Ekonomik büyüklük ve temel insan hakları
Bu yazıda, haftaiçi okurken dikkatimi çeken bir Hindistan Yüksek Mahkemesi kararından yola çıkarak, yaptığım kısa araştırmaları derleyip; Temel İnsan Hakları ve kadın-erkek eşitliği gibi aslında 21. yüzyılda hala tartışılmasına şaşırdığım hususları kısaca irdeleyeceğiz.
IMF 2020 verilerine Satınalma gücü paritesine göre (PPP) dünyanın ilk üç ülkesi sırasıyla Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve Hindistan. Artık en temel haklardan biri olan özgür internete erişim hakkı bakımından Çin’de; halihazırda Facebook, Twitter, Instagram, Wikipedia, Netflix, Discord, Bloomberg ve daha pek çok platform-site engelli durumda. Çin’de uzmanlar, kanunların kadın-erkek eşitliği konusunda yeterli ve güçlü olduğunu, ancak uygulamada engellerin geleneklerden kaynaklandığını belirtiyorlar. Kendim de bir süre başkentinde yaşadığım ve oldukça gözlemleyebildiğim ABD ise, bu konuda kısa sürede çağ atlayan bir coğrafya. Konuyla ilgililerin “On the Basis of Sex” filmini izlemelerini isterim, zira geçtiğimiz aylarda kaybedilen başarılı ABD Yüksek Mahkemesi hakimi ve insan hakları savunucusu Ruth Bader Ginsburg’ın gerçek hayat hikayesini anlatıyor film. RBG, gençliğinde bir kadın olarak zar zor hukuk okuyor, kadın olduğu için “erkeklerin yerini neden dolduruyorsun ki hukuk fakültesinde?” diye kendini bilmezler tarafından sorgulanıyor; sonrasında ülkenin en yüksek mahkemesine atanıyor ve olanlar, oluyor.
Hindistan ise, diğer ülkeler gibi, bu konuda gelişme kaydediyor. Ancak henüz 2020’nin sonlarında verilen bir Hindistan Yüksek Mahkemesi kararını paylaşmak istiyorum. Sharma v. Sharma olarak bilinen dosyada Mahkeme, 2005 yılında değişen kanun gereği; artık vefat eden ebeveynin kız çocuklarının, erkek çocuk ile aynı miras haklarına sahip olması gerektiğine karar veriyor. Bu karardan önce, Mahkemeler gerçekten de, bazı davalarda kız çocuklarının erkek çocuklardan daha az miras hakkına sahip olmalarına hükmediyormuş. Dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri. Ancak kat edilen gelişme mutluluk verici. Yine zengin bir ülkeden örnek vermek gerekirse, Birleşik Arap Emirlikleri’nde şeriat kanunları gereği bir erkek dört kadınla evlenebilirken, kadın ile erkek bir sözleşme yapıp böyle bir durumda kadının yazılı izni olmazsa evliliğin kadın tarafından sona erdirileceğini kararlaştırabiliyor.
Bu oldukça ilginç mahkeme kararını ve diğer örnekleri inceledikten sonra, kadın-erkek eşitliği konusunda, diğer pek çok sayısız konuda olduğu gibi, Mustafa Kemal Atatürk’e şükran borçlu olduğumuzu hatırlamak gerekiyor. Zira 1934 senesinde; yani örneğin Fransa’dan 10 sene önce, Türkiye’de kadınların seçme-seçilme hakkı kanunlarla garanti altına alındı.
Yazıyı, Kanada başbakanı Justin Trudeau’nun seçildiği 2015 senesinde, kabinesindeki 30 ismi 15 kadın ve 15 erkek olarak seçtiğinde bir gazetecinin sorusuna verdiği cevap ile bitirelim; “Çünkü 2015’teyiz?!” Gerek iş insanları derneklerinde, gerek meclislerde, gerek şirketlerin yönetim kademelerinde, buralardaki temsillerde; en temel hak sorunlarından biri olan meselenin “aktif hareketlerle ve icraatlarla” çözümlenip 21. Yüzyıla uygun şekilde sonlandırılması dileğiyle...