banner6

Babalarımız başardı, sıra biz ikinci kuşakta

Babalarımız başardı

İNCELEME 12.06.2006, 21:00 12.06.2006, 21:00
Babalarımız başardı, sıra biz ikinci kuşakta
Babalarımız başardı, sıra biz ikinci kuşakta
'Babalar ve Çocukları' buluşmasının ikincisinde anlatılanlar gençlere, babalarının kurduğu işletmeleri gelişen pazara göre daha da büyütmek için adeta ışık tuttu. Fakat gençler işlerinin zor olduğunu biliyor.
Seyit ERSÖZ
Dursun EROĞLU
Geçen haftadan devam
EKOhaber ve BUSİAD organizasyonuyla geçtiğimiz hafta ikincisi yapılan 'Babalar ve Çocukları' buluşmasında yaşananları aktarmaya bu hafta da devam ediyoruz. Bu haftaki son bölümde, iş hayatında başarılı olmuş babaların 'ibret alınacak anıları ile gençlere yol gösterici tavsiyeleri', çocukların da 'babaları ile çalışmaktan aldığı keyif ile onları hep yanı başlarında, aktif olmasalar bile bir danışman olarak görmek istemeleri' konusu yer alıyor. Gençler özellikle, 'bizim işimiz çok daha zor, ancak babalarımızdan devraldığımızı batırmayız' ana teması üzerinde durdu.
Burcu Çilingir: Burada olmaktan çok mutluyum. Bursa'da sanayicilerin yüzde 90'dan fazlası erkeklerden oluşuyor. Babalar ve oğulları...
Ama burada biz bayanlar da varız. Bir başlangıç ve iyi niyet. Ancak bu toplantıya katılanların yarısının bayan olmasını isterdim. Babalarımızın bulunduğu yerlerde, onlarla birlikte olmak çok hoş.
Tabii babalarla çocukların iş ortamında birlikte olması da bambaşka bir şey. Kendi açımdan konuşayım. Babam çok demokrat bir insandır. Herkesin fikrini sorar, öğrenir, ancak yine sonunda kendi bildiğini yapar. Bizi hep özgüvenli olarak yetiştirdi. Mesela benim bir erkek kardeşim var.
Ama bir bayan olmaktan ötürü ne bir artıya ne bir eksiye sahibim. 'Babamdan sonra lider kim olacak?' arayışı da yok. Onun bize verdiği iş ahlakını devam ettirmeye çalışıyoruz. Hepimiz birer lideriz, birlikte çalışıyoruz. Bunu herkese de öneriyorum. Ancak burada bir şeyi paylaşmak istiyorum. Genelde yeni nesile bir güvensizlik var. Sanki bir şeylere kolay sahip olduğumuz için değerini bilmeyeceğiz ve onu satıp yiyeceğiz. Etrafta böyle konuşmalar oluyor. Biz Türkler çok çalışkan ve dirayetli insanlarız. 'Bir Türk dünyaya bedeldir.' O zaman kendimize güvenmeliyiz.
Gürcan Şirin: Ben BUSİAD Genel Sekreteriyim. Herhalde Derneğin en genç Genel Sekreteri oldum. BUSİAD'a ilk geldiğimde Celal Beysel başkandı. Toplantılarına mümkün olduğunca katılmaya çalışıyordum. Bazı şeyler öğreniyordum. Burada olmaktan çok mutluyum. Birçok sanayici arkadaşı, büyüğümü burada tanıdım. Bu noktada biz gençlerden kaynaklanan şeyler olduğunu da düşünüyorum.
Derneklere katılmak ve aktif olmak gerekiyor. Buradaki insanlar gerçekten bizi içlerine almak için büyük çaba sarf ediyor. Bunun en önemli kanıtı da benim. Bu yıl Yönetimde görev aldım. En büyük görevim de özellikle bizim jenerasyonu Derneğe kazandırmak, Dernekte gençlerin sayısını artırmak. Genç girişimcilerin biraz daha katılımcı olması gerektiğini düşünüyorum. BUSİAD çok güzel bir ortam. Genç arkadaşları burada daha fazla görmek istiyoruz.
