EVVEL ZAMAN İÇİNDE

"Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken; ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten; annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, bana gösterdiler köşeyi..."

Bütün masallar böyle başlar. Artık bu sözlerin anlamını dahi düşünmeyiz.

Masalın girizgâhıdır bu cümleler. Biliriz ki az sonra konuya girecektir masal anlatan.

Her gün yaptığımız rutin işler de böyledir. Çaydanlık aynı yerde durur, çerçeve duvarda asılıdır. Kapı kolunu tutar açarız, bir sandalyeye otururuz.

11 Haziran 1962 gecesi, Alcatraz Cezaevi’nde de gardiyanlar için her şey olağandı. Koğuşların önünden geçip kontrollerini yaptılar. Her şey, her mahkûm yerli yerindeydi. Olağandışı hiçbir şey yoktu.

Ancak mahkûmlar; Frank Morris ile kardeşler Clarence ve John Anglin, Amerika Birleşik Devletleri, Kaliforniya, San Francisco Körfezi'ndeki Alcatraz Adası'nda bulunan maksimum güvenlikli bir hapishane olan Alcatraz Federal Cezaevi'nden o gece kaçtılar.

11 Haziran gecesi geç saatlerde, üç adam kendilerine benzeyen kâğıt hamurundan yapılmış kafaları yataklarına yerleştirdiler.

Ardından havalandırma kanalları ve korumasız bir hizmet koridoru aracılığıyla ana hapishane binasından çıktılar. Şişme bir botla adadan ayrıldılar.

Her şeyi normal sandığınız bir gün, öyle bir olay olur ki feleğiniz şaşar.

Yani aslında hiçbir zaman NORMAL diye bir şey yoktur!

Bu bireyler için de aileler için de ülkeler için de aynıdır.

Özellikle sorumluluk sahibi herkesin çok özen göstermesi ve bu bilinçle yaşaması gerekir.

Lafın tamamı da aptala söylenir.