Son zamanlarda özellikle insan unsurunu bir maliyet kalemi olarak düşünen ve bazı, insana özel uygulamaları keserek bunu bir işletme politikası haline sokan zihniyetin artık devri kapandı. İnsana saygı, onların isteklerini ön planda tutmayan çalışan, işletmelerin de bir aile havası oluşturmayı başaran işletmeler revaçta. İş görüşmeleri yaptığım adaylara, kariyer hedeflerinin ne olduğunu sorduğumda çoğunun belirlediği aslında tek yol kurumsal bir firmada çalışmak. Fakat, “Kurumsal bir firmayı tanımlar mısınız?” diye bir soru yönelttiğim de ise, aday profilinde çeşitliliğine göre farklı yanıtlar aldım.
Kimi adaylar,
• Maaşlarının zamanında yatmasını,
• Sigortalarının yapılmasını,
• Psikolojik baskının yapılmamasını,
• Çalışılabilir bir iş ortamının sağlanmasını, Vb… “kurumsallık” olarak tanımlarken,
Kimi adaylar ise, bunları hiç dillerine dolamadan zaten olması gereken olarak kabul ederek;
• Kariyer planlamalarının doğru ve adaletli yapılmasını,
• Etik değerlerin ön planda olmasını,
• İşletmenin her yıl bir öncekinden üst hedefler belirlemesini,
• Kişisel ve mesleki gelişim eğitimlerinin aldırılmasını,
Vb… “kurumsallık” olarak tanımlıyor.
Büyük sorun KOBİ’lerde
Yönetim zafiyetleri, işlerin delege edilememesi, genelinde plansız çalışma ve büyüme, çalışanın değil, işin ön planda tutulması, insana yeterince değerin verilmemesi, vb. sorunlar KOBİ’lerimizin en büyük sorunları olmuş durumda. Ülkemizin %98’inin KOBİ’lerin oluştuğunu varsaydığımızda ise aslında bu sorun ülkemizin sorunu halini alıyor. KOBİ’lerimizin yaşadıkları personel devir oranı neredeyse yıllık % 40’lara dayanmış durumda. Bu şu demek, her yıl 100 kişinin işe alınması ve aynı yıl 40 kişinin işten ayrılması veya çıkartılması. Müthiş bir oran değil mi? Tüm bu işe alımların ve işten çıkışların gerçekleştirildiği bir organizasyon, gidenlerin götürdüğü bilgi birikimleri, iç ve dış müşteriye karşı yaratılan güvensizlik. Baktığınızda esas maliyet unsuru bunlar. Geri dönüşü de oldukça ağır bir fatura. Nasıl olsa yerine başkasını bulurum diye düşünüp, düşük maliyetli bir süreç yaratarak, sırf bu sebepten de birçok insanın işten ayrılmasını kabullenmek. Bu sistem, karlılık isteyen işletmelerin karşısına dezavantaj olarak çıkıveriyor. Ama görebilene.
Çalışanı anlamak.
Çalışanların gözü ile baktığımızda onlar sadece maaşlarını alarak maddi tatmin yaşamak istemiyorlar. İnsani olarak da değer görmeyi, düşünülmeyi, kişiliklerine hitap edilmeyi, sosyal ihtiyaçlarının da karşılanmasını, manevi olarak da ödüllendirilmeyi istiyorlar. Jagdish Sheth’in “Sevgi Şirketleri” kitabında bahsettiği gibi çalışanlarla firmalarımızı bir bütün olarak düşünmek, karşılıklı anlayış üzerine kurulu profesyonel şirketler oluşturmak zorundayız. Tercih edilen şirket olmak, entelektüel sermaye gücümüzü yani insan kalitesini, devamlılığını en üst düzeye getirmek durumdayız. Gelecek SÜRDÜRÜLEBİLİRLİLİKTE…
Kısa çalışma ödeneği başvuru süresi uzatıldı…
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, kısa çalışma ödeneği yeni başvuruları için sürenin 31 Aralık 2020’den 31 Ocak 2021’e kadar uzatıldığını açıkladı. Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 31 Aralık öncesi başvuruda bulunmayan iş yerlerinin de başvuru yapabilmelerinin sağlandığını belirtti. Bakan Selçuk, kısa çalışma ödeneği olarak ödenen sürelerin işçilerin işsizlik ödeneklerinden mahsup edilmeyeceğini de hatırlattı. Selçuk ayrıca kısa çalışma başvurularının e-Devlet üzerinden 31 Ocak 2021 tarihine kadar yapılabileceğini aktardı.
Çalışanlar artık çalışma saati ve yerinde esneklik sağlayan iş istiyor…
Çalışanlar 2021’de esnek modellerin, dijital teknolojinin, çeşitlilik ve kapsayıcılığın, öğrenme ve gelişimin, iş hayatının geleceğine yön vereceğini düşünüyor. Ayrıca çalışanlar kendileriyle aynı görüşü paylaşan ve başarılı olmak ve kariyerlerini geliştirmek için ihtiyaç duydukları alanı ve araçları kendilerine sağlayan şirketlerin sunduğu fırsatları kollayacak.
Yorumlar