BURSA’YI DÖNÜŞTÜRMEK

İki hafta önceki yazımda Bursa’nın deprem gerçeğini değerlendirmiş ve çözümün bir parçasının Kentsel Dönüşüm olduğuna değinmiştim. Bu hafta da kentsel dönüşümün uygulaması hakkında görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Kentsel dönüşümü sadece yeni bina üretmek olarak değil, can güvenliği ve yaşam kalitesiyle ilgili görmek doğru olur. Şehrin bir bütün olarak nasıl yapılanacağını ön plana alarak “bina nasıl dönüşecek?” kadar “şehir nasıl dönüşecek?” sorusunu da sormalıyız.

Çevremizde kentsel dönüşüm çoğu zaman parsel ya da bina bazlı çözümler şeklinde ilerliyor. Bu yaklaşım kısa vadede bazı sorunları çözer gibi görünse de orta ve uzun vadede yeni problemler üretiyor. Kentsel dönüşümün sonucunda, yoğunluğun tek noktaya yığıldığı, altyapının zorlandığı, otopark sorunu olan, yeşil alanı ve kamusal mekânı olmayan, sadece “yeni” ama daha yaşanabilir olmayan alanlar oluşmamalı.

Dönüşümün parsel değil alan ölçeğinde ele alınması bu açıdan çok mühim. Yoğunluğu engellemek mümkün olmasa da planlayabilir ve yönetebiliriz. Bölgeler bir yerde yükselirken başka bir yerde nefes alanı bırakmak gerekiyor.

Bina dönüşümü yerine alan dönüşümü hedeflenerek bir mahallenin tamamı birlikte ele alındığında artan planlama gücüyle altyapıyı rahatlatmak, yoğunluğu dağıtmak, sosyal ve yeşil alanlar yaratmak mümkün. Az katlı yapıların daha fazla kata çıkmasını dönüşüm sürecinde reddetmek gerçekçi değil. Ancak alan dönüşümüyle bu yoğunluğu doğru yere, doğru biçimde dağıtabiliriz.

Bursa’daki 1050 Konutlar uygulaması bu açıdan önemli bir örnek. Geniş bir alan, parça parça değil bütüncül bir yaklaşımla ele alınıp tek proje olarak dönüştürülüyor. Arzu edilen ölçüde ideal bir model olmayabilir ama bütünlük ve planlama açısından bina veya site bazlı dönüşüme kıyasla daha sağlıklı bir yaklaşım. Sokaklar, açık alanlar ve yoğunluk birlikte düşünülüyor.

Kentsel dönüşümün doğru ölçekte yapılması, sadece yaşam kalitesini değil, şehir ekonomisini de etkiliyor. Plansız yoğunluk, ulaşım maliyetlerinin artması, altyapı yatırımları yetersiz kalmasının doğuracağı ekonomik bir yük var.

Doğru dönüşümle edilebilecek bir kazanım da kamusal alan üretme kapasitesi. Parklar, yürüyüş parkurları ve ortak açık alanlar mahalle kültürünü, sosyal etkileşimi ve mahalleye/şehre aidiyet duygusunu güçlendiriyor. Bu da şehrin sosyal dayanıklılığını artıran önemli bir etken.

Sonuç olarak, Bursa’nın deprem gerçeği ve hızla artan nüfusu karşısında kalıcı çözüm, alan ölçeğinde, planlı ve kamuyu önceleyen bir dönüşüm anlayışıdır. Bugün aldığımız kararların 50 yıl sonrasının Bursa’sında ne etkiler yaratacağını hesaplamalıyız.


Sağlıkla kalın…