Kerem Alptemoçin: Yurtdışında beni en çok etkileyen şey, şirketlerin çok uzun bir geçmişi olmasıydı. 100, 150 yıllık şirketler var.
Bir gün Volvo'nun Satın Alma Müdürü geldi. Bursa'daki firmamızı gezdiriyoruz. O bizi, biz de kendimizi tanıtmaya çalışıyoruz. 'Firmanız kaç yıllık?' diye sorunca biz de gururla ve övünerek '25 yıllık' dedik. Gerçekten Bursa'daki en eski firmalardan birisiydik. Döndü baktı 'Ah, young company' dedi. Yani 'genç şirket.' Tabi biz bozulduk. Avrupa'daki köklü şirketler Bursa'da da olacak. Buna kurumlaşma ile ulaşacağız.
BUSİAD, bizim için çok onurlu bir yer. Derneğe üye olmak istediğimde babam bir ara çok erken olduğunu düşünmüştü. Sonra teklif gelince 'galiba artık zamanı geldi' dedi ve Derneğe üye oldum. Aslında bu, BUSİAD'ın ne kadar güçlü ve önemli olduğunun işareti. Büyüklerim orada, zamanı gelince ben de girdim.
Tolga Tike: 33 yaşındayım ve BUSİAD üyesiyim. Erken yaşta iş hayatına atıldığım için babam Nuri Tike'ye teşekkür ederim.
Hakan Türkün: Babam Kemal Türkün ile çok uyumlu bir çalışma sergiliyoruz. Onunla aramda 40 yaş var, ancak her zaman arkadaş gibi olduk.
Baran Çelik: Ben sorunlardan değil de ikinci kuşak yönetici olmanın getirdiği sorumluluklardan bahsetmek istiyorum. Babalarımız topluma örnek olmuş insanlar. İşletmeler kurmuş, istihdam yaratmışlar. Biz de verimli bir eğitim alıp şirkette yönetici olarak çalışmaya başlıyoruz.
Ancak üzerimizde bir etiket, 'babası kurdu, oğlu büyüttü', veya 'babası kurdu, oğlu beceremedi, batırdı.' Bu stres bize bazen avantaj olarak yansıyor. Daha fazla çalışma gereği duyuyoruz. Bu stres bazen de dezavantaj oluyor. Ancak babalarımızın şirketleri kurduğu dönemler ile şimdiki dönemler çok farklı. Bence onlar büyük işler başardı, bundan sonrası daha kolay. Bir de 'babamdan devraldım' veya 'devralacağım' deniyor. Ben yönetimi babamdan devralmak istemiyorum. O'nun hep yanımda, sıkıştığımda başvuracağım birisi olarak kalmasını istiyorum. İnşallah babamla 20-30 yıl daha birlikte çalışırız.
Prof. Dr. Ali Ceylan: Gençler arasında en çok şunu görüyorum. 'Babalarımız başardı, acaba ben başarabilecek miyim?' Bu kaygıyı çok derinden yaşıyorlar.
Ahmet Tosun: Bir süredir babamla birlikte çalışıyorum. Elbette büyüklerimiz çok güzel işler yaptı. Fakat ben düşünüyorum da aslında bizim işimiz daha zor. 'Neden?' diye sorarsınız.
Şu an ülkemizin, özellikle tekstilde o kadar çok rakibi var ki. Çin'i, Hindistan'ı ve diğer Uzakdoğu ülkeleri... Bu yüzden bizim işimiz çok daha zor. Ama inşallah babalarımız gibi biz de başaracağız.
Türker Çilingir: İlk kurulduğu yıllardan beri BUSİAD'ın içindeyim. Birinci yıldan sonra ayrılmak istedim. Rahmetli Doğan Ersöz buna karşı çıktı, ayrılamadım. Baba olarak kurduğumuz şirketin başında devam ederken, değişimi en çok isteyenlerden birisi olarak konuşuyorum.
