Denizlerde müsilaj sorunu

Son günlerde, özellikle Marmara Denizi’nde karşılaştığımız görüntüler hepimizi oldukça endişelendirdi. 
Ortaya çıkan manzaralar gerçekten alışılmışım dışındaydı. 
Normal şartlarda bahar aylarında doğal olarak görmeye alışkın olduğumuz alg patlaması “bir veya birkaç ALG (tek hücreli canlılar) türünün, azot, fosfor gibi organik açıdan zengin besin maddelerinin ortamdaki yoğunluklarının artmasına bağlı olarak popülasyonların artması, sudaki oksijen seviyesinin azalması nedeniyle ölerek su yüzeyini kızıl bir görünüme sokmasıyla meydana gelen olay” olarak bilinmektedir.
Marmara Denizi’nde suların ısınması ile bahar aylarında periyodik olarak görülen ve kısa süren alg patlamasının daha erken ve çok daha aşırı bir biçimde gerçekleşmesi, küresel iklim değişikliğine bağlı mevsiminden önce ve daha yüksek su sıcaklığı ile su kirliliğinin ulaştığı boyutları göstermektedir.
Söz konusu alg patlamasının ve kıyılarımızda neden olduğu salgı (müsilaj) örtüsünün en temel birincil nedenleri arasında denizlerimizde ve karasal sularımızda son yıllarda aratarak devam eden ve önlenemeyen kirlilik ile deniz suyu sıcaklığının geçmiş yıllara göre 2-3 derece daha sıcak olması ve daha erken ısınmasıdır.
İklim krizine bağlı olarak yaşanan deniz ve okyanusların pH değerindeki değişiklikler, tuz oranının artması ve sıcaklık artışı nedeniyle deniz içerisindeki sirkülasyonunun yeterince yapılamamaktadır. 
Hızlı nüfus artışı, şehirleşme ve sanayileşmeye ek olarak yetersiz önlemler ve denetimlerin yetersizliği, yenilenme kapasitelerinin üzerinde deşarjlarla denizlerimizin kirlilik yükü sürekli artmaktadır.
Bu durumun önlenmesi için de atık su arıtma tesislerinin yaygınlaşması, ileri arıtma teknolojilerine yatırım yapılması, büyükşehir belediyelerinin mutlaka atık su arıtma tesislerini en iyi hale getirmesi ve sanayi kuruluşlarının daha sıkı denetlenmesi gerekiyor. Bütüncül bir çevre yönetimi anlayışıyla denizlerimizi korumalıyız. 
İlerleyen süreçte gerekli önlemler alınmazsa, denizlerde oksijen kalmaması nedeniyle toplu balık ölümleri ve daha sonrasında da denize giremeyecek hale geleceğiz. 
Aynı zamanda İklim değişikliği, Marmara Denizi’nde bir baskı unsuru olarak ele alınmalı ve buna göre mücadele planı geliştirilmelidir.