hamid Karzai Havalimanı’nın yıllık 80 ile 130 milyon dolar arasında değişen işletme maliyetinin karşılanması ve yanı sıra ABD’nin havaalanı güvenliğiyle ilgili bazı araç ve ekipmanın Kabil’de kalması ABD ordusunun lojistik desteğini devam ettirmesi de talepler arasında bulunuyor. Kabil Havalimanı’nın güvenli bir şekilde açık tutulmasının, Türkiye açısından sadece askeri değil, bu ülkede bulunan Türk sivil misyonları açısından da son derece önemli olduğuna dikkat çekiliyor. Tabi burada henüz dile getirilmeyen bir başka konu daha var. Havalimanındaki güvenliği elbette asker sağlayacak, ama sivil amaca da yönelik bir havalimanının işletme konusu elbette askerin işi değil. Burada akla, dünyanın bir çok ülkesinde ve Türkiye’de havalimanı inşa eden ve de işleten Türk firmaları gelmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan henüz böyle bir niyetten bahsetmedi ama böyle bir ihtimali ben yüksek görüyorum.

Başka türlüsü zaten mümkün değil. 1970’lerde yapılan, sivil ve askeri amaçlara cevap veren bu havalimanının Yap-İşlet-Devret yöntemiyle genişletilmesi, modernize edilmesi ve kapasitesinin arttırılması mümkün olabilir. Afgan Hükümeti de buna sıcak bakabilir, ama ya Taliban. TSK’nin burada Taliban ile karşı karşıya gelmesi hiç istenmeyen bir durumdur. Doğrusu, madem korumaya biz talibiz, işletmeyi de bir Türk şirketi yapsın derim. Mutlu yarınlar Türkiyem.