Gençlerin işinin daha zor olduğuna ben de katılıyorum. Hiç unutmam bir toplantıda, dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Turgut bir konuşma yaptı. Sonra Ahmet Kurtcebe Alptemoçin kalktı, Bakan'a, 'ne olacak bizim sanayicinin sorunları?' diye sordu. Bakan da, 'arkadaşlar sanayi her ülkede 3 kritik aşamadan geçer.
Birinci aşamada kötü mal üretilir, pahalı satılır. İkinci aşamada iyi ve kaliteli mal yapılır yine iyi fiyata satılır. Üçüncü aşamada ise kaliteli mal yapılır fakat ucuza satılır. İşte gelişmiş ülkelerin geldiği aşama, kaliteli malı ucuza üretmektir' dedi.
Ben Çin'e ihracat yapan bir sanayiciyim. Orada mal yapmanın avantajlarını arıyorum.
En yeni teknolojiyi kullanmama, Çin'e bile mal yapacak kadar rekabetçi olmama rağmen Türkiye'deki küçük çaplı rakiplerim ile rekabet edemiyorum. Neden? Çin'e mal satıyorum ama içimizdeki Çinliler ile rekabet edemiyorum. İşte gelişmenin en önemli sorunu bu. Artık kalitesiz mala kimse bakmıyor. Şimdi sıra ucuza yapmakta.
Yıllarca rahmetli Ali Osman Sönmez ile BTSO'da aynı Yönetimde çalıştım. Bir gün dedim ki, 'Ali Osman Bey, senin işin mi zor, yoksa Celal'in (Celal Sönmez) işi mi?'
Dedi ki, 'Celal'in işi çok daha zor.' 'Neden?' dedim. Benim de tahmin ettiğim gibi, dedi ki, 'Ben yoklukta başladım, ne yaptımsa ortaya çıktı. Şimdi Celal bunları devam ettirdiği gibi bunlardan başka bir şeyler de yapacak ki ilerlesin.'
Yüz metreyi Bursa'da 1 dakikada koşarsan belki çok hızlı gelir, ancak Amerika'da koşarsan çok daha hızlı olman gerekir. Daha hızlı koşamazsanız kazanamazsınız.
Türk milleti kadar adaptasyon kabiliyeti olan başka bir millet yok.
Daha dün lazer'i telaffuz edemezken şimdi lazerli makine üretiyoruz. Dünyanın birçok yerini gördüm. Mesela Japon'un yaptığı şeyler yıllardır aynı.
Bizi Avrupa Birliği'ne almıyorlarsa, adaptasyon becerimizi bilmelerindendir. Türkiye'ye gelen Alman sermayesinin tamamı 6 milyar Mark. Almanya'daki Türk işadamlarının sermayesi ise 600 milyar Mark.
Biz Almanya'ya işçi mi ihraç ettik, işadamı mı belli değil. Nereden çıktı bunlar? Biz eskiden emek-yoğun işlerden çok para kazandık. Ama şimdi emek-yoğun işler Uzakdoğu'ya gidiyor.
Yıllar önce BTSO'da 'şu tekstili bir araştıralım, üniversite hocalarını da alalım' dedim. Ancak, 'onlar bir şey bilmiyor ki, gelip fabrikalarda öğrenmeye çalışıyorlar' dediler. Kazın ayağı öyle değilmiş.
Celal Beysel: Benim babam da bu Derneğin kurucularından. Rahatsızlığı nedeniyle bu akşam aramızda bulunamadı, selamlarını iletti. Babalardan bahsediyoruz ama anneler de önemli. Herkesin babası bir şeyler yaptı ki bizler buralardayız. Veya herkesin annesi bir şeyler yaptığı için bizler buralardayız. Benim BUSİAD üyeliğimin sebebi Beyhan Karabacak'tır. Derneğin bayan üyesi olarak yönetim kurulundaydı. Ondan sonra da bir daha bayan yönetim kurulu üyesi görmedik.
Umarım bundan sonra olur. Beyhan Karabacak, Derneğe üye olmam için ısrar etmişti. Babam da, 'ben zaten üyeyim senin de üye olmana gerek yok, istiyorsan toplantılarına git' dedi. Ama sonradan BUSİAD'a üye oldum.
