Bu hafta Ar-Ge, Türkiye’deki durumu, gelişmiş ülkelerdeki durumu, biraz da Bursa’da ki durumu üzerine araştırma yaptım. Durumu biraz analiz edebilmek için sayılarla, oranlarla karşılaştırmalı bir tablo çizmekte fayda var. Genel verilere baktığımızda ne kadar ilerlesek de gelişmiş ülkelerle aramızda hep bir mesafe olduğunu görüyoruz.
2024, Türkiye’nin Ar-Ge yolculuğunda önemli bir sıçrama yılı oldu. Devlet bütçesinden Ar-Ge’ye ayrılan kaynak 178,58 milyar TL’ye ulaştı. Bu rakam, merkezi bütçenin %1,51’ine, GSYH’nin ise %0,41’ine denk geliyor. Geçmiş yıllara baktığımızda tarihi bir seviye, ancak oranlara baktığımızda OECD ortalamasının hâlâ oldukça gerisindeyiz. OECD ülkelerinde bu oran %2–3 seviyelerinde, Güney Kore gibi teknoloji devlerinde ise %5’i aşıyor. Yani hızlanıyoruz, fakat küresel maratonda ilk gruba yetişmemiz için daha çok yol var.
Bütçenin dağılımına bakıldığında üniversiteler hâlâ başrolde. 2024’te Ar-Ge harcamalarının %68,3’ü yükseköğretim kurumlarına aktarılırken, endüstriyel üretim ve teknolojiye %9,3, tarım ve savunma gibi alanlara ise %8,3 pay ayrıldı. Uluslararası Ar-Ge programlarına ayrılan bütçe 1,03 milyar TL ile sınırlı. Bu tablo, Türkiye’de akademik araştırmaların ağırlığını koruduğunu, ancak özel sektörün Ar-Ge pastasındaki payının artması gerektiğini gösteriyor. Gelişmiş ülkelerde şirketler, toplam Ar-Ge harcamalarının %60–75’ini üstleniyor; bizde bu oran %40’ların altında.
Bursa bu noktada dikkat çeken şehirlerden biri. Otomotivden makineye, tekstilden gıdaya uzanan güçlü sanayi yapısıyla Bursa, Türkiye’nin Ar-Ge harcamalarında önemli bir paya sahip. Kentteki teknoparklar, Ar-Ge merkezleri ve tasarım merkezleri her yıl artıyor. 2024’te Bursa’dan yapılan patent başvurularında da belirgin bir yükseliş yaşandı. Türk Patent ve Marka Kurumu verilerine göre, Bursa hem yerli patent başvurularında hem de faydalı model kayıtlarında ilk dört il arasında yer aldı. Bu, şehirde inovasyon kültürünün sanayiye entegre şekilde büyüdüğünün somut göstergesi. Ama yine de yeterli değil ve pek çok sektöre öncülük ettiği düşünülürse, yeri 4. Sıradan çok daha yukarıda olmayı hak ediyor.
İşletme sektörü Ar-Ge harcamalarının GSYH’ye oranı Türkiye genelinde %0,8 civarında. Almanya’da bu oran %2’nin, ABD’de %2,5’in üzerinde. Fark sadece bütçe miktarından kaynaklanmıyor; aynı zamanda yatırımların ne kadar hızlı ticarileştiği de önemli. Gelişmiş ekonomilerde laboratuvarda doğan fikirler hızla piyasaya ürün olarak çıkarken, bizde süreç çoğu zaman uzun ve bürokratik. Bursa gibi güçlü üretim merkezlerinde bu süreci hızlandıracak mekanizmalar oluşturmak, Türkiye’nin genel Ar-Ge performansını yukarı çekecektir. Ar-Ge nin patent tesciline dönmesi ve hukuki olarak koruyuculuğunun artması bu yüzdeleri arttıracaktır.
Sonuç olarak, Türkiye 2024’te Ar-Ge’de önemli bir ivme yakaladı. Ancak bu ivmeyi sürdürülebilir kılmak için özel sektörün rolünü güçlendirmek, üniversite-sanayi işbirliğini gerçek anlamda sahaya indirmek ve patent ekosistemini ticarileşmeye odaklı hale getirmek, patent ve Ar-Ge ile ilgili devlet desteklerini arttırmak şart. Bursa gibi üretim ve inovasyon potansiyeli yüksek şehirler, bu dönüşümün lokomotifi olabilir. Doğru stratejiyle, hem Türkiye’nin küresel teknoloji yarışında üst sıralara tırmanması hem de şehirlerin kendi inovasyon markalarını yaratması mümkün. 2024 bize potansiyelimizin yüksek olduğunu gösterdi. Asıl mesele, bu potansiyeli ekonomik değere dönüştürmekte. İyi haftalar.