Gürcan arkadaşım, dikkat edin arkadaşım diyorum, 'acaba Celal abinin elini sıkabilir miyim?' diye dolaşıyordu. Ama ben de çok mutluyum, 'bir genç adam beni takdir ediyor' diye.
Gürcan arkadaşım iki ay önce, 'Celal abi, İran'a gidiyorum sen de gel. Orada çok iyi pazar var' dedi. Beraber gittik. Bizim buradan öğrendiğimiz çok şeyler var.
Ben 'Türkiye nereden nereye geldi' diye düşünürken, 'nereden nerelere gelemediği' konusunda birkaç anımı anlatmak istiyorum. Sayın Alptemoçin o dönem Bakan, biz de plastik işi yapmaya çalışıyoruz. 5 ton plastik hammadde ithalatı yapacağız, Özal öncesi. Henüz gümrük kapıları açılmamış. 5 ton, bugün bir günlük üretim demek. Bu ithalat işi için Ankara'ya gittim. Alptemoçin Bey'e, 'nereye gideceğim?' diye sordum. O da tarif etti. Gittik, bekledik, bekledik... 'iki ay sonra gel' dediler. Sonra Alptemoçin'in sözü ile Ekrem Pakdemirli'nin odasına gittik. Pakdemirli telefon etti ve bize, 'iki ay sonra gelin' diyen kişi 5 dakika sonra evrakı hazırlayıp kendi ayağıyla getirdi. Biz de 5 ton ithalat yapma şansını elde ettik.
Yine bundan 6 ay önce, serbest bölgeden 100 ton hammadde ithal etmek için Başbakan Tayyip Erdoğan'ın uçağının önünde bekledim. Başbakan'a, '100 ton malı ülkeye sokamıyorum, niçin sokamadığımı da anlamıyorum, lütfen bana yardım edin' dedim.
Başbakan destek oldu, hammaddeyi içeri soktuk. Bu da, 'nereden nerelere gelemediğimizi' gösteren bir örnekti. Türkiye'de girişimciler bir yerlerden bir yerlere giderken, bürokrasi maalesef hiçbir yerden hiçbir yere gidemedi.
Fahrettin Gülener: Bu akşamın bir ev ödevi, bir tortusu olsun. 'BUSİAD İş Mutfağı' konulu bir çalışma başlatalım. Şu tarihte şu firmanın girişimcisi, sahibi örneğin 15 kişiyi kabul etsin. Asıl hikayeler oralarda.
Ali İhsan Yeşilova: Bu geceye katılarak bizleri onurlandırdığınız için tüm babalar ve çocuklarına teşekkür ederim. Fahrettin dostumuzun önerisi düşünmeye değer.
Genç arkadaşlarımızın, yani iş hayatına yeni atılacak, bayrağı yeni devralan veya devralma durumunda olan yeni arkadaşlarımızın bizlerin, bizlerden daha deneyimli abilerimizin tecrübelerinden daha fazla yararlanabilmeleri için gerekli organizasyonları yapmak bize düşer.
Zaten Yönetim Kurulu olarak bu yılı, 'genç kuşağın iş hayatına hazırlanması, kurumsallaşmanın desteklenmesi yılı' olarak değerlendiriyoruz.
Gerçekten sıcak bir aile havası içinde olan ilk toplantıda da bizleri etkileyen ilginç konuşmalar oldu. Bu toplantıya da hepiniz büyük ilgi gösterdiniz.
Gördük ki, bu tür toplantılarda hepimizin isteği, anılarımızı anlatmak ve eski günleri yad etmek değil, yeni kuşakların bunlardan istifade etmelerine olanak sağlamak. Buna büyük ihtiyaç var.
BİTTİ

Sayı: 527 - Sayı'nın Kapağı

Yorumlar (0)
12
kapalı
Günün Anketi Tümü
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
ABD Doları’nda yıl sonu beklentiniz nedir (TL) ?
banner18
banner51